HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

hizbulkontradevredeDicle Üniversitesi’nde yaşanan olaylar önemli. Bu olaylar doğrudan adına “Çözüm süreci” denen yeni süreçle bağlı. Öyle ODTÜ ve diğer üniversitelerde yaşanan öğrenci olaylarından çok farklı. Eğer bir yerdekine benzetilecek ve bağlanacaksa, Suriye devlet güçleri ile adına “Muhalefet” denen bazı çete gruplarının Rojava halkına yönelik Halep, Serîkaniyê, Kamışlo ve Hasekî’de artan saldırılarına benzetmek ve bağlamak daha doğru olur.

Bir kere olayların oluşu çok açık. Dicle Üniversitesi’ndeki yurtsever öğrencilere adını “Hizbullah” koyan, Kürt halkının ise “Hizbulkontra” olarak ifadelendirdiği çete güçlerinin polis gözetimindeki saldırısı gerçekleşmiştir. Yani saldıran bir taraf var: Hizbulkontra. Saldırıya uğrayan bir taraf var: Yurtsever Kürt öğrencileri. Onların şahsında Kürt halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi. Yine zemin yaratan ve saldırıyı destekleyen bir güç var: Muammer Güler yönetimindeki polis.

Bu saldırının amacı ya da amaçları da çok açık. Bir amaç, yerel amaç Dicle Üniversitesi’ni ele geçirmektir. Yani üniversitede kendi fikir egemenliklerini kurmaktır. Diğer amaç, genel amaç ise adına “Çözüm süreci” denen yeni süreci provoke etmektir. Yani PKK’nin ateşkesini bozmak ve gerillanın geri çekilmesini engellemektir. Dicle Üniversitesi’nde bile böyle bir saldırı olursa, o zaman PKK çatışmaları nasıl durdurabilir, ateşkesi nasıl yürütebilir, gerillayı nasıl Kuzey’den çekebilir? Bu saldırı ile PKK’ye mevcut süreci devam ettirdiğinde başına gelecekler gösterilmek istenmiştir.

Peki kimdir bu saldırıları yapan “Hizbullah”  ya da Hizbulkontra? Bu güçleri Kürt halkı da, kamuoyu da çok iyi tanıyor. Çünkü bunları TC’nin özel savaş sistemi 1990’lı yılların başında Kürt Özgürlük Hareketine ve yurtsever Kürt halkına karşı tetikçi olarak kullanmıştı. Bu saldırılarla yaşanmış binlerce “faili meçhul” denen katliam var. Bu çeteci grubu 2000’lerin başında Ecevit hükümeti tutuklatmış ve ağır cezalara çarptırılmıştı. Ancak 2010 yılında AKP hükümeti bazı hukuksal numaralarla bu güçleri cezaevinden salıverdi. Kısa süre sonra haklarında yeniden tutuklama kararı verilmiş olmasına rağmen, çeteci grup sırra kadem salmıştı. Basına yansıyan bilgilere göreyse, bu grup İran’a geçmişti.

Bu çete grubu 1990’lı yılların başında Türk özel savaşının tetikçisi olarak Kürt yurtseverine saldırtılırken, bu grubun ardında İran’ın olduğu da söyleniyordu. Yani Türk özel savaşı ve İran birlikte Kürt yurtseverlerine saldırı yapıyordu. Tetikçi olarak iki gücün ortak kullandığı kesimse bu Hzbulkontra denen çeteci ekipti. Şimdi de aynı ekibin yeniden devreye sürülmeye başlandığı görülüyor.

O halde yapan belli olduğuna göre, yaptıranlar da bellidir. Hizbulkontra denen bu çete ekibinin arkasında İran ve Türk özel savaş güçleri vardır. Bu iki gücü, yani İran ile Türk özel savaş güçlerini bir araya getiren tek şey, Kürt karşıtlığıdır. Kürt Özgürlük Hareketine bu temelde Kürt varlığı ile Kürt sorununun çözümüne karşıt olmalarıdır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Newroz’da yaptığı büyük çağrının başlattığı yeni süreç bu kesimleri telaş içine sokmuştur. Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi bu kesimleri ciddi biçimde korkutmuştur. Hizbulkontranın yeniden devreye konması ve Dicle Üniversite’ndeki yurtsever öğrencilere saldırı bu süreci sabote etmek ve engellemek amaçlıdır. Rojava’da Kürtlere yönelik saldırıların artması da aynı amaçlıdır ve o saldırıların arkasında da aynı güçler vardır.

Bu durum bize, basına yapılan açıklamalarla gerçeğin çok farklı olduğunu göstermektedir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Newroz çağrısına destek verdiğini herkes açıklamıştı. MHP ile CHP bile açıktan reddedememişti. Tüm bölge güçleri ile küresel aktörler “Destek açıklaması” yapmıştı. Öyle ki, selamlayanlar, kutlayanlar, açıktan PKK’yi olumlayanlar peşpeşe gelmişti.

Fakat şimdi görülüyor ki, gerçek siyaset herkes açısından böyle değildir. Basına “Süreci desteklediğini” açıklasa da, aslında sürece karşıt olan ve el altından süreci engellemeye çalışan epeyce güç vardır. Hizbulkontra’nın bu güçlerden biri olduğu açığa çıkmıştır. Ardındaki İran ve Türk özel savaş güçlerinin de mevcut çözüm sürecine karşıt olduğu anlaşılmıştır.

Tabi karşıtlar topluluğu sadece bunlarla da sınırlı değildir. Örneğin KDP’nin gerçek tutumu pek net değildir. Çözüm sürecinden gerçekten yana olsa, o zaman Zağros TV böyle süreç karşıtı propaganda yapar mı? Yine Fransa ve Almanya gibi güçlerin de ikili oynadığından kuşkulanmak için çok neden vardır. Eğer bu güçler yeni sürece karşı olmasalardı, o zaman yüz güne yaklaşmış olunmasına rağmen Paris katliamı hiç böyle karanlıkta kalır mıydı?

Daha fazla irdeledikçe, neredeyse süreç karşıtlarının destekleyenlerden çok daha fazla olduğu açığa çıkacak. Belki de bu listenin ucu AKP’ye kadar gelecek. Dicle Üniversitesi’ndeki saldırının AKP yönetimindeki polisin gözetiminde yapılmış olması bu kuşkuyu daha da artırmaktadır. Yine sürecin yürütülmesindeki AKP isteksizliği ve süreci muğlaklaştırıcı yaklaşımları sözkonusu kuşkuyu neredeyse gerçeğe dönüştürmektedir. Bu durum adeta insana “Yoksa AKP gerillanın geri çekilmesine karşı mı?” sorusunu sordurmaktadır.

Dikkat edelim, “Silahlar sussun, fikirler konuşsun” diyen AKP, sürecin TBMM’ye götürülmesine ve yasal-siyasal çerçeveye kavuşturulmasına karşı çıkıyor. “Kürt inkârı ve asimilasyonu aşıldı” diyen AKP, yeni anayasada Kürt kimliğinin yer almasını istemiyor. Aslında AKP Kürt varlığını kabul etmek ve Kürt sorununu çözmek istemiyor. Deyim yerindeyse bir nalına bir mıhına vuruyor. İpe un sererek süreci sadece ateşkes konumunda tutmaya çalışıyor.

O halde Dicle Üniversitesi saldırısının AKP polisinin gözetiminde gerçekleşmiş olması bir tesadüf ve şaşırtıcı değildir. En azından AKP içindeki bir kesimin bu yeni sürece karşı olduğu ve dolayısıyla üniversite saldırısının ardında bulunduğu açığa çıkmıştır.

Tüm bunlar süreç konusunu daha da aydınlatıp, AKP yalanlarını gün yüzüne sermektedir. Bir kere bu yeni süreci geliştiren AKP değil, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dır. İkincisi, içte ve dışta süreç karşıtı çok fazla güç vardır. Üçüncüsü, hepsi değilse de AKP’nin bir kesimi de sürece karşıdır. O halde bu gerçekleri çok iyi görmek, çok duyarlı ve tedbirli olmak ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği bu yeni süreci iyi sahiplenmek gerekir.

Selahattin ERDEM

Yeni Özgürpolitika