PKK’nin otuz yedinci yılına girişi, Kürdistan’ın dört bir yanında ve Kürtlerin yaşadığı tüm dünya ülkelerinde görkemli ve coşkulu törenlerle kutlandı. Günlere ve haftalara yayılan bu kutlamalar hala da devam ediyor. Bu yıldönümünün daha öncekilerden farkı var ve en heyecanlı kutlamaların yaşandığı kesin. Elbette bu durumu IŞİD faşizmine karşı başta Şengal ve Kobanê olmak üzere tüm cephelerde gerillanın ortaya koyduğu kahramanca direniş yaratıyor. Bu temelde gerilla Kürt halkının ve Kürdistan’ın esas savunma gücü haline gelmiş bulunuyor.
Bununla birlikte, otuz altı yıllık mücadele içinde tarihi öneme sahip gelişmeler ortaya çıkartılmış durumda. Otuz yedinci yıla girerken şu hususlar bir kez daha doğrulandı: Son otuz altı yılda Kürdistan’da özgürlük, Kürtlük ve insanlık adına yaşanan tüm gelişmeler PKK’nin doğrudan veya dolaylı etkisi altında olmuştur. Geçmişte dolaylı etkisi altında gerçekleşenler de otuz altıncı yılda doğrudan etkiyle sağlananlar haline gelmiştir. Güney Kürdistan’daki mevcut yönetimin ve toplumun IŞİD saldırıları karşısında korunması gibi!
Diğer yandan otuz altıncı yıl mücadelesinin PKK’yi küreselleştirdiği biliniyor. Dolayısıyla PKK’nin otuz yedinci yıla girişi küresel düzeyde kutlanıyor. Bu durumun küresel düzeyde Kürdü inkar eden sistemin kırılmaya başladığını gösterdiği açık. Yine tüm ezilenlere hitap eden Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın teorik-ideolojik çizgisinin hedef kitleye güçlü bir biçimde ulaşmaya başladığı ortada. Kuşkusuz bunlar gerçekleşmiş olan tarihsel gelişmelerdir.
Ama daha önemlisi, Birinci Dünya Savaşı ardından yok sayılan ve yok edilmesi için üzerinde soykırım uygulanan Kürt toplumunun, PKK’nin otuz altı yıllık mücadelesi sonucunda kendisini yok sayan dünyanın umudu ve öncü gücü haline gelmiş olmasıdır. Bu gerçek başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm ezilenler ve halklar açısından böyle olduğu gibi, IŞİD faşizmi karşısında direnemeyen tüm devletler açısından da böyledir.
Herhalde küresel düzeyde son kırk yılda yaşanan en önemli olay budur. Antifaşist dünya, kırk yıl önce dünyanın yok saydığı bir halkın varlık ve özgürlük mücadelesi etrafında birleşmiş ve kendi varlığını burada görür hale gelmiştir. Bu durum reel sosyalizmin çözülüşünden de, Körfez Savaşı'ndan da, ABD müdahalelerinden de çok daha önemlidir. Aslında son yarım yüzyılın mucizesi olarak tanımlanabilir. İşte PKK’nin otuz yedinci yıla girişinin bu kadar yaygın ve görkemli kutlanmasını yaratan temel gerçeklik budur. Her yerde Kürt halkı, “PKK halktır, halk burada” demiştir. PKK’yi kendi kimliği olarak gördüğünü açıkça ifade etmiştir.
Sürece yön veren esas gerçeklik bu olmasına rağmen, MHP Lideri Devlet Bahçeli 28 Kasım günü, yani PKK’nin yeni yıla girişi kutlamalarının yoğun olarak yaşandığı bir günde Dersim’e, yani söz konusu kutlamaları en çok yaşayan Kürt illerinden birisine gitmiştir. Tabi bu hareket durduk yere ciddi bir gerginliğe ve çatışmaya vesile olmuştur. Aslında yaşananlardan çok daha fazla ve sert olaylar da olabilirdi. Eğer bunlar olmadıysa, bu durumu Dersim halkının ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin sağduyusuna bağlamak gerekir.
Şimdi MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin bu tutumunun tam bir provokasyon olduğu tartışmasızdır. Başta Dersimliler olmak üzere tüm Kürt toplumu üzerinde çok ağır bir tahrik etkisi yapmıştır. Fakat MHP Lideri Devlet Bahçeli’yi bu davranışa tahrik edenin de Başbakan Ahmet Davutoğlu olduğu açıktır. Birkaç gün önce Dersim’de yaptığı bir konuşmada, “Yüreği yetiyorsa Bahçeli Dersim’e gelsin” diyerek çok açık bir tahrikte bulunmuştur. Yine Bahçeli’nin Dersim’e gitmesi üzerine de “Önemli olan biz söylemeden önce gitmesiydi” diyerek söz konusu tahriki sürdürmüştür.
Ahmet Davutoğlu’nun bu sözlerinin son derece gayriciddi olduğu açıktır. Geçmişte benzer sözleri Tayyip Erdoğan da zaman zaman söylüyordu. Fakat asıl güç olan Tayyip Erdoğan yine de bazı hususlara dikkat ediyordu. Tayyip Erdoğan’ın kopya kağıdı olan Ahmet Davutoğlu bu kadar da yapamıyor. Aslında oturduğu koltuğun ehli olamadığını ortaya koyuyor. Daha birkaç ay geçmeden su kaynatmaya başlamış bulunuyor.
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu MHP Lideri Bahçeli’yi niçin tahrik ediyor ve bunu niçin Dersim üzerinden yapıyor? Bunun AKP ile MHP arasındaki bir seçim kavgası olduğu söylenebilir. Zira her iki partinin de hitap ettiği ortak bir kitle var ve 2015 genel seçiminde bu kitlenin tutumu önemli olacak. Bu anlamda AKP yönetiminin MHP’nin üzerine gitmesi anlaşılırdır. Fakat bunun PKK’nin otuz altıncı kuruluş yıldönümünde olması ve Dersim üzerinden yapılması anlaşılmazdır. Çünkü her iki durumda çok ciddi bir çatışma etkenidir. O halde AKP Yönetimi Dersim’de çatışmaların olmasını ve PKK ile MHP’nin çatışmasını istemektedir. Ahmet Davutoğlu’nun söz ve davranışlarının başka bir izahı yoktur.
Fakat AKP yönetiminin Dersim yaklaşımları bununla sınırlı da değildir. İster Cumhurbaşkanı ister Başbakan olsun, bir bakıyorsunuz ortada hiçbir neden yokken cırt-bırt Dersim üzerine bir şeyler söyleyiveriyorlar. Yani Ahmet Davutoğlu’nun en son Devlet Bahçeli’yi tahriki tesadüf ve tekil bir olay değil. AKP yönetimi CHP’yi sıkıştırmak istedi mi, en kolay yöntem olarak Dersim üzerine konuşmayı buluyor ve tarihi Dersim soykırımını böylesi ucuz bir polemiğe ve oy kavgasına alet ediyor.
Bunu çok uzun bir süredir bilinçli ve planlı olarak Tayyip Erdoğan yapıyordu ve şimdi de yapıyor. Şimdi bir de çömezi Ahmet Davutoğlu aynı şeyi yapmak istiyor. Ama tabi Tayyip Erdoğan gibi usta olmadığı için yüzüne gözüne bulaştırıyor. Öyle anlaşılıyor ki, AKP yöneticileri Dersim soykırımı üzerinden, Dersim halkının derin acıları üzerinden siyasi karşıtlarına karşı mücadele yürütmeyi planlamış bulunuyor. Çünkü sadece CHP’ye dönük yaklaşım böyle değil, aynı zamanda HDP ve MHP’ye dönük yaklaşım da böyledir.
Bu biçimde AKP, Dersim soykırımı nedeniyle sözde “Özür dilemiş” oluyor. AKP yağdanlığı basın bu durumu böyle gösteriyor. Halbuki AKP Yönetimi Dersim soykırımı üzerinde oynuyor, Dersim halkının acılarını oy avcılığında kullanmaya çalışıyor. Bu kadar ciddiyetsizliğe ve vahşete de pes doğrusu! Şimdiye kadar hiçbir parti böylesi acılı olaylarla böyle alay etmedi, tarihi acılara böyle ucuz yaklaşmadı. CHP soykırımı uygulayan parti oldu, fakat sonuçlarına karşı bu tür ciddiyetsiz bir yaklaşım içinde olmadı.
Açıkça görülüyor ki, AKP Yönetimi Dersim Soykırımı'nı tanıma ve özür dileme gibi ciddi bir tutum göstermiyor. Tersine Dersim halkının acılarıyla oynuyor, bu acılar üzerinde oy avcılığı yapıyor. Bu tutum Dersim halkına da tüm Kürt halkına da ciddi bir saldırı ve hakarettir. Burada Dersim Kürt gerçeğini de, Alevi gerçeğini de tanıma diye bir şey yoktur. Tersine bunlara hakaret etme ve alaya alma, gayriciddi bir tutumla bunlardan yararlanma çabası vardır.
Peki Dersim halkı ve tüm Kürt halkı AKP’nin bu tür hakaretlerine karşı daha ne kadar sessiz kalacaktır? AKP’nin at oynatmasına daha ne kadar fırsat verilecektir? Bu noktada artık kesin tutumlu olmak ve AKP’ye hak ettiği dersi gecikmeden vermek gerekiyor. Dersim halkının ve Kürt toplumunun acılarına bu tür ciddiyetsiz ve çıkarcı yaklaşımlara asla fırsat vermemek gerekiyor. AKP gerçeğini iyi tanımak, karşıtlarını çatıştırma oyununa gelmemek ve ağzının payını vermek önem taşıyor. Dersim halkının da Kürtlerin de, tüm demokratik güçlerin de en temel görevidir bu.
Dersim gerçeği tarihin derinliklerinden gelen büyük bir özgür toplumsallık gerçeğidir. Bu gerçeğe dayatılan 1937-38 katliamları tamı tamına bir soykırımdır ve en ağır bir insanlık suçudur. Dolayısıyla Dersim halkının yaşadıkları ciddidir ve ciddiyetle ele almayı gerektirir. Yani AKP cıvıklığıyla ele almayı kaldırmaz. Dersim soykırımına çok ciddi yaklaşmak gerekir ve suçlularının mutlaka hesabını vermesi zorunludur. AKP yaklaşımı da, CHP ve MHP yaklaşımı da özünde soykırıma sahip çıkma yaklaşımıdır ve birbirinden pek farklı değildir. Bu yaklaşımın hesabını sormak demokratik güçlerin en temel görevlerinden birisidir.
Bu temelde Dersim Soykırımı'nı lanetliyor, katledilişlerinin yetmiş yedinci yıldönümünde Dersim direnişçileri Seyit Rıza ve arkadaşlarını saygıyla anıyoruz!
Selahattin Erdem
Kaynak: Yeni Özgür Politika