HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

cesaretİnsan onuru bir insan için en önemli karakter hatlarından biridir. Onur insanın insan olmasının ölçütü ve kıstasıdır. Bireyin kimliğidir. Bireyin ben olup olmamasıdır. Bireyin kendisine karşı saygısıdır. Öz saygısıdır. Haysiyetidir. Arapça buna izzetinefis diyorlar. Ve de başkalarının insana gösterdiği saygının dayandığı kişisel değerdir. Özcesi onur insan olmanın en temel erdemlerinden bir tanesidir.

Onurlu olmak bu bağlamda kendisi olmak demektir. Özüyle çelişmeden, inandıklarına bağlı kalarak buna göre yaşayan demektir. Söylemek istediklerini söyleyen, kabul etmediklerine karşı da duran demektir. Vicdanını dinleyerek ona ters düşmeyen demektir. Kendi içindeki sese kulak veren, bu sese bağlı kalarak içiyle dışını bir kılmaya özen gösteren birey demektir.

Özcesi onurlu olmak demek her şeyden önce insan olmak, kişi olmak, birey olmak ve de kimlik sahibi olmak demektir.

İnsan ne zaman onursuz olur, ya da insan ne zaman onursuz yapılır?

Bireyin inandığı ve karar kıldığı karakterini değiştirmeye yeltenen, dayatmalarla bu karakteri öteleyen durumlar onursuzlaştırmaya çalışmanın yoludur. Diğer yandan birey kendinden istemeyerek ya da kimi zaman da isteyerek başkalarının dayatmaları sonucu kendi kimliğinden vazgeçiyorsa orada bir onursuzlaşma başlamıştır demektir.

Onursuzluğu dayatmanın üç temel yöntemi vardır. Bunlardan birincisi; bireyin ya da toplumun yaşamını tehdit etmek. İkincisi; bireyin ya da toplumun beslenmesine yani ekonomik durumuna tehdit etmek. Üçüncüsü ise; kadın ise erkek, erkek ise kadınla bir şekilde üremesine ya da ürememesi üzerine yapılan tehdit. Özcesi insanın bilinen üç temel güdüsü üzerinde yapılacak oynama, tehditlerle insan ya da toplumlar kendilerinden vazgeçirebilirler.

Bir bireyi kendisine karşı onursuz kılmak için örneğin onun yaşamını tehdit edebilirsiniz. Ya da onun yaşama imkanlarını elinde alacağınızı hissettirerek istediğiniz yere gelmeyecekse onun tüm beslenme yollarını keserek kendinize yani size muhtaç olduğunu hissettirebilirsiniz. Ya da bireyi ailesiyle, çevresiyle, sevdikleriyle bunların tümünü elinde alabileceğinizi hissettirerek bunu yapabilirsiniz.

İşte onurlu olmak ya da olmamak, onursuzluğu ret etmek ya da ret etmemek gerçekliği onursuzluk için dayatılan tehditlere karşı gösterilecek karşı duruşla ortaya çıkar. Birileri sizi teslim almak için doğuşta haklarınız olanları bilinçli bir şekilde kısıtlayarak hatta ortada kaldıracağını söylediği ya da hissettirdiği anda bunlara sahip çıkma temelinde savunmak için sonuna kadar karşı durma cesaretini gösterip göstermeyle bağlantılı olan bir karar anıdır onurlu ya da onursuz olmak.

Saygın bir Türk kadın yazar: “İnsanlar bir yerden sonra bu kadar korkak olmalarından utanırlar normalde. Şimdi kimse utanmıyor. Bu ürkütücü” dediği nokta onursuzluğun tam da yaşandığı ya da bireye galebe çaldığı andır. Aynı yazar: “Şimdi öderseniz, içeri girersiniz, işsiz kalırsınız. Ya ödemeyenler? Hayatlarının geri kalanını nasıl geçirecekler? Bu dönemde sessiz kalmanın bedelini gelecekte ödeyecekler. Ne şekilde olacağını da o zaman görecekler. Utanç hapishanesinde yaşayacaklar” dediği noktada onursuzluğun bireyde yarattığı ya da yaratacağı ruhsal travmalara işarettir.

Peki, böyle olmamak için ne yapılabilir. Aynı yazarın cümlelerin sözleriyle cevaplayalım: “Bence cesaret, korkudan bıkmakla ilgili bir şey. Her gün operasyon haberi alıyorsun, sırtındaki yük artıyor, her gün daha da küçülüyor dünya... Bir gün “ahh yeter ulan!” dediğin yer işte cesaret. Yoksa hiç korkmamak değil, bu hayatı böyle yaşamaya katlanamamanın adı cesaret” dediği yer işte onuruna sahip çıkarak onurlu yaşama yeniden dönmenin adı oluyor.

Maalesef bugün Türkiye’de çok kalabalık sayıda yazarçizer tayfası başta olmak üzere, büyük bir kitle yığını bu durumu açıkça yaşıyor. Söylemesi gerekli olanları söylemiyor. Karşı durması gerekli olanlara karşı durmuyor. Sesini yükseltmesi gerektiği yerde yükseltmiyor.

Nasıl ki 12 Eylül faşist cuntasına karşı durulmayarak onursuzluk kabul edilmişse, nasıl ki 1990’larda onlarca faili meçhule ses çıkarılmamışsa ve nasıl ki 1997 yıllarında askeri faşist yaklaşımlara ses çıkarmayarak büyük bir onursuzluk yaşanmışsa, şimdi de benzer belki de daha ileri düzeyde bunca faşizan, onur kırıcı, alçaltıcı yaklaşıma karşı durmamak feci bir şekilde onursuzlaştırdığını herkes bilmek zorundadır.

Onursuzlaşmamak için içimizdeki sese kulak verelim, alçaltıcı her türlü yaklaşıma karşı duralım, sesimizi haksızlıklara adaletsizliklere karşı yükseltelim. Diz boyu onursuzlaştırıcı muamele yaşanırken “Yeter Artık” diyerek buna karşı bir kıvılcım olarak onurlu olmanın ateşini harlayalım.

ŞIHO DİRLİK