HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Che’nin teslim alınmayan ruhunda bahsettik. Che’nin teslim alınmayan ruhu öncelikli olarak özgürlüğü olan aşk düzeyindeki tutkusudur. Che’nin teslim alınmayan ruhu onun halkların özgürlüğüne olan sevdası ve de dünyada yaşanan her türden adaletsizliğe karşı baş koyuşudur.

Ve o bu sevdası için boşuna:

Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaksa, ölüm hoş geldi, safa geldi!” dememiştir.

Ve boşuna çocuklarına bıraktığı mektubunda: “Babanız düşündüğü gibi hareket eden bir adamdı ve kesinlikle inançlarına bağlıydı. Devrimin önemli olduğunu ve bizlerin yalnız başımıza hiçbir değerimizin olmadığı hatırda tutun. Her şeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu, bir devrimcinin en güzel niteliğidir” dememiştir.

Özgürlük ruhuyla yanıp tutuşanlar, yeni bir dünya yaratmak isteyenler ve her zaman güzel bir şeylerin yapılabilineceğine inançları tam olanlar asla ama asla hayallerinden vazgeçmezler. Ütopyaları onları her zaman yeni kıtalara sürükler, arayışları asla ama asla tükenmez. Çünkü onlar güzel ve iyi yarınların elçileridirler. Onlara doğrunun ve adaletin şaşmaz takipçileri ve savaşçılarıdırlar. Bundandır ki onlar asla ama asla yerlerinde duramazlar.

Hani derler ya Che çok sevdiği güzel annesine Küba’da Afrika yollarına düştüğünde yazdığı mektubunda ”Rosinante’nin kaburgaları yine batıyor bana ve yollara düşmeliyim.” Cümleler belki tam böyle olmayabilir. Ama her halükarda Che en çok sevdiği insana yani annesine bıraktığı mektubunda boşuna bunlarda bahsetmemiştir.

Rosinante biliniyor İspanya’nın büyük yazarlarında Cervantes’in Donkişot adlı kahramanın at’ının adıdır. Donkişot ve atı nerede bir haksızlık varsa oraya koşuşturur. Bu gelişmiş kapitalist vahşete karşı feodalizmin zihniyeti ve araçlarıyla da olsa inancından bir şey yitirmeden sürdürülen bir kavgadır. Ve bu kavganın içerisinde inanç vardır, sevda vardır, romantizm vardır, hayal vardır, gelecek yarınların daha iyi olması için kavga vardır, ahlaki değerleri koruma vardır ve her şeyden önce adalet arayışı vardır. Ve bunların hepsi hiç şüphe yoktur ki Che’de vardır.

Ve bugün bu ruh Che’nin takipçileri olan gerillalarda vardır. Aynı Che gibi yollara düşen Kürdistan gerillalarında vardır.

Ve bu Che gibi olan yoldaşlarımızın bir tanesi de aynen Che’nin izinden yürüyen Seyit Rıza yoldaşımızdı.

Onunla kalanlar bize seyit Rıza yoldaşı anlatırlarken: “Seyit Rıza arkadaş aydın bir aileden geldiği için, ciddi anlamda kişiliğinde devrimci düşüncelere ve sosyalist inanca dair bir altyapı vardı. Fakat tüm bunları tam olarak yorumlayamıyor, çelişkilerini tam anlamıyla şekillendiremiyordu. Bunlar da onun gençliğinden ve tecrübesizliğinden ileri gelen durumlar oluyordu. Kendisi bu konular üzerinde bütün arkadaşlarla tek tek tartışıyor, okuyor ve düşünsel derinliğe ulaşmaya çalışıyordu. Birçok sosyalist örgütle, PKK arasındaki ayrımı görüyor ve anlıyordu. Fakat tam olarak bunların nerede ayrıştığını ve nasıl mücadele yürüttüklerini kestiremiyordu. Kendisini dağlara getiren temel nedenin de bu olduğunu biliyordu. Hatta “beni buraya getiren PKK’nin sosyalizm anlayışı, fakat bu tam olarak nedir?” diye soran gözlerle, hayatın her alanına bakmaya, okumaya, düşünmeye çalışarak onu bir an önce bulmak istiyordu” diyeceklerdir.

Başka bir yoldaş ise: “geldiği ilk anlarda sürekli okuyan, çok soru soran bir arkadaştı Seyit Rıza. Yaşına ve toyluğuna bakıp, onun bu kadar öğrenme istemi karşısında bütün arkadaşlar hayrete düşüyordu. Fakat o bunların hiçbirini göz önünde bulundurmuyor ve daha çok kendisini geliştirmek-eğitmek için bütün çabasıyla uğraşıyordu” diyecektir.

Ve işte Che geleneği budur. Yeni ve güzeli bulmak için adeta sürekli aramak, aramak ve aramaktır. Ve bu aramayı ise insanlık tarihinin derinliğinde aradığı gibi içerisinde çıktığı, yaşadığı toplumun acılarını hüzünlerini görerek adaleti aramaktır. Haksızlıklara karşı başkaldırarak aramaktır. Bunun içinde gerillaya geldiği 2004 yılından başlayarak: “Aslında Seyit Rıza, gerillacılık kurallarını ve disiplinini, kendi kişiliğinde o kadar güçlü şekillendirmişti ki, pratik sahada yaşayacağı her türlü duruma, zihinsel anlamda kendini her zaman hazırlamıştı” denilecektir.

Ve o Rosinante'sine binerek yola çıkarken yoldaşları onun için:”Karadeniz önerisi olduğunu söyledi ve ısrarla gideceğini belirtti. Kendisine “yerelden katılmışsın, gençsin örgütün eğitim sahalarında bir eğitim alsan iyi olmaz mı?” dediğimde, belki bu görüşü ona oradaki her arkadaş da söylemiş olabilir. Onun verdiği cevap “heval önderliğin savunmalarını okudum. Burada da üzerinde eğitim gördüm. Çıkardığım sonuçlara göre sürece katılmak, pratik yapmak gerektiğine inanıyorum. Hem gelişmenin de bundan geçtiğini biliyorum. Gençliğim dezavantaj değil benim için avantajdır” dedi. Gerçekten inanarak açılım alanlarında pratiğe gitme kararlılığındaydı. Ve onu vazgeçirecek bir şeyde yoktu” diye de ekleyecektir.

Evet, gencecik bir beden, gencecik bir özgürlük ruhu yollara bir çıkmaya başlasın artık onu tutacak ve durduracak hiçbir güç ama hiçbir güç olamaz. Ve bu seçkin özgürlük ruhunu tüm yüreğinde, bedeninde, zihninde yaşayarak taşımış olan bir özgürlük savaşçısı da hiç şüphe yoktur ki Seyit Rıza yoldaşımız olmuştur.

Devam edecektir.

K.Nurnak