Kürtler açısından tarihi bir bahar sürecini daha yaşıyoruz. Binlerce yıldır katliamların girdabında tutulan halkımızın özgürleşmesi ve yaratılan değerlerin kalıcılaştırılması için ölüm kalım düzeyinde önemli bir süreç.
Halkların baharına doğru yürüyen halkımızın önündeki tarihi görevlerin tekrardan hatırlanmasında fayda var. Her ne kadar demokratik barışçıl bir çözüm yönünde gösterdiği irade ve bu doğrultuda yarattığı örgütlenme düzeyiyle tüm halklar açısından örnek teşkil eden bir duruşu olsa da kalıcı bir çözüm için yapılması gerekenler oldukça fazla.
Mart ayı başında kaldırılan eylemsizlik kararı ardından Önderliğimiz Newroz’a kadar devletin tavrına bakarak yeni bir değerlendirmenin geliştirilebileceğini belirtmişti. Sürecin barışçıl mı yoksa topyekûn direniş temelinde mi gelişeceği noktasında oldukça önemli olan bu dönemin şüphesiz çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Herkesin bu sürece gelişin nedenlerini ve tarihsel izdüşümünü iyi irdeleyerek kendisi açısından nasıl bir rol ve misyonla süreci karşılayacağını netleştirmesi gerekiyor.
***
Bundan tam bir yıl önce 17 Mart 2010 tarihinde Önderliğimiz avukatlarıyla yaptığı görüşmede kendisinin barışçıl çözüm arayışlarına devletin gösterdiği samimiyetsizlik nedeniyle 17 yıllık çabanın sonuç alamadığını ve sürecin yeni bir aşamaya evrilmesi gerektiğini belirtmişti. Hareketimiz ise bu yeni aşamaya dördüncü stratejik dönem dedi. Ve 2010 yılında yürütülen iki buçuk aylık mücadeleyle bu dönemin startını verdi.
Dördüncü stratejik dönemin en önemli özelliklerinden bir tanesi kendi iradesine dayanan halkın kendi sistemini oluşturmasıdır. Bu siyasi açıdan var olan kurumlaşmaları işlevselleştirmek kadar toplumun her türlü sorunlarının çözümüne dönük bir iradenin, ortak akıl ve pratikleşme mekanizmasının oluşturulması anlamına geliyor.
Eskiden farklı olarak bu süreçte yapılmaması gereken şeylerin başında ise beklenti sahibi olmamak geliyor. Devletin özellikle 2009 yerel seçimleri ardından başvurduğu oyalama taktiği günümüzde herkesçe görülüyor. Bir yandan dinamik Kürt muhalefetini zaman içinde marjinalleştirmeyi hedefleyen bu yaklaşım diğer yandan Kürtler arası birliği, ulusal bütünlüğü parçalamak için kendi Kürt’ünü yaratmaya çabalıyor. Bu anlamıyla özünde ince ve sinsi bir tasfiye politikasını adım adım uygulamaya çalışıyor.
Ortadoğu’daki son gelişmelerle bağlantılı olarak oldukça çekinilen topyekun bir halk ayaklanmasının kendileri açısından oldukça olumsuz sonuçlara sebep olacağını bildiklerinden bir yandan da sözde çözüm yanlısı görünmeye çabalıyorlar.
***
Dert çözüm değil yani. Dert yüz yıllardır Kürt halkı ve Kürt toprakları üzerinde sürdürülen kirli oyunların devam ettirilme çabasıdır. Dün Halepçe katliamıyla fiziksel olarak yok edilmek istenen Kürt halkı bugün anlam olarak yok edilmek isteniyor. İradesiz, kişiliksiz, onursuz ve teslimiyeti, alçakça yaşamayı kabullenmiş birey ve bu bireyi kabullenen, koruyan ve kollayan bir toplum oluşturulmaya çalışılıyor.
Her türlü katliam riski karşısında kendini koruyamaz duruma getirilmek istenen Kürt halkının bu yaklaşımlar karşısındaki direniş geleneğini her zamankinden daha fazla gündeminde tutması gerekiyor. Şüphesiz bugün bir Halepçe daha olamaz. Halkın savunma güçleri olarak bizler kesinlikle böyle bir şeyin gelişmesine izin vermeyiz. Halkımıza yönelecek her türlü saldırıya misliyle cevap vereceğimizi daha önce de açıkladık.
Önümüzdeki katliam tehlikesi insan varlığının olmazsa olmazı “anlam” eksenindedir. Bin yıllardır coğrafyasında, dağlarında özgürlüğünü yitirmemek, özgürlük bilincini korumak uğruna inanılmaz bedelleri göze almış halkımızdaki bu ruha yönelik geliştirilen bir katliam girişimidir.
Kürtlerin özgürlüğüne düşkünlüğüne bir yönelimdir. Kürtleri sınırlandırmaya dönük bir girişimdir. Baskı ve sömürüye, asimilasyon ve inkara boyun eğmeyen halkımızın direncinedir bu saldırı. Şiddet ve savaş politikaları karşısında yürekleri ellerinde her türlü zora ve zalimliğe karşı çıkan kahramanlarımızın geleneğine.
İşte önümüzdeki soykırım ve katliam tehdidi tam da bu ruha yöneliktir. İnsan bilinci ve ruhunda yaralar açarak kendi direniş geleneğinden kopartılan insan topluluğu yaratılmak isteniyor. İşte dördüncü stratejik dönem ve onu yürütecek, öncülüğünü yapacak insanlar bu tehlikeyi ortadan kaldıracaktır.
İşin özü şudur; bu süreç her bireyin kendisini mücadeleye kattığı oranda kazanılacaktır. Her bireyin bulunduğu alanda dışarıdan gelecek bir hak teslimini beklemeden, birilerinin ona özgürlüğünü sunacağı yanılgısını yaşamadan tarihsel geleneği çerçevesinde bir duruş sahibi olması gerekiyor.
Bu başarılır ve dönemsel görevler bu bakış ile ele alınırsa bu yıl, 2011 baharı Kürt halkının ve tüm bölge halklarının çiçeklendiği bahar olur.
Halepçe katliamında şehit düşen tüm halkımızın acısını yaşadığımız ve bu katliamın nedenlerini sorguladığımız böylesi bir günde yeni katliamların önünün alınması ancak bu şekilde gerçekleşebilir.
Pir Kemal