Günlerdir hatta yıllardır haber bültenleri, gazeteler bildik manşetler atıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse bu üslup artık kabak tadı vermeye başlıyor.
Hangi üslup diye soran olursa;
Öğretilmiş ve gizlice dayatılan mağdur edebiyatı ve bir yerlerden bir şey bekleyen üslup. Birkaç örnek vermek gerekirse;
“Depremzede değil, devletzede!”
“Gever deresi islah bekliyor”
“sınıra yapılan duvarı durdurun!”
“katil hala serbest geziyor!”
Bu üslupları çok doğal ve gerekli görenler olacaktır. Bu üslubun sonuçları ve neden kaynaklandığı üzerine bir kaç şey söylersek üslubun gerekliliği üzerine görüş belirtenler fikirlerini değiştireceklerdir.
Üslup ve zihniyet bir birinden kopmaz ve birbirlerini etkileyen iki temel öğedir. Bahsi geçen üslup da zihniyetten kaynaklanır. Hangi zihniyet mi?
Devletçi zihniyet.
Bu nereden çıktı diye soracak olan olursa:
Bu zihniyet öyle farklı kılıflarda kendini var ediyor ki bu sorunun pek çok kişi tarafından sorulması hiç de garipsenecek bir durum değil.
Ama söz konusu Kürtler olunca bunu garipsememek ve buna karşı çok net tavır geliştirmemek elde değil. Bunca bedel, onca yıldır yürütülen mücadele sonrasında halen böyle bir üslup kullanmak hiç de kabul edilebilir değil.
Eleştirimizi biraz açımlarsak;
Bir yılı aşkın süredir büyük zorluklar içinde yaşayan Van halkının, örgütlenerek, örgütlülüğün verdiği güçle kendi sorunlarını çözmek için yapı kooperatifinden, toprak işgaline pek çok şey yapabilecekken açlık grevine girmek gibi pasif, yukarıdan, başkalarından bekleyen bir durumda olması neyle izah edilebilir, nasıl kabul edilebilir ki?
Gever deresi islah bekliyor diye ayrı bir manşetin altında yazanlar ise aynı içerikte. Yine devletten beklenilen görevler... Gever deresinin ıslahını devlet yapmıyorsa yapabilecek örgütü oluşturmak, devleti bulunulan alanda işlevsiz kılmak çok mu zor? Yoksa siz de “ya devlet başa ya kuzgun leşe” diyenlerden misiniz?
Haber bültenlerinde geçen diğer bir haber ise Suriye ve Türkiye sınırı arasına örülen duvarın inşasının durdurulması çağrısını içeren basın açıklamaları ve çeşitli eylemler! Bu eylemler de devletten bir şey bekliyor. Devletin yaptığı şeyi durdurmasını! Yine görüntüde aktif gibi görünse de özünde kendini pasif devleti aktif kılan bir eylem. Ne yapalım diye soracaklar vardır. Orayı yapan iş makinalarının oraya ulaşmasını, çalışmasını engelleyen eylemler!
Örnekleri çok olsa da değineceğim son manşet Ethem Sarısülük'ü katleden polisin Urfada görev yaptığı ve serbestçe gezdiği haberi. Demokrasi platformu açıklama yapmış: Katili Urfa'da istemiyorlarmış! Yani başka yere gidebilir, başka bir yerde görev yapabilir! Hazır katil Urfa'dayken bu katliamın hesabını sorabilecek, onu Urfa'da sosyal tecride alabilecek pek çok eylem yapılamaz mı?
Daha pek çok örnek verilebilecek onlarca olay var. Burada bu haberleri yapan basın yayın kuruluşlarının da zihniyetlerinin eleştirilmesi gerekir. Çünkü yapılan her haber toplumun bilinç altına mesajlar gönderir.
Tüm bu haberlerde gönderilen mesaj “bekle! Devlet baba her şeye kadirdir! Ne yaparsa o yapar! Beklemekten, istemekten başka biz bir şey yapamayız!”
Bu konuda asıl eleştirilmesi gerekenler demokratik siyasette öncülük misyonu üstlenenlerdir. Seçim sürecinde olmak bu eleştirileri daha yoğun yapmayı gerektirir. Demokratik siyaset bahsettiğimiz zihniyetten kurtulmadan başarılamaz. Demokratik siyasetin asıl görevi toplumu örgütleyerek kendi kendine yeter hale getirmektir. Halkın her eyleme desteği göz önüne alındığında eğer öncü doğru bir zihniyetle yaklaşır ve buna göre pratiğe yüklenirse başarı ihtimalinin yüksek olduğu görülür.
Bu zihniyetin sonucu sürecin tıkanma aşamasına gelmesidir. Hemen devletin süreci tıkadığına dair görüşler belirtenler olsa da demokratik siyaset felsefesine göre düşünülünce sürecin tıkanmasında bu zihniyetten kurtulmamış olmamızın payının olduğunu göreceğiz.
Mevcut zihniyet mağdurların, güçsüzlerin zihniyetidir. Bu zihniyet süreci sürüklemez! Tıkatır! Devletten beklenir, devletten istenirse süreç demokratik kurtuluş süreci olmaz! Devletli kurtuluş süreci olur. Devletle de sürecin kurtulmayacağı, kurtarılamayacağı, yürümeyeceği binlerce yıllık halklar tarihinin en somut örneğidir.
Süreç halkın kendi çözümünü kendisinin yaratma sürecidir. Yaşamını özgürce inşa sürecidir.
Sürecin ruhuna, zihniyetine girme zamanıdır.
Çok geç olmadan, bir an önce!
Andok Kelaşin