Modern olanı genelde yeni olan olarak ele alırız. Bu tanıma göre her yeni birazda moderndir. Başka bir deyişle dile getirecek olursak, "Modern terimi" kimi yazara göre ilk defa 5. Yüzyılda resmen Hıristiyan olan o dönemi, Romalı ve Pagan geçmişten ayırmak için kullanıldı. İçerikleri sürekli değişse de, "modern" terimi hep, kendini eski’den yeni’ye bir geçişin sonucu olarak görmek için, antik çağla kendisi arasında bir ilişki kuran dönemlerin bilincini dile getirmiştir.
Modernite ise sözlüklerde: “Modernite genel anlamda bir çağın toplumsal yaşam tarzıdır. Maddi ve manevi kültür olarak bir döneme damgasını vuran tüm teknik, bilim, sanat, siyaset ve moda unsurlarını ihtiva eder.” ‘Çağ’ anlamına gelmektedir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, genel insanlık tarihiyle bağlantılı bir kavramlaştırmadır. İnsanlık tarihinde toplumsal yaşamda, döneme damgasını vuran maddi ve manevi kültür, dönemin modernitesini oluşturur.
Modernite “bir çağın toplumsal yaşam tarzıdır” dedik.Halbuki kapitalizm bir toplum değildir. Başkan Apo’nun da ifade ettiği gibi:
“Nasıl kapitalist toplum kavramının müphem ve gerçeği perdeleme gibi sakıncası varsa, kapitalist modernite kavramının belki daha fazla benzer sakıncaları vardır… Bu anlamda moderniteyi kapitalizme mal etmek büyük hata olur. Hatta birçok unsuruyla ezici olarak bir tekel olan kapitalizme karşıttır. Nasıl ki toplumsal doğanın temel yaşam tarzı olan ahlaki ve politik toplum genelde uygarlığa, özelde kapitalist uygarlığa karşıtsa, modernitede de benzer duruş söz konusudur. Modern toplum kapitalist toplum değildir. O halde neden kapitalist modernite kavramını kullandım? Çünkü kapitalist tekel hegemonik müttefikleriyle topluma olduğu kadar, dönemin yaşam tarzı olarak kabul gören modernitesine de damgasını vurmak ister. İdeolojik, politik-askeri müttefikleriyle çağın yaşam tarzının sanki yaratıcısı, oluşturucusu kendisiymiş gibi çok sistemli bir çaba (eğitim, kışla, ibadet yerleri ve medya vasıtasıyla) harcar. Kendisinin olmayanı kendisininmiş gibi bir egemen zihniyet yaratır. Eğer bu yönlü propaganda çabası başarılı olmuşsa, toplum veya moderniteye damgasını vurmuş olur.”
Kapitalizm özü itibariyle toplum karşıtı olduğunu yukarıdaki cümlelerde gördük. Kapitalizmin gelişebilmesi için toplumsal değerlerin yok edilmesi gerekir. Toplumsal bağlar dumura uğratılmadan kapitalizmin gelişmesi mümkün değildir. Kapitalizm kardır, çalmadır, hırsızlıktır, vurgundur, talandır, sömürüdür, yakıp yıkmadır, yok etmedir. Ve bunların çok bir rahat şekilde yapıla bilinmesi için ise toplumsallığın dinamitlenmesi gerekiyor. Toplumsallığın var olduğu, güçlü olduğu yerlerde yukarıda tarifini yapmaya çalıştığımız kapitalist ilişkiler ve modernizmi ya da modernitesi oluşamaz. İnsanlığın gen haritasında toplumsallık vardır. Boşuna yıllar yılı insanlık toplumsallıktır denilmedi, ya da bir insan toplum dışında yaşayamaz demediler.
Evet, insanın ve insanlığın var olabilmesi için öncelikli olarak toplumun ve toplumsallığın var olabilmesi gerekiyor. Ancak kapitalizmin yaşayabilmesi ve gelişmesi için ise toplumun yok olması gerekiyor. İnsanlıkla kapitalist modernite bu kadar birbirine karşı bir tezatlığı bunun için oluşturuyor.
İnsanlığın yaşadığımız çağda çok büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğu çok açıktır.Bir yandan insanlığın tüm değerlerini yutmaya çalışan bir kapitalist leviathan yani canavar, diğer yandan son umut kırıntılarıyla direnen bir insanlık. Bu direnişin ne kadar zor yürüdüğü ya da yürütüldüğü her yıl açlıktan kırılan milyonlarca insanın ölümünden görülmektedir. Bir yandan milyonlarca ton gıda ve yiyeceği çöplere atan bir kapitalist modernist dünya, diğer yandan dediğimiz gibi günlük olarak açlıktan ölen binlerce yer yer on binlerce insan. Bu bir çöküştür, bu insanlığın çöküşüdür.
Sadece bunun için bile olsa her saniye, her dakika, her saat, her gün yeniden yeniden kapitalist moderniteye ve modernizmine öfke seliyle karşı durmak gerekiyor. Onun yaşam biçimine karşı durmak gerekiyor. Düşünce kalıplarına karşı durmak gerekiyor. Başkan Apo’nun dediği gibi günlük olarak bu sistemi kusarak kendi toplumsal özümüzü geri dönmemiz gerekiyor.
Kaldı ki biz Kürtler için bu kapitalist modernite karşıtlığı bin kez daha fazla haklı gerekçeleri bulunmaktadır. Kapitalizmi birde herkes olguculuk olarak bilir. Yani “olgu, sadece duyumlar ve algılardır. Duyumlarımız ve algılarımızla bize araçsız olarak verilenlerin dışında başkaca hiç bir bilimsel olgu yoktur.”Kürtler yok sayılan bir halk olarak yokturlar. Onlar nefes alsalar da, yaşasalar da, sömürülseler de yokturlar. Çünkü onlar görülmek istenmeyen, duyulmak ve dile getirilmek istenmeyen olmayan bir gerçekliktirler. Başka bir deyimle onlar olgu değildirler. Olgu olmadıkları içinde yokturlar. Yukarıdaki sözleri daha teferruatlı ve genişçe açmakta mümkündü, ancak kabaca da olsa söylenmek istenen anlaşılıyordur. Dediğimiz gibi sadece ve sadece Kürtleri tam yüz yıldır yok sayan bu kapitalist modernitenin bu yaklaşımı için bile Kürtlerin bu sisteme karşı tam bir öfke seli halinde karşı durmaları gerektiği açık değil midir?
Kasım Engin