Tarihimizin en önemli süreçlerinden birinden geçiyoruz. Her şey çok hızlı, şaha kalkmışlığı yaşıyor. Baş döndüren ve kader belirleyen günler.
Halkımızın hisleri her zaman olduğu gibi bu defa da çok erkenden olup biteni alıyor. Refleksleriyle herkese mesajını net veriyor. Ve bu arada biz gerillalara da almamız gereken duruşu ve yapmamız gerekenleri hissettiriyor.
Yaklaşık bir buçuk aydır Kürt halkı ayaktadır. Geçen yılları çok aşan bir ayaklanış ve meydanları coşturan bir özgürlük haykırışı vardır. Yaşanan sürekli bir serhildandır. Ve öyle görülüyor ki bundan böyle Kürt halkı özgürlüğünü yakalayana kadar bu kalkışı sürdürecektir.
Halkımızın, gerillanın ve ona dostluk eden demokratik çevrelerin bu duruşu emperyalistleri yeni oyunlara yönlendiriyor. Emperyalistler bu topraklarda uygulamak isteyeceklerini uygulayamamanın acizliğiyle yeni bir saldırı konseptine yöneliyorlar.
Elbette kısa bir makalenin içerisine her şey yerleştirilemez. Ancak ana hatlarıyla başlıklarını vererek yapılanı ve yapılmak isteneni ele almak yine de gereklidir.
Son yıllarda emperyalist kampın tüm planları halkımızın ve gerillanın direnişine tosladı. Bu toslamalar beklenen durumlar değildi. Kendilerince önderliği tutsak alarak klasik direniş içerisine alacaklarını sandılar. Bu olmayınca içimize el atarak bir kesimi pohpohlayarak öne çıkardılar. Sonrada alıp götürdüler. Ancak halkımızın ve gerillanın duruşu devam etti. Sallandık, ancak uzun süreye yaymadan bir toparlanma ve ardından da daha güçlü bir çıkışla Ortadoğu sahnesine en etkili güç olarak yeniden doğduk. Bu oyunlar yetmedi bu kez de çok kapsamlı askeri planlarla öncelikle özgürlük hareketi tasfiye edilmek istendi. Önderliği zehirlenmeye çalışıldı. Gerilla düşmanın askeri saldırılarına karşı Gabar, Oramar ve Zap’ta çok sert cevaplar verdi. Birçok çevrenin beklemediği direnişi gerilla sergiledi, bu direnişle bağlantılı olarak Kürt halkı gerillayı kucaklayarak onun etrafında bir çeper oluşturdu. Önderliğine karşı zehirleme girişimini hem deşifre etti hem de halkıyla gerillasıyla etrafında ateşten bir çember oluşturdu.
Özcesi tüm tasfiye planları halkımız ve gerillası tarafından boşa çıkartıldı. Tüm bu başarısız tasfiye planlarını ele alarak değerlendirmeler yapan emperyalist cephe bu gelişmeye karşı yeni bir plan oluşturarak adımlarını da atmaya başladı.
Bu planın esası; “siyasi açılımlarla” özgürlük hareketinin elindeki kozları alarak özgürlük hareketini tasfiye etme girişimidir.
Öncelikle Kürt özgürlük hareketinin çevresi kuşatılması gerekiyor. Bunun için TC’ye Güney Kürtleriyle arasını iyileştirmesi için baskılar uygulandı. Kaldı ki AKP TC tarihinin gelmiş geçmiş en ileri düzeyde ki ABD işbirlikçisi olduğundan AKP’nin dünden bunu kabul etmesi zorunluluğu zaten bulunuyor. Amerikan fideliğindeki oluşturulan rantçı bir parti ondan emir almanın dışında başka bir şey de yapamaz.
Devam edelim. Güney Kürtlerinin tüm Kürtlerin alternatifi olabilmesi için kuzeyi yumuşatmak gerekir. Bunun için TC’ye TRT–6, Kürtçe kürsüler, Silopi’deki kuyu kazmalar gibi adımlar attırdılar. Ve öyle görülüyor ki bu adımlar yani “siyasi açılımlar” devam edecektir. Kürdistan’da siyasal atmosferin ön araştırması olarak ta PKK’ ye muhalif kimi Kürt çevreleriyle görüşmeler yaparak kendilerince “derde derman” olacak arayışlara girdiler.
Bunların tümü niçin yapılıyor diye sorulabilir? Bu sorularının cevabını da kendileri veriyor; PKK’ yi silahsızlandırma! Güneyde TC ile anlaştırmaları ardından Nisan ayında yapılacak bir konferansla PKK’ ye silah bıraktırma çağrısını yapacaklarını zaten kendileri söylüyorlar. Epey zamandır hazırlanan işbirlikçi bir kesimi öne çıkararak özgürlük hareketini tasfiye edecekler. Yeni yetme Rus mafyacıları gibi ne kadar Kürt düşmanı rantçı varsa hepsini şaha kaldırıyorlar. Sözde geçmişte özgürlük hareketine yakın durmuş ancak sonra da umduğunu bulamayan tiplere de büyük vaatler vererek öne iteliyorlar. Plan budur.
Bir arkadaşın deyimiyle “namussuzlar namussuzluk yapmasını da bilmiyorlar” tespitine denk olarakta bu işbirlikçi kesim dörtnala kaldırılıyor. Bugün Kürt sorunu bu kadar tartışılıyorsa, gündemden düşmüyorsa, MHP’sinden-CHP’sini, AKP’sinden-Genelkurmaylığına, İslami olanından milliyetçisine kadar herkes Kürtlüğü tartışıyorsa bu durumu yaratan gücü görmeden hareket etmek olsa olsa hüsnükuruntudan başka bir şeyi ifade edemez. Kürt gerillasının tasfiyesi demek Kürtlüğe ilişkin yapılan tüm tartışmaların durması demektir. Demokrasi açılımlarının durması demektir. Kendilerince özgürlük hareketi mücadelesinin yan ürünleri olarak ortaya çıkan sözde açılımlarının da geri alınması demektir. Bu kadar gerçeklerden kopuk olmak olsa olsa bir aymazlık olabilir. Yada dediğimiz gibi “namussuzlar namussuzluk yapmasını da bilmiyorlar” olur. Madem namussuzluk yapacaksın bari senin de yararlanacağın bir tavrın içerisine gir. Hâlbuki bu işbirlikçi kesimin içine girdiği durum baltayı kendi ayağına vurmadır. Bu durumda bu tavırlarını ihanetin de ötesinde hainlikle eş değer olarak ele almak gerekmez mi?
Barış ve savaşın referandumu derken kastedilen bunlardır. Kürt özgürlük hareketi halkıyla bir kalkışı yaşıyor. Bu kalkış bir taraftan emperyalistleri taviz vermeye zorluyor, bir diğer taraftan ise güçlenen özgürlük hareketi emperyalistlerin planlarını Ortadoğu’da halklar lehine bozduğu için onları paniğe koyuyor. Buda onları Kürt özgürlük hareketini tasfiyesi için plan yapmaya itiyor. Küçük bir Kürdistan parçası öne verilerek diğer parçaların imhası planlanıyor.
Emperyalist ve sömürgecilerin barışla mı yoksa savaşla mı yollarına devam edeceklerini 29 Mart seçimleri belirleyecektir. Seçimlerde halkımız demokratik cephe lehine büyük başarıların altına imzasını atarsa, bu plan bozulacaktır. Ve özgürlük hareketiyle uzlaşma yollarını arayacaklardır. Çünkü bu Kürt halkının ve onun gerillasının yenilmezliği anlamına gelecektir. Yok, eğer seçimlerde özgürlük, demokrasi ve adalet lehine ciddi bir karar kılma yaşanmazsa o zaman öncelikle Kürt özgürlük hareketini tasfiye etme planı çok güçlü bir şekilde gündeme girecek ve çok ciddi bir savaş süreci başlatılacaktır. Bunu da başarma durumunda TC ise kendi kürdünü yani o bilinen kendi olmayan kürdü yeniden yaratmak için her yönüyle bir sindirme hareketi başlatacaklardır.
Sonuç olarak: barışın mı savaşın mı kaderi bir nevi bu seçimlere kilitlenmiş durumdadır. Barışı isteyen tüm kesimler özgürlük ve demokrasi için oy kullanmalıdır. Tüm demokratik çevreler, muhalif kesimler, bu rejimden zarar görenler ve bu rejime uzak duranlar bu sürecin hassasiyetini gözeterek sandıklara gitmelidir.
Güçlü ve kalıcı bir barışın sağlanması için-ideolojik ve politik duruşlar ne olursa olsun-mutlaka halkların kardeşliği lehine oy kullanılmalıdır.
Seçimleri barışın referandumuna çevirmek umuduyla.
Kasım Engin