HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Herkesin inandığı bir şeyler vardır. İnançsız insan da yoktur. Tabii inancın da gereklilikleri vardır. Her şeyden önce inanç adanmayı bekler. Bu bir taş ise bile ona saygı duyulmasını ister. Önemli olan onun varlığını kabul etmek değil midir ve ona inanmak değil midir? Yine inanç irade kazandırır, mücadele kararlılığı verir. İfade yetisi verir. İnanç öyle kudretli ve onurlu bir şey ki uğruna insanlar canından bile vazgeçer.

İnsanı diğer canlı varlıklardan ayırt eden ve ona kutsallık atfeden düşünebilme kabiliyetine sahip olmasıdır. Eğer insan düşünebilen bir varlıksa, o zaman sorgulayabilir de, yanlışa karşı doğruyu bulma arayışına da girer. İnanmak, uğruna kavga edilen her neyse onu yarıya yarıya başarmaktır.

Neden inançla başladım dersiniz! Çünkü hala birileri çıkıp PKK’yi tercih eden gençlerin kandırıldıklarını söylüyor ve bunu söylerken de –güya onlara yandığı için- timsah gözyaşlarını döküyorlar. Kürt halkının ve gençlerinin PKK’ye inanmak için o kadar çok sebebi var ki! Her şeyden önce PKK Kürt halkının çocuklarından oluşan bir yapı. Kürdistan sınırları dışında, başka güçlerin kurduğu, bir araya getirdiği bir yapı değil. Okyanuslar ötesinden birilerinin yönettiği bir hareket değil. Kürt halkının kimlik ve varlık sorununu gören, bu sorun karşısında gözünü kapatamayan, Kürt halkının acılarını hissederek, bu acıların ortağı olarak ve Kürt halkının varlık ve kimlik sorununa bir çözüm bulma arayışıyla yola çıkan inançlı, yürekli bir grup gencin 32 yıl önce resmi olarak kurduğu ve daha sonra yüz binlerce gencin katılarak bugün hiçbir gücün bükemediği kadar büyük bir hareket. Kürdistan’da yedisinden yetmişine –devlet varlığının yarattığı korku nedeniyle kendini inkar eden ve halkının acılarına kayıtsız kalan kısmi bir kesimi saymazsak- kadar herkes varlığını PKK ile tanımlıyor. Kendisine korkusuzca “Kürdüm” diyebiliyorsa bile bunun PKK’nin yarattığı direniş ruhuyla bağlantılı olduğunu söylüyor. PKK Kürt halkına öyle bir yürek ve cesaret verdi ki, korku nedir bilmiyor, özgürlük uğruna her bedeli veriyor.

12 veya 13 yaşındaki bir çocuk bile PKK’ye katılma kararı verebiliyorsa, PKK’yi kendisi için bir yaşam alanı olarak görebiliyorsa bunda PKK’yi suçlamak yerine, o çocukları o kararları almaya zorlayan nedenleri, sebepleri bulmak ve onları sorgulamak gerekmez mi? Kürdistan’da çocuklar 3 yaşına geldikten sonra zafer işareti yapıyor, APO diyor. Anne ve baba sözcüklerinden sonra ilk öğrendiği sözcükler arasında APO ve PKK var. Demek ki PKK ve APO 3 yaşındaki bir çocuk için bile anne ve baba kadar değerli, sevilesi ve bağlanılası olgular. Eline taşı alıp onu polise, askere ya da düşmanının işbirlikçileri üzerine fırlatma kararı alan bir çocuk, demek ki o yaşına rağmen çok şey biriktirmiştir. Eli silahlı güçlere karşı taş fırlatmanın bir oyun olmadığını biliyordur. Hayatı o kadar ciddiye alıyor demek. Her şeyden önce eli silahlı ve kendisinden yaşça çok büyük olanlara karşı bu kadar yiğit ve cesaretlice durabiliyorsa, demek ki büyük bir öfke taşıyordur yüreğinde.

Bir de Kürdistan’da doğup büyüyen her çocuk, erken büyüdüğünü biliyor. Kendisine yöneltilen acımasız hayat koşulları karşısında erken büyümek zorunda. Hala inkarın ve imhanın eşiğinde olan varlığına özgür bir gelecek atfedebilmek için, kardeşlerinin artık taş değil de, dağlara çıkıp silah kuşanmak değil de, oyunlarla, normal koşullarda büyümesi için erken büyümek zorunda olduğunu biliyor. Birilerinin “kandırılmışlar” dedikleri o çocuklar kimlikli, özgür, eşit ve adil bir yaşam için taşı kavrıyor, silahı kullanıyor. Kendisinden sonraki nesillerin özgür yaşayabilmesi için bir feda nesli bugün dağlarda düşüp halkının gözünde yıldızlaşanlar. Sizin “kandırılmış çocuklar” dediğiniz size sokak aralarında taş atanlar da inançları uğruna tutuklananlar, dağlarda büyük bir onurla özgürlük mücadelesi yürütüp hayatını kaybedenler de inançları uğruna ölenler.

Kendisinin vicdanı her ne kadar rahat olsa da, Kürt halkının vicdanında hep yargılanan Oya Eronat da dağlarda inançsız insanların yaşayamayacağını biliyor. Dağlar inançlı, iradeli ve bir feda neslinin mekânları. İnançlarını yitirenlerin bir dakika bile durmadığı mekânlar.

Yani Eronat xanım, kandırılmış dediğin o gençler de senin kandırıldığını, doğduğun topraklara ihanet ettiğini düşünüyor. Ve senin Diyarbekir’e (Amed) hiç yakışmadığını… Bir isyan şehri. İsyan şehrinin çocuklarına da halkına ihanet ve düşmanına yaranmak yakışmaz. Oğlunun acısı madem o kadar yaraladı seni, neden barış için mücadele eden annelerin arasında değil de, hala Kürt halkına inkar ve imhayı dayatan, Kürt halkının çocuklarını her gün öldüren bir hareketin içindesin ve onun militanlığını yapıyorsun? O kadar öfkeli konuşan birinin içinde sevgi, merhamet ve şefkat zerrecikleri kalmamıştır. Kusura bakma ama kendi acın dışında başka acılara da ağlamadığın her halinden belli.

Kandırılmışsa bile PKK’de olanlar PKK’de bulunmalarından gurur duyuyorlar. En azından senin o “kandırılmışlar” dediklerinin halkı onların niçin vurulduğunu, öldüğünü biliyor ve omuzlarında taşıyarak, ellerine kınalar yakarak, zılgıtlarla toprağa veriyor. Sen ve senin gibi olanları da YUHHHHluyor…  

Rojbin Golav