Normal şartlar altında yaşayan insanlar için temel sorun daha iyi bir yaşam istemidir. Kendisini daha iyi hissedebileceği, huzurlu ve rahat bir yaşamdır istenen. Basit gibi gelen bir istem olsa da bunun yaratımının kişinin kimliği ile bağlantılı olarak ele alınmasında ne gibi badirelerle karşılaşacağı da aşağı yukarı tahmin edilebilir.
Bir Kürt için bu basit cümlenin bile ölüm kalım mücadelesine dönüştüğünü vicdan sahibi her insanın görebileceğini ama buna rağmen kendi kimliğinden kaynaklanan bedelleri göze alamayacağından bu gerçeğe kayıtsız kalabildiğini görüyoruz her gün. Daha doğrusu son dönemin popüler tartışma konusu olan Kürtlerin, gerçek ve komünal haklarını kazanma mücadelesinde ucuz söz söyleme çok da bunlar için kendinden fedakarlığa kimse yok.
Kürtlerin hakkını savunmak öyle kolay olsaydı, huzurlu bir yaşam isteminin gerçekleşme kaynaklarına öyle kolay ulaşabilseydi insanlar soğuğunda, karında, savaş uçaklarından atılan ve kişi başına düşen 250 kiloluk, tonluk bombalara göğüs gerip gezebilir miydi dağlarında Kürdistan’ın. Kolay olsaydı Kürt adına bir söz söylemek yüzlerce aydını, siyasetçisi, demokratı her an kafasının arkasına dayanabilecek çapının çok önemli olmadığı bir silahtan çıkacak mermiyi göğüsler miydi?
Hadi diyelim ki bunların günümüzde artık azaldığı safsatasına inandık. O zaman karşı karşıya olduğumuz bedeller daha mı küçüldü. Yani fiziki ölümün artık o kadar rahatça sokak ortasında gelmediğine inandık. O zaman vereceğimiz bedel olarak belirlenenler neler oluyor?
Onurumuzu, kişiliğimizi, haysiyetimizi, gururumuzu, benliğimizi, beynimizi, duygularımızı mı kaybedelim. Verilen seçenek bu mu artık? Ya bu özellikleri terk edip haysiyetsiz, iradesiz bir Kürt olma seçeneğinde karar kılacağız ya da; evet, ya da ne olacak?
Kürtlere, binyılların direniş yuvası halkıma reva görülen bu çirkinliğe yeni seçenek adı altında sunulan bu densizliğe seçenek diyen her cinsten ve kimlikten insanlara söylenecek sözümüz olmayacak mı?
Gözümüzün içine bakarak tarihimizi, geleneğimizi yok sayan ve buna rağmen onurumuzu, kişiliğimizi korumaya çalışanlara küfür eden bir sistem karşısında boyun mu eğeceğiz?
Yaşamın ne olduğunu anlamakta emekleyen çocuklarımız her türlü şiddete maruz kalırken sessiz mi kalacağız?
Yüzlerce sapığın tecavüz ettiği minik bedenlerin gerçeği ortadayken bir şey yapamamak, sessiz kalmak, onay vermek olmuyor mu?
Binlerce minik beden zindanlarda çürütülmek isteniyorken, dillerinden ve kültürlerinden koparılmak istenen çocuklarımız köhne sistemin okullarında yozlaşıyorken ‘normal’ yaşamlarına devam eden insana insan diyebilir miyiz?
Sadece Kürt olduğunu söylediği ve bunu yaşamak istediği için taze beyinlere bilgi aşılayan bir öğretmen idam edilirken buna kulağını ve gözlerini kapatmak, yerinde ve sıradan yaşamında devam etmek hangi vicdana sığar?
Adorno temerküz kampları için ne diyordu. “Artık tanrıların söyleyebileceği tek söz yoktur.” Sizce günümüzde Kürtlerin karşı karşıya olduğu bu yaşam denilemeyecek rezalet karşısında kim ne söyleyebilir peki? Küçük ellerinde sıkıştırdıkları büyük yüreklerini düşmanın yüzüne vuran çocuklar kadar cesaret sergilemeden, vasat bir kişilik gibi kendi küçük, kaygan yaşamlarında ısrar eden insanları daha ne kadar aramızda gizleyeceğiz?
Büyüklerimizden duyduğum ama zamanında anlamadığım bir söz vardı. “Be xîyretî be namusîye”. Gerçek namusun özgür yaşam istemi olduğuna inandığımdan beri özgürlük için mücadele etmenin, geceyi gündüze katıp her şeyi göze alarak savaşmanın gerekliliğini de mutlak inandım. Ve anlıyorum ki elinden geleni yapmamak büyüklerimizin söylediği gibi namussuzluğun adı oluyor. Günümüzde gerçek ve sanalın birbirine karıştığı bir dünyada yaşamın gerçek anlamına ulaşmanın ne kadar zorlu olduğu göz önüne getirildiğinde hakikat savaşında bir dakikanın bile boşa geçirilmesinin aslında bu namussuzluğu beslediğini görmek gerek. Bunun ötesinde durmamak gerekir.
Artık topyekun mücadeleye adım atmak lazım gelir. Sözü güçlü olan susmamalı bir dakika bile. Yazan, okusun ve bilsin diye herkes, bırakmamalı elinden kâğıdı, kalemi. Doldurmak lazım gelir sokakları, haykırmak ve çalmak gerek yüzüne herkesin, özgürlük çığlıklarını.
Pir Kemal