HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Tarihi 15 Ağustos Atılımı’nın yirmisekizinci yılına büyük bir coşku, heyecan, yüksek bir moral, kesin başarı ve zafer inancıyla giriyoruz.

Kürdistan’da son yüzyılda yaşanmış en önemli olaylardan birisi olan ve bugün Kürtler tarafından direniş ve diriliş günü, bayramı olarak kutlanan 15 Ağustos’u Kürt gençliği, kadınları, bir bütün Kürt halkı direnmenin yaşamak olduğunu bilerek daha güçlü bir biçimde sahipleniyorlar.

Elbette Kürtler tarafından bu kadar coşkuyla kutlanılması ve sahiplenilmesi, 15 Ağustos’un Kürtlere kazandırdıklarıyla bağlantılıdır. Bir halkın varlık-yokluk ikilemini yaşadığı, adeta kendisine ait hiçbir şeyin bırakılmak istenmediği, büyük bir baskı ve asimilasyon cenderesine alınarak soykırımdan geçirilmek istendiği bir dönemde, bir halk olarak “bu dünyada ben de varım ve diğer halklar gibi ben de yaşamak istiyorum” isteminin, iddiasının ve iradesinin ilanı, haykırışı 15 Ağustos’ta sıkılan ilk kurşunla gerçekleştirildi.

Bilindiği gibi, 12 Eylül faşist-askeri darbesi ile birlikte Kürdistan'a yönelik tam bir işgal ve istila harekatı başlatıldı. Faşist Türk devleti hem ordusuyla ve hem de diğer devlet kurumlarıyla burada hâkimiyeti sağlamak için bu işgali sürdürürken, diğer yandan ise Kürtlere yönelik büyük bir baskı ve sindirme operasyonu başlattı.

İnkâr ve imha siyaseti olarak da bilinen bu operasyonun amacı Kürtleri değişik yollarla asimile etmek ve bu biçimde bir halk olarak soykırıma uğratmaktı. Daha öncesinden fiziki katliamlarla yapılmak istenen bu soykırım, bu sefer farklı yöntemlerle sonuca ulaştırılmak istendi.

Bu temelde Kürdistan'a yönelik başlatılan inkâr ve imha operasyonunda Kürt halkının örgütlülüğü dağıtılmak, iradesi ve inancı kırılmak, adeta gelecek umutları ortadan kaldırılmak istendi. Bir halk olarak varlığı inkâr edilirken, kendi dilini, kültürünü yaşaması yasaklandı, özgürlük, demokrasi adına geliştirilmek istenen ne varsa hepsi büyük bir şiddet ve baskı temelinde ortadan kaldırılmak ve Kürt halkı bu biçimde kendisi olmaktan çıkarılmak istendi.

Evet, 12 Eylül faşist-askeri rejimi Kürdistan'da Kürtlük adına ne varsa yok etmek isterken, en başta da PKK hareketini hedefledi. Çünkü PKK, Kürdistan'da uygulanan inkâr ve imha siyasetine karşı “Varlığını koruma ve özgürlüğünü kazanma” mücadelesini başlatan, yürüten, bu temelde her türlü çaba ve fedakârlığı gösteren bir hareket olarak Kürt halkı tarafından kabul gören, benimsenen ve sahiplenilen bir hareket haline gelmişti.

PKK, Kürdistan'da insanlık adına ne varsa, Kürtlük adına ne varsa, özgürlük, demokrasi, eşitlik ve kardeşlik adına ne varsa kendi bağrında taşıyan, bu değerlerin temsilini yapan, bu değerlerin korunması ve Kürdistan'da bunların serpilip gelişmesi için her türlü çabayı veren ve bunun karşısında gelebilecek her türlü saldırıya karşı da hiç tereddüt etmeden karşı koymayı göze alan bir hareket olarak Kürt halkının kalbinde ve beyninde yer alırken, diğer yandan faşist-askeri rejim tarafından da baş düşman olarak ele alınan bir hareket konumuna gelmişti.

İşte 12 Eylül faşist-askeri darbesi Kürdistan'da askeri işgale girişirken esas amacı PKK hareketini ortadan kaldırmak, imha ve tasfiye etmekti. Çünkü biliyordu ki, eğer PKK hareketi yok edilmez ve varlığını korursa, Kürdistan kendi denetiminden çıkacak ve rejimin varlığı tehlikeye düşecektir. Eğer PKK hareketi imha ve tasfiye olursa da, işte o zaman Kürd’ün umudu, inancı, bilinci, iradesi de ortadan kaldırılacak ve bu coğrafyada yaşayan halklar inkâr ve imha sisteminin bir parçası haline gelecekti.

Bu gerçekler temelinde 1980’de Kürdistan'da başlatılan askeri işgal, Kürt halkı üzerinde çok büyük bir terör dalgası temelinde ve çok acımasız yöntemlerle geliştirildi. Diğer yandan PKK hareketine yönelik de geliştirilen operasyonlarla binlerce kadro ve sempatizan yakalanıp cezaevine konuldu. Geri kalan PKK kadrolarının birçoğu da yurtdışına çıkmak zorunda bırakıldı.

Böylece Kürdistan'da kendisine karşı direnebilecek bir güç bırakmayan faşist rejim, bu sefer PKK'yi tasfiye etmek, onun ideolojik çizgisini yenilgiye uğratmak için cezaevlerinde bulunan Önder kadrolara yönelik irade kırma ve teslim alma saldırılarını başlattı. Bu önder kadrolar eğer teslim alınır ise PKK ideolojik olarak yenilgiye uğratılacak ve Kürt halkının son umudu olan Özgürlük Hareketi de tasfiye edilmiş olacaktı.

Fakat faşist rejimin hesapları Diyarbakır zindanında Mazlum’ların, Ferhat’ların ve 14 Temmuz Direnişçilerinin PKK ideolojisini sahiplenme temelinde gösterdikleri büyük direnişle bozuldu. Bu, faşist rejimin Kürt halkının evlatları karşısında aldığı ilk büyük yenilgi oldu. Faşist rejim PKK’nin ruhunu, ideolojisini teslim almak için yaptığı hamlede büyük bir direnişle karşılaştı ve çok ağır bir yara aldı. Diğer yandan ise Diyarbakır zindan direnişi Kürt halkına büyük bir moral, coşku ve direnme azmi ve inancı verdi. Dolayısıyla bu ideolojik duruşun, zaferin kesinlikle siyasi ve askeri boyuta taşınması ve faşist rejimin bu alanlarda da yenilgiye uğratılması artık bir zorunluluk haline gelmişti.

İşte şanlı 15 Ağustos Devrimci Atılımı böylesi bir ortamda başlatıldı. Eruh ve Şemdinli’de faşist Türk devletine yönelik geliştirilen silahlı eylemlerle başlatılan bu atılım, Amed zindan direnişi ve ideolojik zaferin dağlarda yankılanması, buradan selamlanması ve sahiplenilmesi olarak Kürdistan tarihine kanla nakşedildi.

15 Ağustos atılımı, faşist Türk devletinin kendisini yenilmez sandığı, karşısında hiçbir gücün oluşamayacağını, kendisinin tek otorite olduğunu sandığı ve gördüğü bir anda, adeta Devrimci Kawa’nın zalim Dehak’ın beynine indirdiği örsü gibi, gerillanın mavzerinden çıkan kurşunlarla beyninden vurulmuşa döndü. Bu kurşunlar öyle isabetli ve öyle intikam doluydu ki, karşısındaki hedefi tam beyninden vurmuş ve düşmanı çaresiz bir konumda bırakmıştı.

Diğer yandan ise, gerillanın sıktığı bu kurşunlar Kürt insanının geriliğine, köleliğine, işbirlikçiliğine, ihanetine, umutsuzluğuna, iradesizliğine, inançsızlığına, örgütsüzlüğüne sıkılmış bir kurşun oldu. Ve artık Kürdistan'da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını da bu eylemlerle ortaya koydu.

Yirmiyedi yıldır Kürt halkı, gerilla mücadelesi temelinde başlattığı bu mücadelesiyle başı dik ve onurlu bir halk olarak dünya insanlığı içindeki yerini aldı ve bugün bunun öncülüğünü de üstlenmiş bulunuyor. Yirmiyedi yıldır Kürt halkı, kendi kız-erkek evlatlarını gerilla olarak bu mücadeleye katarken, Kürdistan dağlarında kendisini savunan bir gerilla örgütlülüğünü yaratmasını bildi ve bunun kendisine verdiği güvenle mücadelesini daha güçlü vermektedir. Yirmiyedi yıldır Kürt halkı, gece-gündüz demeden geliştirdiği serhildanlarla hem dağdaki mücadeleyi besleyip destekledi ve hem de demokratik siyasi mücadele alanında -bu uğurda nice bedeller ödeme pahasına olsa da- büyük kazanımlar elde etmesini bildi.

Ve Kürt halkı artık şunu biliyor ki, 15 Ağustos 1984’te büyük komutan Agît yoldaş öncülüğünde geliştirilen “Varlığını koruma ve özgürlüğünü kazanma” hamlesi kendisinin var olması ve insanlık dünyasında eşit ve özgür bir biçimde yer alabilmesi için atılmış çok büyük bir adım, başlatılmış olan bir mücadele ve günümüzde de zafere gitmede mutlaka takip edilmesi ve izlenilmesi gereken bir direniş ve zafer ruhu olmaktadır. İşte Kürt halkı bu direniş ve zafer ruhuyla mücadele edildikçe aşılmayacak engelin, yıkılmayacak hiçbir düşman gücünün olmadığını kendi pratiğiyle her gün görmekte ve tüm insanlığa da göstermektedir. Dolayısıyla içine girdiğimiz yirmisekizinci 15 Ağustos atılım yılında da başarı ve zaferin kesin teminatı olarak bu direniş ve zafer ruhu temelinde mücadeleyi daha da yükseltmek olduğunu çok iyi biliyor ve şimdiden bu mücadeleyi daha da yükselterek zafere kesin adımlarla yürüyor. Elbette bu yürüyüş kutsaldır, onur vericidir, özgürleştiricidir, eşit ve farklılıklara dayalı yaşamın yaratıcı gücüdür ve her şeyden önce de devrimci özüyle dönüştürücü, güzelleştirici, yapıcıdır.

Evet, Kürtler bu gerçeklerin farkındalar ve bu yürüyüşün nasıl başladığını ve bunun başlatıcısının kim olduğunu çok iyi biliyorlar. Evet, Kürtler PKK hareketini ve onun yaratıcısı Önder APO’nun kendileri için ne anlam ifade ettiğini de çok iyi biliyorlar. PKK'nin halk demek olduğunu, Önder APO’nun ise kendilerini bir halk olarak yeniden yaratan kendi öz evladı olduğunu çok iyi biliyorlar ve bunun için de bu gerçekliğin korunması ve özgürlüğüne kavuşması için her türlü fedakârlığı yapmaya kendilerini hazır görüyorlar.

Ve bu yirmisekizinci zafer yılında Önder APO'nun özgürlüğü için Devrimci Halk Savaşı temelinde mücadeleyi daha da yükseltme temelinde Demokratik Özerkliği inşa ederek kendilerini onurlandırmak ve özgür Kürdistan'da Önder APO ile birlikte yaşanacak günleri daha da yakınlaştırmak için büyük bir eylemlilik içine giriyorlar.

İşte böylesi bir halk gerçekliği karşısında da hiçbir zalim, sömürgeci gücün ayakta kalamayacağı ve bu halkın mutlaka başaracağı ve zafere ulaşacağı da kesindir.

Bu temelde yirmisekizinci yılına girdiğimiz şanlı 15 Ağustos Atılımı başta Önder APO’ya ve tüm halkımıza kutlu olsun diyor, bu atılımın büyük komutanı Agît yoldaş şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor, şehitlerimize özlem ve amaçlarını gerçekleştirme temelinde verdiğimiz sözümüzü bir kere daha yineliyoruz.

Yaşasın 15 Ağustos Direniş ve Zafer Ruhu!

Edîp Koçgîrî