Şubat ayı, Kürdistan’ın birçok bölgesinde biz Kürtler arasında “Sıbata dînok” diye tanımlanır. Yani, “deli şubat.” Deli denir şubata! Kışın, doğa koşullarının zorluğu mu? Kar, fırtınanın yoğunluğu mu? Yolların kapanması ve çevreyle ilişkilerin kesilmesi mi? Bunlar da var ama sanmıyorum ki bundan dolayı Sıbata dînok densin.
Kürdistan’ın doğu-güney sınırı, güney-kuzey sınırı ve kuzeydoğu Kürdistan sınır hatlarının dağların karla kaplı ve her gün fırtınalara gebe halleri ve sınırların öte yüzündekilerin akrabalarına ulaşamama, ulaşmak isterken fırtınalara yakalanıp karda donup boğulmaları, yine karda boğulanların naaşlarının bulunmaması; bulunsa dahi yaz aylarında karın erimesinden sonra kurtların, çakalların yediklerinden artakalan parçalanmış elbise artıkları ve kemikleri bulunur.
Kürdistan’da Şubat ayında üç mevsim bir arada yaşanır. Ovalarda ekinlerin yeşerdiği, vadilerin yem yeşile kestiği, dağ eteklerinin eriyen kar sularıyla coştuğu, yükseklerin kar boranla geçen donduran, öldüren soğuğu Şubatın birkaç yüzü. Ancak Şubat ayının farklı yüzleri de var. Biz Kürtleri insanlık ailesinden çıkarmak için planlanan ve hala devam eden toplum kırım politikalarının uygulanma zamanı gibi.
Adımız, “eşkıya, kuyruklu, idraksiz, medeniyetten uzak”; varlığımız, güldürü-mizah malzemesinin aşağılanan fıkralarının konusu ve sanatın çöplük işlemelerinde etkisiz madde... Yani beyaz adamın kusmuğunu üstüne kustuğu, coğrafyası ile halkıyla bir toplum kırım arenası. Bu, öyle bir kırım ki Nazizm’e ilham verdi ve Nazım Hikmet’i bile tuzağa düşürerek O’na da bizim için “eşkıya” dedirtti.
20.yüzyıl başında dünyanın ulus devletlerince ve en acısı da halklar adına mücadele eden Lenin’in Bolşevik Partisi’nin katkılarıyla Lozan’da yeryüzünde yok sayıldık.
1925 Şubatının 15’inde Kürt şeyh ve dedelerine karşın komplolarla soykırım başlatıldı. Katlettiler, yaktılar, sürgün ettiler ve 80 Şeyhimizi hunharca astılar. Beyaz adam doymak bilmiyordu, analarımızın kulaklarını kesip altın küpeleri çaldılar “sevgililerine” hediye ettiler.
Sovyetlik Komünist partili yoldaşlarla anlaşarak Lenin’in Kurdurduğu Kızıl Kürdistan’ı 1936–38’de yıkarak Orta Asya Türkî Cumhuriyetlere dağıttılar. Yük trenlerine doldurulan yüz binlerden günlerce yapılan yolculuklar sonucunda yarısı ölmüş, öldürülmüş ve arta kalanlar Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a dağıtılmışlardı. Dağıtıldıkları, konumlandıkları alanlar, yerleşim yerleri de Türklerin içindeydi.
En ilginci ve anlaşılması zor olan da toplu kalmalarına izin verilmemesi, köy köy Orta Asya'nın her yanına parçalanarak dağıtılması ve 1968’e kadar da bu köylere giriş çıkışların izne tabi tutulmasıdır. Yani bir nevi karantinaya alınmaları. Geride Kızıl Kürdistan’da kalan Müslüman Kürtler Azeri olmayı kabule zorlanıyor; Ezidi olanlar da Gürcistan ile Ermenistan’a dağıtılıyorlar. O dönem TC ile anlaşmanın gereği bunlar yapılıyor. Beyaz adam durmuyor, doymuyor toplum kırımına devam ediyor. Ta şimdiye kadar. Ama ne gariptir deli, eşkıya, dağlı denilerek küçümsenmek isteyenler tüm yok etme silah ve programlarına rağmen hala dağdalar.
Kara gün 15 Şubatta, soykırım gününde Rêber APO esir düşünce Kazakistan’da yaşayan şair (Welate me Kurdîstan’e şarkısının yazar) Mecide Sılo Önderlik için bedenini ateşe vermişti. Şubatın acısı Kürtleri siyasallaştırdı. Önderliğin yakalanması, esir düşmesiyle dağıtıldıkları dünyanın her yerinden yüzlerini ülkelerine döndüler.
15 Şubat 1925’te başlatılan Kürt toplumsal soykırım politikalarının yıldönümünde Önder APO’yu haince bir tuzakla Türkiye’ye getirdiler. Şeyh Sait’in idam edildiği 29 Haziranda Önder APO’ya idam verildi. TC, yani beyaz adam tarihselliğe göre hareket ediyor. Kürtlere “yok olmanızın tarihi var ve güncelden ders alın, siz var olmak isterseniz hep idam ve katliamları yapacağız” mesajını verdi. Katliamları hep yaptılar, günlük hayatımızın her alanına saldırarak yaptılar, tarihi belleğimize saldırarak tarihsizliği yarattılar. Asıl bir toplumun, bireyin tarihsel bellekten yoksunluğu o toplumda boşluk yaratır. Şubat 1925 ile hedeflenen Kürt toplumunda boşluk yaratmak yaratılan boşluktan beyaz Türklüğü inşa etmekti.
Sonuç olarak biliniyor delilik de bellek kaymasından kaynaklanır. Kürt toplumunun Şubat ayına deli şubat demesi mizahi de olsa, güncel yaşamın zorluğundan da olsa kendine yönelen soykırıma karşın bir karşı refleks ve kendinde ısrarın, kimliğini korumanın kara mizahıdır. Kürtler adeta “Senin tankın, topun, askeri zorun var, kendini güçlü görebilirsin, öyle de sanıyorsun ama benim damarlarım insanlığın ilk evrimine, ilk yerleşik yaşam ve toplumsallaşmanın ilk kültürüne gidiyor. Ben yaşayan insanlığın doğuranıyım yerimden sökülmem” diyor.
Evet, soykırımcıların planladıkları kara 15 Şubat yani Kürtleri kırım gününe cevaben Önder APO İmralı duruşu ve yaratığı eserleriyle soykırım tarihini boşa alarak Kürt tarih belleğini yeniden yarattı. Şimdi dağlılar, eşkıyalar yani Kawa’nın ellerinde özgürlük ateşi olan çocukları deli gömleğini zalimin başına ilmik ilmik örüyor. Şeyh ve dedelerimiz rahat uyusun, mezalimin planı başarılı olamadı.
Medet Serhat