HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

“Devletin öldürme özgürlüğü var mı?”

2004 yılında Tekirdağ taraflarında ortadan kaybolan ve bir daha kendisinden herhangi bir haberin alınamadığı Tolga Baykal’ın annesi soruyor bunu. Ve haklı olarak da son yedi yıldır bütün mercilerde ve kapıların eşiğinde bu soruya cevap arıyor.

AİHM’de dahi bu sorusuna cevap aradı.

Tolga Baykal!!!

2004 yılında İstanbul Üniversitesinde öğrenciydi. O dönemlerde Tekirdağ tarafına bir geziye gitmiş ve daha sonra annesini arayarak, bir telefon numarası vermek istemişti. Fakat o anda telefon bağlantısı kesilir ve gözü yaşlı annenin Tolga Baykal’ın ağzından duyduğu son sözler bunlar olur.

Uzun bir süre onun izini sürer anne. Daha sonra yine bir gün kapısı çalınır ve izini sürdüğü oğlunun, küf kokusu sinmiş elbiseleri kendisine verilir.

Bunun dışında da herhangi bir şey söylenmez.

Aradan geçen zaman zarfında bir uzman çavuş, Tolga’nın annesiyle telefonda oldukça ilginç diyalog geliştirir. Son derece kendinden emin bir şekilde bu işin peşini bırak der.

Tolga’nın annesi bu işin peşini bırakmadığı gibi her yerde ve platformda bu soruna ve benzerlerine, yani bu ülkenin kayıp insanlarına yönelik ciddi bir hassasiyetin mücadelecisi olur.

Galatasaray Lisesi önünde, üç yüz küsur haftadır toplanan ve kamuoyunda “cumartesi anneleri” olarak bilinen grupla tanışır.

Geçtiğimiz günlerde de, başbakanla görüşme yapan heyetin içinde yer alarak, yedi yıldır yürüttüğü amansız mücadeleyi anlatır.

Fakat orada “Tolga’nın cenazesine ulaşsam dahi bu insanları ve bu acı hikayeleri, o soğuk meydanlarda bırakmayacağım” der.

Devletin kendisinde öldürme özgürlüğünü hissettiği bir olayın ve yakın geçmişin toplumsal hafızasının şekillenmesinde oldukça önemli bir rolü olan bu gerçekliklerin, devlet ve toplum arasındaki ilişki hukuku gerçekliğinde öteden beri cevabını arayan şu soruya dayanır;

Devlet korumak ve kollamakla mükellef olduğu topluma karşı neden şiddet uygular?

Bu soruyu dünya gerçekliğindeki demokrasi ve liberal hukuk devleti anlayışlarına vurduğunuzda alacağınız en kestirme cevap; devlet başlı başına bir yapısal sistemdir. Bundan dolayı her türlü yürütme-yasama erkine sahiptir. Bundan dolayı da cezai yaptırımlarının dışında ve uygulamakla mükellef olduğu hukuksal çerçevenin dışında hareket edemez!

Bu soruya sokağın ortasında ve paramparça olmuş hayatların içinde alacağınız cevap ise; umuda yolculuk otobüsleri ve yaz/kış demeden o meydanda toplanan, her hafta bir hikaye anlatan annelerin gözyaşları olacaktır.

İşte bu sorunun cevabını ve yaşamın gerçekliğini tam 17 yıldır o lisenin önündeki meydanda arayan anneler var hala.

17 yıldır canlarından birer parça olan kayıplarının akıbeti hakkında seslerini duyurma mücadelesi veriyorlar. Salt bugün değil dün de oradaydılar, emin olun yarın da olacaklar. Onlar sadece ve sadece kuru bir mezar, kırıntı kabilinde olsa dahi bir bilgi istiyorlar.

Son 17 yıldır ortaya koydukları bu duruş; devletin yargısının, yasamasının ve yürütmesinin işleyiş mekanizmasını ve sınırlarının herkes tarafından bir kez daha sorgulanmasını şart koşuyor.

Hikaye sadece Tolga Baykal’la sınırlı da değil. Cumartesi anneleri bu acımasız yazgılarının bütün hezeyanlarına bir cevap arıyor. Devletin bu soruyla yüzleşmesini istiyor.

Toprak Cemgil