Demokratik (k)açılım, sel felaketi ve operasyona çıkarken ölen 8 asker ana haber bülteninin temel gündemlerinden. Bu üç konuyu birlikte bütünsel yorumlarsak demokratik (k)açılım ve sel felaketi ve asker ölümleri konusunda daha sağlıklı bir noktaya gelinebileceğini düşünüyorum.
Toplumsal olayları birbirlerinden kopartmanın bir egemen oyunu yöntemi olduğunu biliriz.
Bütünsel bir bakış açısı sağlayabilirsek gerçek politika yapabiliriz. Güncel yaratıcı düşünce politika için şarttır. Kaynak olarak, düşünce birikimi olarak ahlaka dayanmadan ne politik düşüncenin, ne de politikanın kendisinin yapılamayacağını biliyoruz.
Demokratik (k)açılım diye nitelendirilen özünde Kürt sorununu çözme ya da Kürt gerçeğini yok etme tartışmalarının olduğu bir süreci yaşıyoruz. Bir taraftan demokratik (k)açılım derken bir taraftan ordunun önü açılmış, dağlara sürülmüş bir politik açılım devam etmekte. Bu politikalar sonucunda 8 asker ölüyor.
Bir taraftan da bir yüzyıla varan imha-inkar politikaları ve devletin kanserleşmiş bürokratik sistemi sonucunda oluşan 20 milyona varan kentlerde birkaç saatlik yağmurdan sonra yaşamlarını yitiren onlarca kişi…
Haber bültenlerini izliyoruz: Politikacılar bir birlerini suçluyor. Halk biçare… gazeteler ve politikacılar hep suçluyu kendilerince suçluyu tespit etmişler. Doğa ve kaçak inşaat yapan halk…!
Bu ne ahlaktır şaşıyorum. Toplumun ‘kitleleştirilmesi’ sürüleştirilmesidir derken, bazı değerli yorumcular boş konuşmuyorlar. Aynı zamanda faşizmin toplumuna bu zihin sömürgeleştirilmesiyle gidildiği taze anılarımızdandır. Yakın tarihin kan banyosu da bu zihin fethinin sonucudur. Onlarca kişinin yaşamını yitirdiği bir sel felaketinin asıl nedenlerini doğru yorumlayacak bir zihniyet geliştirilmezse ne demokratik (k)açılım yapılır ne de refah içinde bir ülke yaratılır.
Demokrasilerde asıl olan zihniyettir. Demokrasi yalana dolana kurnazlığa dayanmaz. Sorunlar şeffaf tartışılır ve suçlu kimse cezası verilir. Neresi eksikse neresi yanlışsa orası tamamlanıp düzeltilir. Bunu düzeltecek de halktır. Halk, toplumsal mücadelenin demokratik mücadele ve açılımın asıl aktörüdür.
Bu sel felaketine bir “demokratik açılım”la bakarsak;
1. Kaçak yapılanmaya, kanserleşmiş kentleşmenin nedeni devletin bozuk sistemidir. Birkaç saatte yağan yağmurla onlarca kişinin yaşamını yitireceği bir kenti imar eden bu devletin kendisidir. Bu devletin her faaliyetinin halk tarafından denetlenmesi gerektiği, denetlenip düzenlenmezse Marmara depremi, Adana depremi ve Silivri seli gibi onlarca daha olayın yaşanacağını görmek gerekir. Bunun için toplumun daha etkin rol alabileceği bir politik sahanın açılması şarttır. Demokrasi sadece sandığa gitmek ya da oyunu verdiklerinin mecliste konuşması değildir. Halkın kendi yaşamına dair olan şeyler hakkında direkt söz hakkı olacağı alanların yaratılması şarttır. Merkezi bürokratik sistemler yerine yerel yönetimlere ve halka dayalı bir dönüşüm demokratik dönüşümün bir yanı olmalıdır.
2. 19. yüzyıl sanayi devrimiyle birlikte endüstriyalizmin eseri olarak ortaya çıkan kanserleşmiş kent yapıları yaşanan sel felaketinin en önemli sebeplerdendir. Kentin çevreden kopuk doğadan kopuk zihniyeti doğayı büyük oranda tahrip etmiştir. Kentlerin bu yapısıyla toplum gerçekten sosyal kansere yakalanmıştır. Aristo bile on bin nüfuslu kenti tahayyül etmemişti. Yüz bin, bir milyon, beş milyon, on milyon, on beş milyon, yirmi milyon ve hedef yirmi beş milyon nüfuslu kent! Bu, gerçek bir kanserolojik büyüme değil de nedir? Böyle bir kenti sadece beslemek için orta boy bir ülkeyi çevresiyle kısa sürede yok etmek mümkündür. Bu büyümenin hiçbir mantığı yoktur. Toplumun ve kentin doğasıyla birlikte Birinci Doğa’yı tahrip etmekten başka bir sonuç vermeyeceği açıktır. Hiçbir ülke ve çevre, halkıyla birlikte bu büyüklükleri uzun süre taşıyamaz. Çevrenin gerçek yıkım nedeni bu kanserolojik büyümedir. Artık bir kent kendi ülkesini halkıyla birlikte işgal, istila ve tahrip edip adeta sömürgeleştirmektedir. Yeni sömürgeci güç kenttir; kentlerdeki küresel ticaret, finans ve sanayi tekelleridir, onların plaza üsleridir. Bu plazaların eski kale ve surları aratmayan güvenlik tedbirleri bu gerçeği doğrulamaktadır.
Türkiye’de bu tür felaketlerle bir daha karşı karşıya gelmemek, kentleşmenin getirmiş olduğu binlerce sorunu görüp kent kırsal dengesini gözeten bir yerleşim politikası uygulamak gerekmektedir. Kır kent dengesi olmadan sağlıklı bir toplumsal yaşam imkansızdır. Metropollerin dolması köylerin kırsal kesimin, Anadolu’nun boşalması tüm yaşamı gelecekte düzeltilemeyecek oranda bozacaktır. Kuzey Kürdistan ve tüm Anadolu kırsalı boşalmış gibidir. Anadolu toprakları, Mezopotamya toprakları asıl sahiplerinin torunlarını dört gözle beklemektedir. Asıl ekonomik çözüm, toplumsal çözüm sağlıklı bir yerleşim ve ekonomi sistemiyle gelişecektir. Toplumsal ve ekonomik sorunların çözümünde yurduna, toprağına sahip çıkmak, yurtseverliğin gereklerini yerine getirmek esas olan yol olmalıdır.
3. Haber bültenlerinde konuşan bazı kimseler, bazı devlet yetkilileri adeta doğayı suçlamaktadır. Doğayı biraz bilen aklı mantığı olan herkes şunu bilir ki eğer böyle doğal felaketler oluyorsa suçlu doğa değil doğayı bozan sermaye güçleri, tekeller ve ortaklarıdır. Doğayı suçlu göstermek devletin yalanı, kurnazlığının çok açık bir ifadesidir. Aynı şekilde aylardır demokratik (k)açılım, Kürt (k)açılımı adı altında gelişen tartışmalara rağmen Kürt gerillalarını yok etmek için operasyona çıkmış askerlerin ölümünde de bu ölümlerin asıl nedenlerini sorgulamak, ortaya koymak yerine saldırılara karşı kendini koruyan gerillayı suçlamak sel felaketi sonucu yaşamını yitirenlerin faillerinin doğa olduğunu söylemeye benziyor.
Daha pek çok noktadan değerlendirilebilecek bir olaydır. Süreci olanları sistemin verdiği gibi kabul edeceğimize her şeye neden sorusunu sorarak yaklaşmak ve ona göre gerekeni yapan bir zihniyeti oluşturmak demokratik açılımın esasıdır.
Şahin Can