HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

eski devrimcilerTarihsel-toplum gerçekliklerinin ışığında gençlik olgusunun ele alınması durumunda, anlaşılacaktır ki; devletçi hegemonyanın tanımlarının aksine, toplumların gerçek anlamda bir boy aynası olduğu rahatlıkla belirtilebilinir. Yani öz emeğin tam karşılığıdır. Ananın bitmek bilmez ilgi ve eğitiminin üretime dönüşüm mekanizmasıdır. Çaba emeğe dönüştüğü oranda üretimde de dişe dokunur, gözle görülür sonuçların elde edileceği kuşkusuzdur.

Değerlerin al-aşağı edilmesi elbette ki bu diyalektiğin çürümesini ortaya çıkarmıştır. Ne de olsa gücü, çevikliği, değiştirme-dönüştürme karakteri ve kavrayış yeteneği yüksek olan bir olgu mevzubahistir. Dolayısıyla iktidarcılığın amansız bir avı olarak hedeflemiş bir yapıdır. Bu temelde biyolojik-psikolojik, ideolojik-politik her türlü saldırı bombardımanına tabi tutulmaktan kurtulamamıştır. Bu biçimiyle bir devşirme ordusu yaratılarak, toplumun elinde ki en temel silah, topluma karşı acımasızca hatta büyük bir zevkle kullanılmaktadır. Önder APO bu çarkı şu şekilde izah etmektedir: “Topluma karşı toplum oluşturmak; doğal topluma karşı, iktidar ve devletin toplumunu oluşturmak. Bu oluşumda öz toplumdan soyutlanmış çocuklara ve gençlere bambaşka bir dil, kültür, tarih öğretilir. Özüne yabancılaştırma temel hedeftir. İktidarsız yaşamaları imkânsızlaştırılır. Hem ideolojik hem de maddi olarak kendilerine en devletçi kimlik kazandırılır.” Bunu yaparlarken toplumun öz eğitimi görmezden gelinir, hatta eğitim adı altında meşru bir kılıfa da büründürerek tamamen toplumsal değerlerden soyutlama hedef seçilir. Amaç kesinlikle topluma karşı eğitim görevini icra etmek değildir.

Bu ‘eğitim’ olayının bir diğer kazanımı devlet açısından; varlığına gelebilecek herhangi bir karşı saldırı olasılığını ta en başından itibaren savmaktır. Yoksa tarihsel olarak, gençliğin sistemlerin başına gelen en büyük bela olduğu su götürmez bir gerçekliktir. Bu özellik ana-kadının genlerinde mevcut olan bir özelliktir. Doğal olarak ana-kadının çocukları da bu özellikten nasibini almıştır.

Devlet organizasyonunun anacıl sisteme karşı kullandığı ilk büyük silah olarak gençlik; ihanet kapanında can çekişmekle beraber, kendi elleriyle zalimin teslim almasında başat rol oynadığı tüm toplumsal öz değerlerin sahiplerine tesliminde de böyle bir rol oynamak zorundadır. Bunu bilince çıkarmak için yakın tarihimize kadar dünyanın birçok mekanında ve içinde bulunduğumuz sıcak zaman diliminde ise Kürdistan'da çok ciddi bir diriliş ve öze dönüş hareketliliği paha biçilmez bir boyuta ermiştir. Bu durum halen özde bir kıvılcım, bir atom kütlesi hatta bir parçacık kadar da olsa bir ‘varlığın’ olduğunu göstermektedir demek yanlış olmaz. Hiçbir şey yoktan var olamayacağına göre, 1968 gençlik direnişi, PKK Hareketi ve bu gerçekliklerin birer varyantı olarak, Ortadoğu halk ayaklanmalarında ve en son Gezi Parkı gibi direnişlerde ki gençlik öncülüğü ‘varlığın’ en minimal düzeyden, yer yer optimal, yer yer ise en maksimal düzeye ulaşmasıyla ırkına yaraşır hamlelere tanıklık ediyor olmamız, yine bu özün varlığını ispatlamaktadır.

Bu bağlamda kapitalist modernitenin oyunlarını değerlendirmek ön açıcı olacaktır. Önder APO, “evrenin amacı özgürlüktür” diyerek, bir bütün kozmosun ve mikro kozmosların özgürlük meylini çok açık bir biçimde ifade etmektedir. Önderlik; “taşı yarıp filizlenen çiçeğin” arayışını dahi özgürlük meyli ile ifade ederken, düşünen mikro evren insanı ve daha da özüne inerek, gençliği bu arayışın en merkezinde değerlendirmemiz oldukça hayatidir! Çünkü devletçi-hegemon sultanın kentli-sınıflı-hiyerarşik düzene geçişinden, kapitalist modernitenin eliyle günümüze kadar ve şuan da dâhil türlü türlü yol ve yöntemlerle beynini uyuşturduğu, özgürlük dışında her şeyi düşündürüp-yaptırdığı kesimin başını çeken gençliktir. Kendisini her an sağda-solda patlamaya hazır serseri bir mayın misali göstermiş, düşünmenin o’nun işi olmadığı, kendisini dinleyip-uygulamasının yeterli olacağı söylenmiş, söylemekle yetinmemiş bunu hafızasının her bir hücresine de kazımıştır. Önder APO; “Hiyerarşik toplumda tecrübeli yaşlıların gençler üzerinde kurduğu baskı ve bağımlılaştırmadan da önemle bahsetmek gerekir. Jerontokrasi diye literatüre geçen bu konu bir gerçektir. Tecrübe yaşlıyı bir yandan güçlü kılarken, diğer yandan yaşlılık onu gittikçe zayıf, güçsüz kılmaktadır. Bu özellikleri yaşlıları, gençleri kendi hizmetlerine almaya zorlamaktadır. Zihinlerini doldurarak bu işlemi geliştirmektedirler. Tüm hareketlerini kendilerine bağlamaktadırlar. Ataerkillik bu olgudan da büyük güç almaktadır. Onların fiziki güçlerini kullanarak dilediklerini yaptırabilmektedirler. Gençlik üzerindeki bu bağımlaştırma günümüze kadar derinleşerek devam etmiştir. Tecrübe ve ideolojinin üstünlüğü kolayca kırılamaz. Gençliğin özgürlük istemi kaynağını bu tarihsel olgudan almaktadır. Yaşlı bilgelerden günümüz bilim adamı ve kurumlarına kadar gençliğe stratejik, hassas denilen bilgilerin en can alıcı kısmı verilmez. Verilenler daha çok onu uyuşturan ve bağımlılığını kalıcılaştıran bilgilerdir. Bilgiler verildiğinde uygulama araçları verilmez. Sürekli bir oyalama değişmez bir yönetim taktiğidir. Kadın üzerinde kurulan strateji ve taktiklerle ideolojik ve politik propaganda ve baskı sistemleri gençler için de geçerlidir. Gençliğin her zaman özgürlük istemesi fiziki yaş sınırından değil, bu özgül toplumsal baskı durumundan ileri gelmektedir. Ayyaş, toy delikanlı kavramları gençliği küçük düşürmek için uydurulan temel propaganda sözcükleridir. Yine hemen cinsel güdüye bağlamak, serkeşliğe çekmek, ezbere katı doğmalara bağlamak, gençlik enerjisinin sisteme yönelmesini engellemek ve düzeni sağlamakla bağlantılıdır.” diyerek, olayın tarihsel boyutunu ve karakterini analiz etmiştir.

Bu politikanın sahibi; şamandır, rahiptir, beydir, senyördür, patrondur, babadır, müdürdür, komutandır, bakandır, devlet başkanıdır vs. Ancak belirttiğimiz gibi bir zerre kadar dahi olsa, özünde özgürlük meyli olan gençliği tutabilmek, sıfırlamak ya da vasıfsızlaştırmak sıradan bir olay değildir. Önder APO bu konuyu şöyle izah etmekle beraber, gençliği hak ettiği tanıma da kavuşturmaktadır; “Özgürlüğe yürüyen bir gençliği tutmak zordur. Gençlik sistemlerin başına en başta bela olan kesimdir. Tarih boyunca bu çok iyi bilindiği için, eğitim adı altında gençlik kurban edilmekten tutalım, akla hayale gelmez uygulamalara tabi tutulmuştur. Hiyerarşik toplumun yükselişinde kadından sonra gençliğin bu duruma düşürülmesi belirleyici rol oynar. Gençliği kontrole alan düzenin kendini en güçlü hisseden düzen sayması boşuna değildir. Daha sonraki devletçi toplum sistemlerinin tümü gençliğe benzer bir uygulamayı dayatacaklarıdır. Zihni böyle yıkanan gençlik her işe koşturulabilir. Savaş dahil en zor işi meslek edinebilir. En önde tüm zor işlere sürülür. Özcesi yaşlıların zaaf ve gücünden kaynaklanan gençliği bağımlılaştırma ve güdümleme ilişkisi hızından ve yoğunluğundan hiç kaybetmeden hakim sistemlerin en güçlü sürdürücüleri kılınmışlardır.

Tekrar vurgulamalıyım: Gençlik fiziki bir olay değil toplumsal bir olaydır. Tıpkı kadınlığın fiziksel değil toplumsal bir olgu olması gibi. Bu iki olay üzerindeki çarpıtmaları kaynağına inerek açığa çıkartmak sosyal bilimin en temel görevidir.”

Bundandır ki gençlik dünyada ki en ‘yaman’ uygarlık birim veya birliklerine meydan okunarak, bozulmaya çalışılan yapısallığa muazzam direnişlerle karşılık verilmiştir. Amerika, İngiltere, Hollanda halk direnişlerinde, Küba, Vietnam, Güney Afrika vb. devrimlerde, Fransız ihtilalinde, Bolşevik parti pratik ve devriminde önemli katkı ve öncülükler biçiminde meydana çıkmış olmakla beraber, 1968 gençlik hareketinde ise tamamen gençlik önderlikli ve endeksli olağanüstü bir direniş hareketi enternasyonalist bir karakterle tanzim edilmiştir. Sosyalist devrimciliğin çok önemli ve eşine ender rastlanan merhalelerinden biridir.

1968 devrimci gençlik hareketi (özellikle Türkiye devrimci gençlik hareket ve önderleri), Özgürlük Hareketimize de ilham kaynağı olmuş; Önder APO, dönemin devrimci liderlerinin ilk başlarda sempatizanı ve giderek yoldaşı, mücadele bayraklarının devralıcısı, yapamadıklarının pratikçisi olmuştur. Her şeyden önce bu dönemin gençliğe ve gençlik hareketlerine kazandırmış olduğu mükemmel tanım ve ruhu her an anımsamak, hak ettiği değeri vermek ve pratikleştirmek son derece ahlaki ve politik bir görev olarak ele alınmak durumundadır.

Onlar ki bu temelde şehadeti, işkenceyi, zindanı göze aldılar ve bu uğurda ağır bedeller ödediler. 1972’de Deniz GEZMİŞ, Hüseyin İNAN ve Yusuf ASLAN’ın tutuklanmasına karşı, Mahir ÇAYAN ve dokuz yoldaşının Kızıldere direnişi ve ardından şehadeti; Mahir’lerin şehadeti üzerine Önderliğin 5 bin kişiyle üniversitede direnişe geçmesi, sonrasında tutuklanması, bu tanım ve ruhun ete-kemiğe bürünmesi ve can bulmasıdır. Düşmanın faşizm ordugâhları haline getirilen üniversitelerde bu tesirle girişilen devrim mücadelesi, toplumla bütünleşerek, bugün 7’den 70’e herkes tarafından hakkı teslim edilmektedir.

1968 gençlik hareketi yılları gelip geçici bir rüzgar, bir anlık heves, bir akıntı değil; aksine, halen tüm gücüyle esen bir fırtına, bir dalga, bir haykırış, bir çığlık, bir yaşam felsefesi ve bir devrimci gençlik akımıdır. Ve son derece bilinçli, ideolojik, fedailik temelinde gelişim kaydetmiştir. Günümüzde bu mirası layıkıyla en fazla Önder APO ve PKK Hareketi temsil etmektedir.

Önder APO ve Özgürlük Hareketimiz, tüm insanlığın özgürlük sorununun çözüm sorumluluğunu göğüsleyerek; dünyanın en aşağılık faşist devletlerinden tutalım da, en basitinden özünden ıraklaştırılmış aileye, aşirete, ulusa karşı akıl almaz bir mücadele cephesi oluşturmuştur. An’a, yani tarihe an’a doğru temelde cevap olabilecek en uygun yöntemlerle bu direnişi nihai sonuca götürmenin amansız takipçiliği yapılmaktadır.

Bunun için ağırlıklı olarak silahlı mücadele tarihimizde birçok kez hareketimiz düşmanlarına sorunların yumuşak zeminde halli için fırsatlar tanıyarak, arayışlarını zenginleştirmiştir. İçerisinde bulunduğumuz zaman zarfı da böylesi bir süreci kapsamaktadır. İnanılmaz emekler verilerek zemin hazırlanmakta, fedakârlıkta sınır tanınmayarak alan açılmaya ve konuşma ortamı, ölümsüzlük ortamı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Tüm tek taraflılığa, tüm karşılıksızlığa ve Türk devletinin tahrikvari yaklaşımlarına rağmen, inadına yürütülen bir süreç olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bu önder APO’nun barış ve zaferde ki ısrar ve inadıdır.

Gençlik bu ısrar ve inadın hem tartışmasız takipçisi hem de garantörü olmak durumundadır. Bunun için her fırsatı kendi lehine çevirebilmek için çok ince düşünerek, yaratıcılığını kullanmak ve 24 saati çalışmayı sürekli hale getirerek adeta 24 saati bile yetmez görerek pratikleştirici güç olmak gibi önemli bir role sahiptir.

Devlet gerillanın Güney Kürdistan’a çekilmesini fırsat bilerek şimdiye kadar korkusundan yapamadığı karakolları yapmaya hız vermiş, Kuzey Kürdistan'da ve Türkiye’de halka barbarca saldırmakta, en ufak bir hak arayışını polis terörüyle bastırmaktadır.

Gezi parkı olayları halen devam etmektedir. Gezi’de ki bir gençlik direnişidir. Önderliğimizin ve Hareketimizin başlattığı sürece dâhil edilebilecek bir direniştir. Bu direniş Anadolu ve Mezopotamya’nın birlik geliştirmesi durumunda devrimin ne kadar yakın olabileceğini, elle tutulabileceğini göstermiştir. Ancak hatalar ve yetmezlikler çok olmuştur.  Her şeyden önce direniş koordinatörlüğü işletilemediğinden, farklı grup ve çıkar çevrelerinin-başta CHP gibi son derece devletçi, Kemalist yapılar gibi- denetimine alma girişimlerine açık hale gelmiş ve iç çekişmecilik yaşanmıştır. Bu ideolojik- politik yetmezlik olarak değerlendirilebilir. Yedekleme gerekli ölçüde yapılamadığından yer yer polisin üstünlüğü olabilmiştir. Bu nedenle şehadet ve yaralanmalar oldu. Her ne kadar yapılan eylem dünya kamuoyuna karşı mesajını verebildiyse de, inanılmaz başarılar elde etmek işten bile değildi. Bunun için daha örgütlü olma gerekliliği ve özellikle Önder APO’nun tüm Anadolu ve Kürdistan gençliği tarafından çok etraflıca irdelenmesi, Önder APO’nun mücadele tarz, yöntem ve sistematiği anlaşılmak zorundadır.  Şayet Gezi Direnişi bu temelde ele alınsaydı, sadece Gezi Parkıyla sınırlı kalan bir çıkıştan ziyade; Türkiye halklarının yüzyıllardır beklediği ve hakkı olan bir kazanımı elde etmesi muhtemeldi. Tıpkı 1968 yılında gençlik hareketinin sergilediği bir çıkış gibi ama sonuç alan, kazanan bir pratik olarak tarihe adını yazabilirdi. Gençliğin gücünü görmesi açısından bu önemli bir deneyimleme olmuştur. Bu ise, geleceğe dair umut vermektedir. Bu nedenle, tam da atmosfer yakalanmışken direnişe hiç ara vermemek gerekir. Beklenen sonuçların elde edilmesi durumunda 1968 kuşağına benzerlikleri bir gerçek olur.

Aynı şekilde en son birkaç gün önce Lice’de yapılan provokasyon karakollarına karşı yürüyüşte Medeni YILDIRIM adlı genç yoldaş şehadete ulaştı. Böylesi eylemlerde muazzam örgütlü olunmadığı müddetçe kayıplara ve yoktan yaralanma ve tutuklanmalara varabilecek sonuçlar kaçınılmaz olur. Burada ideolojik-politik zayıflık başat roldedir. Cizre’de zamansız asayiş gösterisi yapılırken, Lice’de neden öz savunma bilinciyle karakola yürünmez ki? Savunmasız canlı-cansız varlık yoktur. Yerinde duran ağır bir taşın bile savunmasız olmadığı bilinirken, APOCU gençlik nasıl olur da savunmasız ya da zayıf bir savunmayla düşman kalekollarına karşı yürür? Neden olarak, söylemde “Önderlikle birlikte olduğumuzdur” denilecektir. Hâlbuki Önder APO’yla olmak demek; Önder APO’nun düşüncesini, tarzını, gerillacılığını ve bilincini kendinde gerçekleştirmektir. Yani Önder APO gibi görerek, Önder APO gibi bir vuruş tarzına sahip olmaktır. Şimdi eylemleri yükseltmenin ve her yerde direnişe geçmenin, gençlik olarak halkımızın savunmasını yapmamızın tam zamanıdır. Dolayısıyla iyi bir mücadele politiğine sahip olmanın da gerekliliği ortaya çıkıyor. Kendine görelik değil, APOİZM’le bütünleşerek aşılabilecek bir durumdur. Kürt Halkını imha etmek için yapılan karakollara, sokağa çıkan halkımızı, gençleri katletmelerine karşı aktif mücadele bu süreçte zincirin önemli bir halkası pozisyonundadır.

Önder APO gençliğini tanıyor ve tanımlıyor. Her zaman koruyor ve en sorunlu zamanlarda görev başına çağırıyor. “bana bağlı bir tek Kürt genci dahi kalsa, ben bu devrimi gerçekleştiririm” diyor. Bu kadar güven duyuyor yani. Dolayısıyla kendini devrimci bir halkın devrimci öncüleri olarak tanımlayan (bu doğru olandır) gençliğin ve APOCU Gençlik Hareketinin, içinde bulunduğumuz bu süreci farklı ele almasının ve kendine göre yorumlayarak, ‘sonsuz inisiyatif’ gibi bir perspektifle alanlara yetki vermesinin zararlarını hesap ederek; bunun yerine daha derinlikli, herkesi aktif eylemselliğe çeken ama sürece ivme kazandıran bir tarzı esas alma zorunluluğu(sorumluluğu) son durumlarla beraber daha da somut bir biçimde ortaya çıkmıştır.

Özcesi:

Eski coşkulu günlerde ki gibi: “Ey gençlik, Sen öyle bir ülkede ve öyle bir halk için savaşıyorsun ki, her şey acımasız bir terörle elinden alınmıştır. İnsan olma hakkını bile elinden almışlardır. Bu bağlamda senin vatan ve özgürlüğe ekmek-su kadar ihtiyacın vardır. Senin şeref ve onura ihtiyacın vardır. Tüm bunlar senin için düşman tarafından yok edilmiştir. Sen bunları kazanmak için gençliğe adım attın. Ve sen bu nedenle o kadar öfkelisin ki, bunları ele geçirmek için silaha sarılıyorsun. Eğer bu konuda bir yanılgın yoksa ve kararın kesinse vuruş tarzın belirlenmiştir. Değil kararsızlık,  ikirciklik, eylemi planlamamak, silahını kullanmamak; bunlar kesinlikle söz konusu olamaz. Böylesi bir dava insanı müthiş vurucudur.”

Serhad TENDUREK