KOBANÊ sadece bir direniş alanı ve direnişin zafere ulaştığı bir alan değildir. Kobanê aynı zamanda bir direniş ve başarma ruhudur. Bu bağlamda Kobanê ruhu her alanda, tüm çalışmalarda en aktif bir şekilde olmaz denilen ortamlarda bile, büyük bir coşku, özveri, irade ile mücadele etmedir de.
Bugün hepimiz Kobanê’de ortaya çıkan destansı direnişi kutluyoruz, yanında olduğumuzu da belirtiyoruz. Lakin her yerin nasıl birer Kobanê haline getirilmesi gerektiğini yeterince dile getirmiyor ya da yaşamımızı ona göre örgütleyemiyoruz.
Unutmayalım ki Kobanê neredeyse dört cephesi kuşatılmış bir haldeyken, imkanların en kıt ve inancın en az olduğu bir ortamda büyük bir inanç ve moral yüksekliği ile ortaya çıkmıştır. Halkımız, halklarımız ve sol-sosyalist güçlerde büyük katkı sunmuşlardır. Lakin Ortadoğu’nun tüm gerici güçleri neredeyse bir cephe haline gelerek-özelde de TC Devleti’nin öncülüğünde –saldırılarını bir dakika durdurmamışlardır. Hatırlayanlar bilir; herkes “Kobanê düştü ha düşecek” diye “çiftetelli” bile atmıştı. “Haydi Kanton’unuzu savunun” diyen seslerde halen kulaklarda yankısı olmalıdır. Ve tabii büyük güçlerin de Kobanê’nin ayakta kalamayacağının söylemeleri de unutulmuş değil. Hele oralarda “devrim mevrim diye bir şey yok, sadece konjonktüreldir” diyen ve direnişin çökeceğini bekleyenlerde az değildi. Yine özelde Kuzey Kürdistan'da faşizan ve gerici DAİŞ yapılarına açıkça arka çıkan ve bu bağlamda da Kobanê’nin düşmesi için dua edenler de az değildi.
Ama görüldü ki tüm bunlar boş hayal ve içi boş ve özü itibariyle de kof böbürlenme ve niyetlerden öteye bir şey değildiler. Bir kere yeter ki insan kendisine güvensin. Yeter ki insan umudunu yitirmesin. Umudun zaferden daha değerli olduğunu hafızalarda silmesin. Ve buna inadına bağlanarak kendini var kılmasını bilsin. O zaman orada azmin ve iradenin yıkamayacağı hiçbir güç ve hiçbir engel olamaz. Olamadığını bize Kobanê gösterdi. Ve bir yoldaşımızın dile getirdiği gibi: “Ve unutma, en güzel göz, toprağına bakan ve ona sevdalanan gözdür” ve yeter ki o göz körelmesin, o yürek kararmasın, o inanç kırılmasın, o sevda tükenmesin. Gerisi denildiği gibi teferruattır, ayrıntıdır. O da dayanma gücü, emek ve çalışmadır, direnmedir. Etini dişine takarak inadına da meydanlarda bu toprakların özüne denk bir şekilde durmaktır ve vuruşmaktır.
Buna biz dağın dünyası diyelim. “Dağ dünyası, Kürdün yitik ruhunun kendi rengini, kendi sesini ve nefesini kalıba döküp, biçim kazandığı dünyanın adıdır. Ruhlar dünyasının yitiklik eşiğine getirilmiş çocuklarının varoluşa tutundukları hayatın bütün bağları dağlar dünyasında kurulur.”
Ya da ne bilelim bir başka yoldaşımızın ifade ettiği gibi: “An. An ol, anda yarat, anda çoğalt, anda gül, anda kuşat, anda gerçekleş, anda anlamlandır. Anlamlı anı yarat. An ile tarih yaz. Devrimcilik an be an yaratmaktır.”
İşte Kobanê an be an yaratmaktır. Bunu ise buna inananlar yapabilir, beyin ve yürek gözlerini açanlar yapabilir ve birde bu açılan yürek ve beyin gözlerini takip edenler yapabilir.
Özcesi; Kobanê sadece bir zaferin adı değil, Kobanê sadece halkların buluşması değil, Kobanê sadece inadına bir direnmekte değildir. Kobanê her yerde, her zamanlarda bağlı kalınması gerektiği ve ona göre tüm yaşamımızı örgütlememiz gerektiği bir ruhtur, özgürlüğe koşan, hiç kimsenin önünde-şartlar ne olursa olsun- diz çökmeyen, şikayet etmeyen, koşulsuzlukları koşula çeviren, umutsuzluğu umuda çeviren, kara kışları sıcak ve yeşil bahar ve yaz aylarına eviren yaşam duruşunun da adıdır.
Ve bunun için Kobanê demek yeniden kendi köklerine giderek, oradan bugünlere, tüm saldırılara inat nasıl gelindiğini bilerek yaşamasını bilmektir. Tarihi bilmektir. Tarihini bilmektir. Özgürlük tutkusunu bilmektir. Ve tabii ki tüm bunları bilerekten var olma meydanında ve meydanlarında büyük bir arzu ve istekle Kobanê’deki kadın gerilla ve militanlar gibi tilililerle, zılgıtlarla faşizmin üstüne ikirciksiz bir şekilde yürüyerek destanlar yaratmasını da bilmektir.
HAYRİ ENGİN