Ahmet Arifle daha doğrusu onun şiirleriyle büyümeyen Kürt var mıdır acaba? Varsa da olmaması gerektiğini her zaman düşünmüşümdür.
Ahmet Arif’in şahadet yıldönümünü yaşıyoruz. Onu bir gerilla olarak anmadan geçmek doğrusu olmaz. Olmamalıdır. ‘Bu gözler hiçbir zaman faka basmadı’ şiirini dinlerken hep birazda kendimizi düşünmüşümdür. Gerillayı düşünmüşümdür. Bir sigaraya içmeyen, neredeyse anti sigaracı olarak büyütülmeme ve büyümeme rağmen, ‘bir nefesten yarılarım cıgarımı, bir nefesten’ deyişiyle tütün içmeyen, tabakadan tütünü alıp sarmayan bir gerillaya hep kuşkuyla bakmışımdır. Çünkü tütün yani cigara, ateş ve gerillayı bir birinde koparamazsınız. Bilemem ama gerilla ve cigarayı, hem de bir nefeste yarılayan gerillayı görmemişseniz söylediğime anlam yüklemeniz zor olur. Siz buna birde o bize her zaman sembol, idol ve örnek olmuş Che’nin Puro çekişini, dumanlayışını görmemişseniz söylediklerime gerçekten yine anlam vermeyebilirsiniz.
Evet, Ahmet Arif’i anıyoruz. Onu 33 Kurşun’la, Adiloş Bebem’le, Anadoluyum’la, Hasretinden Prangalar Eskittim’le ve tabii ki diğer dokunaklı şiirleriyle tanıdık. Belleklerimizde belki de en çok iz bırakan 33 Kurşun olmuştur.
Yiğitlik inkâr gelinmez,
teke tek dövüşte yenilmediler…
evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
yanan cıgaranın külünü,
güneşlerde çatal kıvılcamlanan,
engereğin dilini,
ilk atımda uçuran,
usta elleri…
Bu gözler,
bir kere bile faka basmadı,
Çığ bekleyen boğazların kıyametini,
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların…
Ancak her bir şiiri bizi, gerillayı anlatan bir tadımlık.
Hep sormuşumdur bir şair bu kadar nasıl güzel şiir yazar diye. Onu dinlediğinizde onu okuduğunuzda ondan etkilenmemeniz olanaklı olmayan bu güç, bu derinlik, bu incelik, bu etkileyiş nereden gelir diye hep düşünmüşümdür. Ve vardığım sonuç; bu toprakların kökleriyle…
Kendi adıma şunu rahat bir şekilde söyleyebilirim: Ahmet Arif’i anlamak derinliğini yakalamak gerçekten Kürdistan dağlarında bir gerilla olmakla mümkündür. Belki bu çok uç kaçan bir tespittir, belki de fazladan sübjektiftir, bilemem. Kendim dağlara çıkmadan da hep Ahmet Arif’i dinlemişimdir, şiirlerini ezbere okumuşumdur. Ancak bir gerilla olarak siz bu şiirleri dinlediğinizde bu şiirler sadece ve sadece size hitap ettiği izlenimini edinirsiniz. Hele hele bu şiirleri Ahmet Arif’in sesinde dinliyorsanız orada biraz durmanız gerekir.
Evet, Ahmet Arif’i anıyoruz. Nedense gerilla mücadelesine biraz geç başladığımızı hep düşünürüm. Bir Yılmaz Güney’in kesinlikle gerillaya gelmiş olacağına bir amentü gibi inanırım. O gözler, o bakışlar sadece gerilla da vardır diye düşünürüm. Bir Cigerxwîn’ın keza öyle geleceğine. Osman Sabri’nin gözleri görmemesine rağmen, ‘hayallerimi gerçekleştirdiğiniz’ demesi gibi. Bir aydınlık, sadakat, yurtseverlik ve komutanlık abidemiz Mele Abduhraman’ımız 98’inde gerilla gelmişti. Onun gibi. Ve nasıl ki çınarlık abidemiz, dedemiz, ağabeyimiz, aydınımız Musa Anter 70’inden sonra gerilla ile şaha kalkışmış ise aynen öyle Ahmet Arif’de şaha kalkacağına her zaman inanmışımdır. Ve bu inancımın ne kadar doğru olduğu 1992 yılında Engizeklerde karşılaşacağım Erzincanlı Mahmut yoldaştan öğrenecektim. Mahmut yoldaşımız Ankara’dan katılmıştı. Ve Ahmet Arif ile düzenli görüşmüş olan biriydi. O Ahmet Arif’i anlattıkça Ahmet Arif’in erken doğduğunu ya da bizim çok geç gerillaya başlayışımıza olan inancım pekişmiştir. Çünkü Mahmut yoldaşın anlatımlarında büyük şairimizin gerillaya dönük bir dörtlük yazdığını öğrenmiştim. Ben o dörtlüğü çok sonraları birkaç kez dinlemişimdir. Ve Ahmet Arif’in geç kaldık deyişini de ondan duymuşumdur.
Hâlbuki o geç kalmamıştı sanki biz biraz geç kalmıştık. Ve çok erkenden aramızdan ayrılışına bunun için hiç alışamadım. Engizekler'e çıkarken radyodan şahadetini duyuşumda gözlerimde akan gözyaşlarını hatırlıyorum. Bugün o günlere giderken yine ağlamaklı oluyorum. Ve geç kaldık, sizleri gerillaya komutan olarak taşıramadığımız için üzgün olduğumuzu şahadet yıldönümünüzde yeniliyoruz.
Evet, Ahmet Arif’i anıyoruz, ancak bu kez bir komutan olarak anıyoruz. Hem de bir gerilla komutanı olarak…
Kasım Engin