HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Kürt halkı birkaç günlük -sembolikte olsa -sömürgecilerin okullarında kendi çocuklarına karşı uygulanan asimilasyon politikalarını sınırlandırmak için TC’nin okullarını boykot etme kararlarını uyguluyor.

Sembolik olarak uygulanan bu eritme politikalarına karşı gösterilen haklı tepkiye; Türk devlet yetkilileri, hükümet üyeleri, kimi rejim yanlısı yazarçizer ve aynı kutbun başka versiyonları olan tiplerde oldukça seviyesiz bir şekilde halkımızın aldığı bu haklı asimilasyonu ret kararını çirkince hakaretler yağdırıyorlar. Kimisi tehdit ediyor. Ve kimisi de frensiz girerek çocukların ne kadar anti-demokratik politikalara maruz kaldığının edebiyatını yaptı ve halen de yapıyorlar.

Öncelikle şunu belirtelim: sizin o beğendiğiniz dilinizi konuşmak zorunda değiliz. Sizin diliniz sizin olsun, kaldı ki dilinize dönük tek bir hakaretimiz olmamıştır. Ancak biz kendi dilimizi kullanmak istiyoruz. Ve bırakalım antidemokratikliği- asıl siz Hitler’lerin bile uygulamadığı faşizan bir zihniyetle Kürt halkının çocuklarını kültür soykırımdan geçiriyorsunuz. Kültürel soykırım nerede anti demokratik eylemlilik nerede…

Kendi yazarlarınızda birisi:

"Sivil itaatsizlik" ilk defa Amerikalı liberal anarşist şair Henry David Thoreau'nun, 19. yüzyıla ait makalesinde formüle ediliyor.

Thoreau, "Sivil itaatsizlik görevi üzerine" başlığını taşıyan bu kısa makalede teorisini anlatıyor. "Sivil itaatsizlik" haksız kararlara veya kanunlara uymama şeklinde, şiddet içermeyen bir eylem biçimi. Otoriteye pasif bir şekilde direniş. Yani sizin o Kürt halkının kendi çocuklarını sizin kültürel olarak insanları erozyona uğratan okullarınızı boykot etmesi antidemokratik bir uygulama değil, bir demokratik eylem biçimi olan sivil itaatsizlik eylemidir. Yani “haksız kararlara veya kanunlara uymama şeklinde, şiddet içermeyen bir eylem biçimi. Otoriteye pasif bir şekilde direniş.”

Kendimizden bir şey katmadan size elimize geçen Türk devletinin ya da ona yakın duran kuruluşların yazdıklarını aşağıya aktaralım:

“Bir milletin kültürünün temel unsurlarından biri olan dil; insanların duygu, düşünce, istek ve arzularını anlatabilmeleri için kullandıkları sesler ve semboller dizgesidir. Dilin amacı, anlamların ortak paylaşımını ve anlaşmayı sağlamaktır. Dil, insanı diğer canlılardan ayıran ve insana özgü bir yetenektir. İnsan dilini toplumsallaşma süreci içerisinde öğrenirken, diğer canlılar dili kalıtımsal olarak elde ederler ve temel gereksinimleri için kullanırlar.

Dil ile düşünce arasında sıkı bir ilişki vardır. Dil olmadan düşünce olmaz. Düşünme, sessiz konuşmadır. Kişinin kendisiyle konuşmasıdır. İnsanlar ve toplumlar tarih boyunca ürettikleri kültür, medeniyet, bilim, düşünce ve felsefeyi kullandıkları dil aracılığıyla diğer insanlara ve sonraki kuşaklara aktarırlar. Bu alanlardaki ilerleme ve gelişmeler dili besler, dildeki ilerleme ve gelişmeler de bu sayılan alanları besler. Yani bilim ve düşünce bir taraftan kendi fonksiyonlarını yerine getirmek için vasıta olarak dili kullanırken, diğer taraftan da dilin zenginleşmesini sağlarlar. Bu anlamda karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Büyük medeniyetler mutlaka ya zengin bir dil üzerinden gelişmişlerdir ya da gelişme süreçleri içinde zengin bir dil yaratmışlardır. Bir insanın ya da toplumun dili ne kadar zengin ve üretkense dünyayı tanıması, algılaması, olay ve olgulara bakışı da o oranda zengin ve tutarlı olacaktır. Ludwig Wittgenstein’in “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” sözü bu gerçeği ifade ediyor olsa gerektir” diye yazıyor alıntıladığımız ansiklopedi.

Başka bir sözlükte ise:

“Dil ile düşünce arasında, (ilişki)yi çok aşan bir bağıntı vardır. Bu ikisi iç içedirler. Dil düşüncenin kalıplara dökülmüş, somutlaşmış biçimidir.

İnsan, sözcüklerle ve imajlarla düşünür. İmajlar bile isimlendirilmiş, yüklemlenmiş hayallerdir. Onlar da birer sözcük ya da cümle gibidirler. Bunların hepsi birer bildirişim aracı, birer işaret, yan-dildir.

Dilsiz düşünce, düşüncesiz dil olmaz. Doğru düşünmek için, dile hâkim olmak gerekir. Doğru konuşmak için de düşünme şarttır.

Düşünce kategorileriyle dil kategorileri arasında sıkı bir ilişki bulunduğu ve düşüncemizi düzene sokan ilişkileri dile borçlu olduğumuz bilinmektedir.

Bir ulusu ortak paydada toplayan ve ulusa ulus kimliğini veren dilidir, kültürüdür. Bir toplumun kimliğini kaybettirme politikası güden ülkeler veya uygarlıklar o ulusun önce dilini sonra dinini ve en sonunda da kaçınılmaz olan ve bunu doğuran kültürü değiştirirler” diye dil konusunu böyle işlemiştir.

Evet, dilsiz düşünce, düşüncesiz dil olmaz diyorlar. Bunu siz kendi okullarınızda madem kendi çocuklarınıza ve dünya âleme bilimsel veriler olarak savunuyorsanız, o zaman neden bizlerin, yani Kürt halkının kendi dilini konuşmasını, kendi dil okullarını açmasına bu kadar tepkilisiniz?

Neden bu kadar haklı olan bir toplum olma hakkına saldırıyorsunuz?

Neden bu kadar insani olan bir talebe bu kadar dil uzatıyorsunuz?

Size hak olanı neden başkasına çok görüyorsunuz?

Özcesi Türk okullarında Kürt çocuklarına zoraki öğrettiğiniz dilinizi boykot etmek sizlerin on yıllarca Kürt halkına karşı uyguladığınız faşizan uygulamalarınızı, o kirli insanlık suçu işleyen maskeniz düşürecektir.

Ve siz dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkesinde -bu ülke sizin diktatör dostlarınızca yönetilmekte de olsa-savunamayacaksınız.

Ve siz o size çok yakın duran Yankee amcalarınıza da anlatamayacaksınız. Beyaz sömürgeciliğin uygulayıcıları olanlara da anlatamayacaksınız.

Özcesi köşeye feci sıkıştırıldınız, kaçacak delik kalmadı.

Ve bundan böyle antidemokratik uygulamalarınız yaşadıkça, bu zihniyetiniz kendisini korudukça Kürt halkı sizi hep köşeye sıkıştıracaktır. Ve dediğimiz gibi Oncle Yankee’ler stratejik ortak dostlarınızda olsalar sizleri kurtaramayacaklardır.

Kasım Engin