AKP ve CHP’nin birlikte geliştirdikleri yemin krizi BDP’nin üzerine yıkılmak isteniyor. Mevcut krizin, BDP tarafından planlı bir şekilde, “Kürt sorununun çözümünü engellemek maksadıyla” geliştirilmiş bir krizmiş gibi gösterilmeye çalışılması kadar gayri-ahlaki bir siyasete Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de dahil olması krizi daha da derinleştirmekten öteye bir anlam taşımıyor.
Gül, yemin krizi ile ilgili olarak yaptığı “Maksat dikkat çekmekse hâsıl oldu” şeklindeki açıklamasıyla BDP’nin tavrına hasıl olmadığını ya da hasıl olmak istemediklerini gösteriyor. Makamı gereği yansız ve çözümleyici bir rol oynaması gereken Cumhurbaşkanlığı’nın bu açıklaması, çözüme dair olan beklentilere “Kürtlere siyasi fahişelik rolü oynatmak isteyen” bir zihniyetle cevap vermenin başka bir biçimi oluyor. Kürt halkının özgür yaşam iradesini bir türlü tanımak istemeyen zihniyetin “Cumhuriyetin” en tepesindeki yansıması oluyor.
Ülkede hegemonya kurmak isteyen AKP’nin yol açtığı cumhuriyet, bu anlamda kesinlikle demokratik bir cumhuriyet temelinde gelişmiyor. Kurulan cumhuriyet bir AKP Cumhuriyeti olmaya doğru eviriliyor, evirildi.
Ne demek yani?
“Maksat dikkat çekmekse hasıl oldu, artık gelip yemin edin” demek, ne anlama gelebilir başka?
Öyle anlaşılıyor ki 29 Mart 2009 seçimleri, 12 Eylül 2010 referandumu ve son olarak da 12 Haziran 2011 seçimlerinde Kürt halkının vermiş olduğu mesajlar anlaşılmak istenmiyor. Anlaşılmanın da ötesinde Kürt halkının barışçıl, demokratik siyasal çözüm çabaları Kürt Özgürlük Hareketi’nin bir zayıflığı olarak değerlendiriliyor. Çözüme yol açacak projeler üretmek yerine hemen tasfiye planları üzerinde yoğunlaşılıyor.
Kürt halkı gösteriş için, Gül’ün deyimiyle “dikkat çekmek” için meydanlara çıkmıyor. Her defasında meydanlara indiğinde kendisini nelerin beklediğini bilmiyor mu?
Kimyasal atıklar ve plastik bilyeler karıştırılmış tazyikli suların üzerlerine sıkılmasından hoşlanan bir halk olabilir mi?
Başlarına plastik mermi sıkılmasından ve gaz bombası patlatılmasından hoşlanan bir halk olabilir mi?
Panzerler altında çiğnenmekten hoşlanan bir halk olabilir mi?
Coplanmaktan, yerlerde sürüklenmekten, aşağılanmaktan, hakarete maruz kalmaktan hoşlanan bir halk olabilir mi?
Bir halk sırf dikkat çekmek için bu kadar acı çekmeyi göze almaz. Kendine acı çektirmekten hoşlanan bir halk olamaz.
Kürt halkının demokratik direnişini böyle görmek, böyle tanımlamak, Kürt halkının onurlu yaşam ısrarını böyle ifade etmek Kürt halkına yapılan en büyük haksızlıktır. Kürt halkına yönelik en gayrı ahlaki yollarla gerçekleştirilmiş bir hak gaspıdır.
Kürt halkı meşru ve en doğal hak taleplerini dile getirmek için her defasında meydanlara indiğinde kendisini bunların ve dile getirmediğimiz daha bir çok insanlık dışı yönelimlerin beklediğini çok iyi biliyor.
Barışçıl, demokratik siyasal çözümün önünü açmak için hiçbir halk uzun süre bu haksızlıklara ve hakaretlere katlanamaz. Her şeyin bir haddi, bir sınırı vardır.
Her kes hep bir ağızdan bas bas bağırıyor. “Çözüm yeri meclistir” deniliyor. Buna sanki “BDP ve Kürt halkı itiraz ediyor, karşı çıkarak kriz yaratıyor” gibi gösterilmeye çalışılıyor. Çözüme yanaşmak istemeyenin Kürtlermiş gibi gösterildiği, BDP ve Kürt halkınının meydanlarda işkence altında çözüm geliştirmek istiyormuş gibi lânse edildiği bir yargıya aklı, ahlakı ve vicdanı olan hiç kimsenin itibar etmeyeceği açıktır.
Aslına bakılırsa Kürt halkı ne devletten ne de AKP’den bir şey talep etmiyor. Devlet içindeki çözüm karşıtlarını da, AKP’yi de çıldırtan asıl neden budur. Kürtler kendi öz güçleriyle, yaşamın her alanında geliştirecekleri örgütlenmeyle kendi çözümlerini kendileri geliştirebilecek iradeye ulaşmışlardır. Asıl kriz devlet içindeki çözümsüzlük yanlısı hizipler ile AKP’nin bu iradeyi tanımamasından kaynaklanıyor. Kürt halkının geliştirmeye çalıştığı çözümün önü alınmak istenirken krizler yaşanıyor. Yemin krizi olarak adlandırılan krizin perde arkasında gizli tutulmaya çalışılan asıl gerçek bu olmaktadır.
Cumhurbaşkanı Gül’ü de, Meclis Başkanı Çiçek’i de, Başbaka'ı, partisini ve diğer bütün yandaşlarını da, CHP’yi de asıl çıldırtan bu gerçek daha uzun süre saklanmaya çalışılırsa gerçek krizin ne olduğu işte o zaman görülecektir. Umarız yemin krizciğinin çözülmesi için cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere yetkili ve sorumlular köklü krizlere hasıl olmadan, maksada hasıl olurlar.
Mansur Berken