“Bu sistem suç üreten bir sistemdir” diyor bir Türkiyeli yazar. Başka bir söylemle kirlenme boyutunda, insana karşı suç işleme boyutunda bu sistem metastaz yapıyor. Bunun için bu sistemi yenilemeye kalkışmak, tamir etmeyi denemek, restore etmeyi planlamak hepsi sonuçsuz kalıyor. Kendi kendini bir nevi yeniden kirler üzerinden üreten bu kirli sistem düzeltilemiyor. Bu işe el atanlar kısa süre sonra aynısının tıpkısına benzemekten kendilerini koruyamıyorlar.
Söyleyeceklerimize geçmeden bir kaç şey söylemeden geçmek olmaz. Hiyerarşik tahakkümcü yapıların tümü -ki devlet yapılarının tümü hiyerarşik ve tahakkümcüdür-zihnen kirlenmişlerdir. Vicdanen kirlenmişlerdir. Nedeni ise hiyerarşik ve tahakkümcü yapıların başkalarının emeği üzerine kurulmalarıdır. Başkalarının emeğini gasp etmeden, çalmadan, çırpmadan yaşamaları mümkün değildir. En basitinden bilinen vergiler bile insanlardan çalınan zoraki el konulan değerlerdir. İnsanları zoraki silâhaltına almak çalmanın başka bir adıdır. Bir bayrağa, bir sınıra, bir devlete, bir ırka, bir bir tapındırmak kirletmedir. Özcesi hiyerarşik ve tahakkümcü yapıların en ileri temsilcileri bugün ulus devletlerdir. Bir nevi insanları birbirine bırakarak, karşılıklı kırdırtarak yürütme işi ulus devlet modeliyle yapılmaktadır. Bunun içindir ki kim hiyerarşik tahakkümcü yapılara bulaşmış ise kirlenir. Bu sisteme bulaşıpta kirlenmeyen insan göremezsiniz. Boşuna anarşistlerin büyük önderleri devlet ve iktidar için: “en demokratım diyeni 24 saat içerisinde yoldan çıkarır” dememişlerdir.
Gerçekten iktidar ve devlet insan ahlakını bozan iki önemli olgudur. İktidar devlete yol açar, ancak devlet oluşmuşsa orada iktidar artık sonsuza dek yaşamasını garanti altına almış demektir.
İktidar üzerine en çok kafa yoran Micheal Foucault: “İktidar sadece bastırma, sınırlama yada yasaklama olarak algılanmamalıdır. İktidar kendi gerçekliğini, üzerinde olduğu alanı ve haklılaştırma mekanizmalarını üretir. İktidarın var olması bilgisiz mümkün değildir aynı zamanda bilginin iktidara yol açmadan var olması da olanaksızdır” diyor ve ekliyor: iktidarın üç biçimi vardır: Ekonomik iktidar: Nadir olan mal veya üretim kaynaklarını elinde tutup diğerlerinin emek gücüne sahip olmak. İdeolojik İktidar: Bir otorite tarafından desteklenen belirlenmiş bir yapıya ait fikirleri ve inançları elde tutmak. Siyasal iktidar: Fiziksel zor kullanmayı mümkün kılan bir takım donanımlara sahil olma” yani tutsak alma.
İşte devlet ve iktidar budur. bulaştığında da İnsanı kirleten bir yapısı vardır. Adeta yukarıda dile getirildiği gibi kendisini ona bulaşanda yeniden üretir. Öyle ki sonradan görmelerde, yani sonrada bu işe bulaşanları daha fazla kirletiyor ve vicdansız kılıyor.
Kürt halk önderliği yukarıda dile gelenleri daha rafine formüle ederek şöyle diyor:
“Kapitalizmin iktidar yapısına taşıdığı yeniliklerin başında kurumsal niteliğinin derinliği gelmektedir. Kişiye bağlanmış iktidardan iktidara bağlanmış kişiler, partiler, hatta toplumlar sistemine geçilmiştir. İktidarın görünmez, soyut niteliği geliştirilmiştir. Bunda ideoloji, politika ve ekonomi katlı işlevlere sahiptir. Ulus kavramından türetilen milliyetçilikle tüm bir ulus iktidarın kendisine ait olduğuna inandırılmıştır. Özünde hiçbir zaman iktidar ulusun olamaz. Her yerde ve her zamanda etnik grupların, hanedanların, ulusların azınlık kesimi iktidarın gerçek sahibidir. Fakat öyle bir sistem yaratılır ki, en alttaki ezilene kadar her birey bir anlamda kendini iktidar sahibi kılmak durumundadır.
Partiler de birey gibi iktidara göre kurulmuştur. Devleti topluma, toplumu devlete taşımak temel işlevdir. Toplumun kendisi devletin kılınmıştır.”
Evet, böyle bir sistem suç üreten bir sistemdir. Örneğin Türkiye’de yıllar yılı İttihatçı gelenek halklara, farklı görüş ve yaşam biçimlere kan kusturdu. Öyle ki Türkiye’de yaşayan tüm insanları –Beyaz Türkçü bir kısım dışında-nefessiz bıraktı. Türkiye kocaman bir katliamlar cumhuriyeti ve duvarsız zindanlara dönüştü.
Şimdi ise zihnen ve vicdanen iktidarcılık yani hiyerarşik ve tahakkümcü yapılara tapınıldığı için dünün ezilenleri bu kez bugünün bastıranları ve ezenleridir.
Mümtazer Türköne en son yazısında boşuna:
“Ancak onuncu yılına ulaşan bugünün AK Parti iktidarı, sahip olduğu gücü muhalefeti gerileterek elde etmedi. Yıllardır izlediği akılcı bir strateji ile devlet iktidarını devletin fiili sahiplerinden parça parça alarak bugünkü gücüne ulaştı. Eğer bugün AK Parti güç ve iktidar sahibi haline gelmişse, Genelkurmay Karargâhı'nın artık bir siyasî parti merkezi gibi iş görememesi sayesinde. AK Parti devlet içindeki silahlı-bürokratik iktidarla mücadele etti ve sonunda onları teslim aldı. Yüksek yargı oligarşisi ile Genelkurmay Karargâhı, bu iktidarın iki ana merkezi idi” diyerek bugünün onca haksız ve suç içeren uygulamalarına hukuki perdesini yaratmış olduğunu düşünüyor olmalıdır herhalde. Roborski katliamı, binlerce siyasi tutuklu, 6 aydır Öcalan’la görüşmeye izin verilmemesi, gerillaya karşı kimyasal silahlar kullanılması, Kürt halkına karşı düşmanlık ve tabii de birde son zamanlarda oldukça kirlenen dil ve üsluplar. Katliamı yapan genelkurmay başkanını ve komutanlarını kutlamalar, katliamdan sorumlu birinci derecedeki devlet yetkilisini yılın adamı seçmelerin hepsi işte bu iktidarın kirliliğiyle bağlantılıdır. Ulus devletin hiyerarşik tahakkümcü yapısıyla bağlantılıdır.
Evet, bu sistem suç üreten bir sistemdir. Bu sistemde kurtulmanın yolu ise devlet dışı çözümleri aramaktan geçiyor. Bu sistemden kurtulmanın yolu iktidardan uzak komünal değerleri güçlü taşıyan yapıları inşa etmekten geçiyor. İşte bunun için sürekli demokratik konfederal yapılar dememiz bundan. Bunun için devletsiz çözüm dememiz bundan.
Hayri Engin