HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

daglarMeçhul Asker Anıtı üzerine tartışıyorlar. ‘Kürdistan`ın her yerine bir Meçhul Asker Anıtı dikilmeli’ diyenlere karşı, ‘ne gerek var, hangi yana baksan orada toprağa katık olmuş bir can olduğunu bilirsin zaten. Dağıyla, taşıyla, toprağıyla, çeşmesiyle, çiçeğiyle bu coğrafya zaten baştan başa bir Meçhul Asker Anıtı değil mi?’ diyorlar.
Onlar, toprağı içindeki canla algılıyorlar hep. Onlara göre toprak, içinde can saklı bir dost, anı dolu bir bellektir. Hatırlamak için özel bir işarete gerek yoktur. Toprağa bakınca, toprağa verdikleri canları hatırlıyorlar. Ve toprağa bakınca kendilerinin de toprak olacakları zamanların ötesine geçip bir aynada kendilerine bakar gibi bakıyorlar. Toprağı güzelleştirmeyi seviyorlar. İlle de bir sembolü olacaksa canların; gül olmalı, çiçek olmalı dercesine toprağa gömdüklerinin yanı başlarına çiçek ekiyorlar. Toprağın en çok güzelleştirilen, en çok özenilen parçası can gömülü parçası oluyor. Ve güzellik şaşırtıcı bir titizlikle yaratılıyor.
Dağ başında görmeyi en son bekleyeceğiniz görüntülerle karşı karşıya getiriyor bu titizlik. Her yan zaten verilmiş adıyla bir canı temsil ediyor. Her canın ayrı bir hikayesi var. Bu hikayeleri dinleye dinleye bir süre sonra etrafınızdaki her şey yeni yeni biçimler kazanmaya başlıyor.
Bir çeşmeye adını vermiş bir gerillanın gülümsemesini avucunuza alıp içer gibi içiyorsunuz suyunu. Bir tepeye bakınca, gün batımını izleyen bir siluet görüyorsunuz karşınızda. Adı var, hikayesi var. Sanki seslenseniz size cevap verecek Şehit Sarya Tepesi.
Lelikan Tepesi`ne bakıyorsunuz, ‘heval’ desen, sana el sallayacak gibi duruyor karşında.
Ve karşıdan Goşinê`ye seslenseniz; ‘pismam’ deseniz, size cevap verecek sanki, ‘pismam değil, heval’ diyecek gibi duruyor oracıkta.
Aşağıda akan dere, çatışma mevzisinde ıslık çalmayı seven Bermal`ın ıslık sesinde akıp gidiyor. Biraz kulak verseniz; ıslığında Bêrîvanê`nin melodisini hemen anlayacaksınız. Bir de canların toplanıp çiçek bahçesi içinde sohbete durmuş olduğu ziyarete açık, sembolik anlamı olan özel mekanlar var dağ başında.
Dağ başının en özenilen, en güzel mekanları Şehitliklerdir.
Neden bu kadar büyük bir özen ve çaba sarf edilmiş bu yerler için diye sormadan edemiyorsunuz.
Kendisi baştan başa bir Şehitlik olan bu coğrafyada, bu Şehitlikler neyi anlatıyor? ‘Bir mezarı bile yok’ demesinler diye. Biz, mezar arayışında değildik, ama madem ‘bir mezarları olsun’ dedik, onlar her şeyin en güzeline layık. Yapılacaksa, en güzeli onlar için yapılmalı,’ diye yapılmış şehitlikler.
Ad bırakmak, kendini hatırlanır kılmak amaç değildir hiç bir zaman. Can vermek, can olmak ölümsüzleştirir insanı. Ad olsan başka ad gelir, sen silinirsin. Hatıra olsan, başka bir hikayenin hatırasında silinir gidersin hafızalardan.
Ama can olsan toprakta; adın değişir, hikayen değişir, sen hep yaşayan bir can olursun.
Bir de cana can katmak, can katılan toprağa yüz sürmek vardır.
Şehitlikler, ‘can katılan toprağın yüz sürülesi sembolleri,’ diye yapılmış.
‘Ne istiyorlardı acaba,’ diye sormaya gerek yok; bir şehitliğe ziyarete gittiğinizde çiçek eken, çiçek sulayan, toprağı avuçlayıp koklayan bir gerillaya, ‘ne istiyorsun,’ diye sorsanız; toprak konuşur, çiçek konuşur ve siz toprağın altındakinin konuştuğunu hissedersiniz.
Onlar birbirinden hiç ayrılmayan, birisinin yarım bıraktığı hikayeyi devam ettiren, bir sonrakinin anlatacağı hikayeyi başlatan, birisinin bıraktığı adı taşıyan bir sonrakine ad bırakanlar olarak yaşıyorlar.
Bitmez bir hikayenin, silinmez bir adın, toprakla bütünleşmiş canları olarak hep canlılar. Şehitlik, canın hep canlı olduğu bir mekandır.
Özellikle son yıllarda, savaş zamanında şehit düşmüş gerillaların farklı yerlerdeki cenazeleri toplanıp, büyük bir özenle yapılmış Şehitliklerde bir araya getiriliyor. Hangi alana giderseniz, o alanın en güzel ve ulaşılabilir yerinde ve çoğunlukla bir çiçek bahçesi görünümündeki Şehitliklerle karşılaşıyorsunuz.
Kendileri topraktan, taştan, kerpiçten yapılmış barakalarda yaşayan gerillalar, istisnasız bütün Şehitlikleri doğanın renkleriyle boyanmış duvarlarla örüyorlar. Tek tek her şehidin mezarını, mermerle süslüyorlar. Her tarafa ağaç ve çiçek ekiyorlar. Gelecek ziyaretçiler için oturma ve barınma yerleri yapıyorlar.
İnsanı şaşırtacak kadar büyük bir özen ve emekle çok güzel mekanlar halinde inşa ediliyor Şehitlikler. Her Şehitlikte, o bölgenin bütün şehitlerinin elde edilebilen bilgileriyle bir arşiv oluşturuyor. Son yıllarda çok geniş bir çalışmayla, çok zengin bir arşiv merkezi oluşturulmuş. Bu konuda sürekli bir araştırma çalışması yapılıyor. Tek tek her şehitle ilgili en küçük bilgiler bile toplanıp bir araya getiriliyor ve bu bilgilerden bütünlüklü bir arşiv oluşturulmaya çalışılıyor. Şehitlerin aile ve yakınlarına ulaşılmaya, bilgi alıp vermeye yine sürekli bir diyalog içinde olunmaya çalışılıyor.
Şehitlikler bu anlamda birer bellek, birer arşiv, birer ilişkilenme merkezi görevi görüyorlar. Bu çerçevede bir kurumlaşmaya gidilmiş. Buna Şehitlikler Kurumu deniliyor. Henüz yeni yeni oluşmaya başlamış bir kurumlaşma. İleriye dönük bir çok projesi var. Bu konuda kapsamlı bir çalışma içinde oldukları görülüyor.
Gerçi Apocu hareketin, şehitlere ve şehitlik olgusuna yaklaşımı başından beri çok farklı bir yere sahip. PKK`nin kuruluşu anlatılırken, sürekli ‘şehidin anısına verilmiş bir cevap’ olarak tanımlanıyor. Yine PKK, kendisini ‘bir şehitler partisi’ olarak tanımlıyor.
Şehitler hep yaşayan değerler olarak algılanıyor. Savaş zamanında şehitlerle ilgili sürekli bir arşiv çalışması yapılmaya çalışılmış; şehitlerin yaşamı kitaplarla, şiir, edebiyat ve basın yoluyla canlı tutulmaya çalışılmış. Ancak savaşın zorlukları içinde bir çok şehitle ilgili yeterli bilgi arşivlenememiş, ya da, arşivlenmiş bir çok bilgi, çeşitli nedenlerle kaybolup gitmiş.
Örneğin, bir eyalet ve bölgenin arşivleri toprağa gömülerek saklanmış. Bu tür gömmeler güvenlik nedeniyle yeri en fazla 2 kişi tarafından bilinen yerlerde yapılmış. Ve savaş zamanında çoğu arşiv saklayanların kendilerinin de şehit düşmesi nedeniyle kaybolup gitmiş. Sadece şehitlerle ilgili bilgiler değil, çoğu zaman gerillaya katılan kişilerle ilgili ilk bilgiler ve örgütün o alanla ilgili çalışma belgeleri, örgüt merkezine daha ulaştırılamadan kaybolmuş.
İşte, son yıllarda bu kaybolan belgelere ulaşmak, ya da, o dönemlerde yaşayan gerillalara ulaşarak bu bilgiler tekrar derlenip toparlanmaya çalışılıyor. Ailelerin bu yönlü taleplerini karşılayabilmek amacıyla yoğun bir çaba görülebiliyor.
Özellikle son yıllarda hareketin bu konudaki imkanları sonuna kadar kullanılarak bir tarih bilgisi ve bilinci oluşturulmaya çalışılıyor. Şimdilik yetersiz olsa da ileriye dönük bir çalışma olarak sürekli gündemde tutuluyor. Şehitlik Kurumu, bu çalışmanın merkezi olarak örgütlendirilmiş. Ve Şehitlikler bunun sembolü olarak geliştiriliyor.
Şehide bağlılık, şehidi yaşamak ve yaşatmak, insanın toprakla ve tarihle bağını en iyi ifade eden sembol oluyor. Zaten yapılan Şehitlikler de bu yaklaşımın ürünü. Şehitlikler, sadece gerillanın kendi arkadaşlarının anısına bağlılığın bir gereği değil, aynı zamanda, bütün Kürt halkının bu konudaki duyarlılığına cevap olmak amacıyla geliştiriliyor. Bu yüzden de dağlardaki Şehitlikler olabildiğince halkın rahatlıkla ulaşabileceği yerlerde yapılıyor. Yine halkın ziyaretine açık olan bu Şehitlikler gelen ziyaretçileri her yönüyle tatmin edebilecek bir biçimde örgütlendiriliyor.
Son yıllarda özellikle Güney Kürdistan sahasında bir çok Şehitliğin yapıldığı görülüyor. Kandil`de, Xinêrê`de, Xakûrkê’de, Zağroslarda, Behdinan`da, Garê`de, Zap’ta, Haftanin’de ziyaret ettiğim Şehitlikler, gerçekten de çok etkileyiciydi. Hem buralarda kalan gerillalar ile hem de ziyarete gelen ailelerle bir çok sohbetimiz oldu. Şehide verilen değer ve duyulan bağlılık, bölge halkını çok derinden etkiliyor. Kendi çocuklarının mezarını ziyarete gelen aileler, hem onların anılarının yaşatıldığını görüyor, hem de çocuklarının yoldaşları tarafından temsil edildiğini görüyorlar.
Şehitliğe gelen ailelerin çocukları, artık sadece kendi oğulları ve kızları olmaktan çıkıyor. Kendi çocuklarından, ‘heval’ diye bahsetmeye başlıyorlar. Ve her hevalı kendi çocukları olarak görüyorlar.
Toprağa bir veriyorlar, bin alıyorlar.
Toprağa can vermek, dağda çok bereketli ürünler veriyor. Verilen can ölümsüzleşiyor. Toprak, canlı bir çiçek bahçesine dönüşüyor Kürdistan dağlarında.
Toprağa çocuklarını verenler, heval alıyorlar. Hevallere heval verenler, binlerce çocuk sahibi oluyorlar. Bir oğlunu, bir kızını toprağa veren ana, binlerce oğul ve kız sahibi oluyor.
Şehitliklerde hevallerine oğul ve kız diye sarılan şehit anaları gördüm. Her birisi bereketli bir toprak gibi bakıyordu yeni çocuklarına. Zaten toprak, ANA değil mi? Dağ, en doğurgan ANA. Ve dağda bütün analar toprak bereketinde heval oğullar ve kızlar doğuruyorlar gözlerinin pınarlarından. Her damla yüreğine akıp bir ananın, yüreğinde çiçek bahçesi güzelliğinde evlatlar yeşertiyor. Dağın evlatları can evlatlar. Hayırlı oğullar ve kızlar doğuruyor can toprak.
Onlara sorsanız; kendileri bir dağı, bir ülkeyi, bir dünyayı mesken edinmişler. Onlar dağın, ülkenin, toprağın canı olmaya gelmişler. Topraktaki canla, can olmaya gelmişler. Nerede vurulup düşseler toprağa, çiçek olup yeşerecekler gibi yaşıyorlar. Onlar, yaşamı canlı olmak olarak anlamıyorlar; onlar, yaşamı can olmak olarak anlıyorlar.
Canlı olan, ölü de olur. Can olan, sadece suret değiştirir. Dağda insan, en çok da çiçek oluyor. Bundan olsa gerek, kim bir şehitliğe giderse çiçek ekiyor. Kim ziyarete giderse, yanına çiçek alıp götürüyor. Şehitlikler, hep çiçeklerin çoğaldığı yerler oluyor. Çiçeklerle konuşulan, çiçeklere söz verilen, çiçeklere ant içilen yerlerdir dağlarda Şehitlikler. Yeni katılan gerillalar, ilk ziyaret edip söz verdiği, eğitimini bitiren gerillanın yemin törenini yaptığı, bayramlarda ilk ziyaret edilip sevincin ilk paylaşıldığı yerlerdir bu çiçek bahçeleri.
Askeri törenlerin mekanı oluyor kimi zaman bu çiçek bahçeleri; En disiplinli, en derli toplu törenlerin huzurlarında yapıldığı komutanlardır toprağın canları, çiçek komutanlar.
Şehitlikler, semboldür çiçekle ifade edilen. Sembollerden yaşama indiğimizde ise bütün dağ bir çiçek bahçesidir. Bir gerilla, hüzünlenip bir yoldaşıyla konuşmak istediğinde, karı delip fışkıran bir berfin`in yanı başına oturur. Bir karanfil koklar. Bir papatyayla sohbete dalar.
Dağlarda toprak, candır. Can ise çiçektir. Ve dağlarda her çiçek bir Meçhul Asker`dir...
Jêhat Bêrtî