Roboski olayını anlamamız için öncelikli olarak TC devletinin Kürt halkı başta olmak üzere farklı toplumsal kesimleri baskılayarak, sindirerek, katlederek rapt u zapt altına aldığına bakmamız gerekir. Aksi taktirde olup bitenleri gelip bir kişinin ya da birkaç kişinin yaptığı bir olay olmaktan kurtulmayacaktır. Bu ise bu zihniyet sahiplerinin farklı zamanlarda farklı mekanlarda yeniden katliam yapmalarına imkan vermek demek olacaktır.
28 Aralık 2011 gününü hatırlayalım daha doğrusu 29 Aralık 2011 sabahını. O günün gazetelerine bakalım, o günün televizyon haberlerine bakalım, o günün ajanslarına bakalım. Ve tabii teknoloji çağı diye tabir ettiğimiz bu modern atom çağında iktidarda bulunan siyasi sorumluluğu taşıyan hükümete ve birde askerinin düşen bir düğmesini sorun yapmakla övünen, bir ordunun genelkurmaylığının açıklamalarına bakalım.
Evet, hepsine birden bakalım. Türkiye gazeteleri -bunların demokrat olanları da dahil- tek bir haber geçmemişlerdir.
Televizyonlar tek bir haber geçmemişlerdi.
Ajanslar tek bir haber geçmemişlerdi.
Hükümet bir açıklıma yapmamıştı.
Genelkurmay bir açıklama yapmamıştı.
Ancak bir gün sonra tek tük haberler ve açıklamalar onlarda şom ağızla yapılmışlardır.
Düşünün bir Roj TV gece boyu haber yapmasa, özgür ve muhalif Kürt medyası Roboski’ye gitmese ve birde bu olayda özelde BDP duyarlı yaklaşmasaydı, acaba kaç gün sonra Türkiye ve dünya bu katliamdan haberdar olurdu?
Bunun için bu katliamın siyasi sorumlularına dönük söyleyeceklerimizi söylemeden önce liberal, demokrat, muhalif geçinen ve çoğu zamanda gerçekten böyle olanlara eleştirilerimizi yöneltelim. Roboski katliamında tümü sınıfta kalmıştır. Tümü felç geçirmişlerdir. Bunu bir köşeye koyalım.
Bir parantez açalım: Türkiye basıncılığında ilginç bir durum gelişmektedir. Haber değeri taşıyabilmesi için öldürülenler kalkıp kendilerine dönük haber yapıp bu basıncılara gönderdiklerinde bir haber değeri taşıyacak. Başkada yapılan vahşetlere ve katliamlara ilişkin özgür basının yaptığı haberler kaale alınmadığı gibi yazdıklarının ispatlanmaları onlarda isteniyor. Halbuki habercilik öncelikli olarak gidip yerinde olayı inceleyip açığa çıkarmadır. Olay mahalline giderek incelemedir. Örneğin Güney Kürdistan’da TC devleti uçaklarla 7 sivil insanımızı katlettiğinde, “böyle olduğunu PKK ispatlasın” diyenler az değildir. Bre adam sen gazeteci değil misin, gelip olayda canını yitirmiş insanlarımızın aileleriyle mülakat yapıp durumu kendin daha iyi öğrenemez misin? Parantezi kapatıyoruz.
Siyasi karar sahibi olanlar olay tüm teferruatlarıyla ortaya çıkınca “Ankara’nın dehlizlerinde kaybolmayacak” sözleri ardından, insanların kanlarını donduracak:
“Konunun takipçisi olduklarını Genelkurmay Başkanımdan tekrar duydum, dinledim. Bu yapılan çalışmalar, gösterdikleri hassasiyet sebebiyle gerek Genelkurmay Başkanıma, gerek bölgede hizmet veren komuta kademesinin hepsine, bu konudaki hassasiyetleri sebebiyle de şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. Medyaya rağmen teşekkür ediyorum. Çünkü bazı gerçekleri görüyor, biliyorum.
Devlet milletini bombalıyor diye göstermek isteyen bir kısım medyanın gayetlerini de gayet iyi biliyoruz.” Ve bu sözleri söyleyenler güya dehlizlerde kaybolmayacak sözü vermişlerdi. Peşinen birinci derecede fail olabilecek olana teşekkür etmişlerdi.
Süreci genel olarak takip edenler bilirler ki marangoz hatası yeryüzüne getirilen kişi ise:
“Yaşamını yitirenlerin, kaçakçılık yaparak geçimlerini sağladıkları gözden kaçırılmamalıdır. Yanlıştan doğru sonuç çıkmaz. Bu hayatını kaybeden vatandaşlarımız kaçakçılık yaparken hayatlarını kaybettiler. Sağ yakalansalar kaçakçılıktan yargılanacaklardı. Daha ağır bir sonuç olunca, yargılanamaz duruma gelip hayatlarını kaybedince kaçakçılık olayı gölgede kaldı… Bu insanlara 50 liraya, 199 liraya o güzergahta katırlarıyla birlikte dolap beygiri gibi döndüren de onlardır… Özür dilenecek mahiyette bir olay değildir. Özür dilenecek bir olay yoktur…
Yine RTE ismindeki kişi:
“Zaten sivil diye diye her türlü faaliyeti yapıyorlar.“ ”Onlar da belirtildiği kadar masum değildi.” “O arazi mayınlı olduğu halde, dikkat ederseniz, hiç biri mayına basmıyor” gibi oldukça çiğ, marangoz hatası sonucu oluşan yarattıktan daha geriye düşmüştür.
Ve birde unutmayalım 34 insanımızı katledenlerin baş sanıklarından olacak olan Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Erten’e kahramanlık ödülünü veren yine bu iktidardır. Bu devlettir yani.
Yukarıda Roboski’deki katliamına dönük bu olayın sorumlusu olacak olan siyasi erkin sadece bir kaç sözünü buraya aldık. İlk günden bugüne kadar sarf edilen tüm sözler sadece ve sadece katledilen insanlarımızın katledilmelerini haklı gören, katledenleri kutlayan, ödüllendiren bir zihniyet olduğu gözler önündedir.
Halbuki bu çağda böyle alenen yapılan katliamlar kabul görmüyor. Kaldı ki bu siyasi iktidarı destekleyenler bile bunun AKP için bir kırılma noktası olduğunu belirtiler.
Peki, bu çağa rağmen neden bir devlet yaptığı katliamı alenen üstlenmez? Bırakalım üstlenmeyi, birde katledilenleri suçlar. Öyle ki “yaşasalardı yargılardık” der.
Bu soruya vereceğimiz tek bir cevap vardır o da: TC devleti sömürgeci ve işgalci bir devlettir. İşgal ve sömürge altına aldığı toprakları elinde tutabilmek için bu topraklarda yaşayan tüm halkları katletme hakkını, eritme yani asimile etme hakkını kendinden görüyor. TC devleti nerede, ne zaman ki bu eritme ve asimile etme yani özümleme politikası tehlikeye giriyor orada yaptığı ilk iş katletmedir. Yok etmedir.
Bunu 1915’te Ermenilere yaptılar. Bunu 1920’lerde Asurîlere yaptılar. Bunu 1920-1940’larda Kürtlere yaptılar. 1943’te Özalp’ta yeniden Kürtlere yaptılar. Bunu 1959’da Kürt öğrencilerine yaptılar. 1970’lerde Türk öğrencilerine yaptılar. 1978 yılında Maraş’ta alevi Kürtlere yaptılar. 1992 yılında Sivas’ta alevi ve sanatçılara yaptılar. Ve bu kirli şecere devam edip bugünlere kadar geliyor.
Evet, Roboski’yi anlamak için tüm bu seçereyi bilmek gerekir. Elbette bilmek yetmez tüm ezilenler olarak bu devletten zarar görenler olarak ortaklaşarak bu zihniyete karşı dik durarak hesap sormasını bilmek gerekiyor.
Şıho Dirlik