HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

devlet roboski_erdoganBir yandan Başbakan; “Roboski değil, Uludere” diyerek çıkışta bulunuyor.

Bir yandan bölgedeki AKP’liler “soruna daha akılcı siyasetler koymamız gerekiyor, bizi zorlayan gelişmeler var” diyerek serzenişte bulunuyor.

Bir yandan başbakan yardımcılarından biri “BDP’li kadın milletvekilinin acıklı geçmişine dair /empati/k” açıklamalarda bulunuyor.

Bir yandan farklı bir başbakan yardımcısı “çok yönlü ve uluslararası mücadele yürütüyoruz, silah bıraktıracağız” diyor.

Bir yandan da başbakanın akıl hocası olan hastalıklı bir adam malum gazetedeki haftalık makalesinde Osmanlı ile günümüz arasında, Kürtlerin sorunlarını ve PKK’nin bunda oynadığı rolü kendi mantık sınırları içinde açımlamaya çalışıyor.

Tüm bunların üstüne başbakan; “kuvvetler ayrılığından, bürokratik oligarşi”den söz ediyor.

Haydi gelin işin içinden çıkın! Ya da aklı erenler bu söylemlere, bu çıkışlara ve açıklamalara makul açıklamalarda bulunsun.

Öyle görünüyor ki; AKP ve onun kurmay heyeti yine seçim paradoksunu yaşıyorlar. Ondan dolayı da söylem erozyonu ve bilgi kirliliği devreye giriyor.

Elbette bu söylem karmaşası temel konu olan; Kürt sorunu ekseninde gelişiyor. Hükümetten birçok yetkilinin ve başbakanın söylemleri birbiri ile yoğun bir çatışma içinde.

Peki bunlar neden bu süreçte oluyor? Ya da ortaya çıkan bu tartışmaların tutarsızlıkları bir yana koyulduğunda; AKP’liler ve başbakanın kendisi ne yapmak istiyor?

AKP ve başbakan sınıfta kaldığı kürt siyaseti konusunda ciddi bir manada bir çıkış yolu arıyor. Etrafındakilerin ise bu konuda ciddi bir kabızlık içinde olduğu anlaşılıyor. Herhangi bir proje ya da fikir üretebilme gibi herhangi bir yetileri yok. Elbette başbakanın kürt siyasetinde açılım yapma ihtiyacı onun demokratik ya da insancıl karakterinden ileri gelen bir durum olmuyor.

Bu alanda ve sorunda ciddi bir açılıma ihtiyacı var; çünkü bu konu gün geçtikçe AKP’yi zorluyor, ona kan kaybettiriyor.

Daha öncesinde oluşturulan konseptlerin dışında, yeni dönemin ruhunu ve havasını oluşturacak gelişmeler ve enerji ihtiyacını sonbahardan bu yana toplumun, özellikle de kürtlerin gündemine koymak istiyor. Fakat bu güne kadar istenilen sonuçlar ortaya çıkmadı AKP cephesinde.

Her yönden vurmaya çalıştı ama kitleyi harekete geçiremedi. Özellikle 2005 ya da 2009’daki gibi bir atmosferin oluşmaması, AKP’nin ve beyin mutfağının işini güçleştiriyor. Hatta istenilen “siparişi” bir türlü ortaya koyamamaları, hem onları hem de okyanus ötesini zorluyor.

Malum önümüzdeki dönemde seçimler, her ne kadar günümüzdeki çeşitli yasa taslakları ve çeşitli değişikliklerle bu süreçlere yönelik hazırlıklar yapılmaya başlanmış olmasa da, AKP’nin esas hedefi daha önceki süreçlerdekine benzer bir pozitif iklim oluşturmak.

Açlık grevlerinin ardından biraz bu durum ortaya çıkar gibi oldu. Fakat KCK baskınlarının ve ardı kesilmeyen tutuklamaların gelmesi üzerine, potansiyel olarak bu atmosferin altına dinamit konuldu.

Olayı kamufle edebilmek için Erdoğan da; “dokunulmazlıklara” dokunarak gündemi değiştirmeye ve dikkat dağıtmaya çalıştı. Hakkını vermek lazım; kısmen de olsa bu konuda başarılı oldu Erdoğan. Başta BDP olmak üzere, birçok muhalif/demokratik kesim bu gündem çarpıtmasına enerjilerini harcadı, doğal olarak da AKP kısa vadede istediği sonucu aldı.

İşte bu dönemde AKP’nin yapmaya çalıştığı temel mizansen bu olmakta.

Hatta kürt teşkilatlarından ve milletvekillerinden gelen isyanı kulak tıkayarak, onları azarlayarak ayar vermeye çalıştı. Çünkü önümüzdeki dönemdeki tüm seçimlerde kürtlerin kilit olduğunu ve bu kilidi açmak için ciddi bir anahtar arayışı içinde olduğunu kimseye yansıtmak istemiyordu AKP’li yetkililer ve Erdoğan.

Hal böyle olunca; geldik mi yine bir “açılım” sözcüğünün eşiğine. Ya da çağdaş anlamda yeni bir “pandora kutusuna”!

İşte bundan dolayı da AKP’liler ve başbakanın kendisi gün aşırı bir söylem karmaşasını yoğunca yaşamakta. Bunun en önemli düğümünü ise yaklaşmakta olan “roboski katliamının” yıldönümünde büyük ihtimalle göreceğiz.

Burada büyük ihtimalle tavan yapacak gelişmeler yaşanacak ve AKP’nin kabızlığından belki bir kez daha “dağ fare doğuracak”... Bunun dışında yine daha önceki dönemlerde olduğu gibi “açılım” sözcüğü anlamını yitirmiş bir halde ağızdan ağza dolaşacak.  

Jan Ararat