Kürtler açısından hayati öneme sahip çok kritik bir süreçten geçildiğini, bunun için de özgür iradeli ve birliği esas alan bir Kürt duruşunun olması gerektiğini geçen hafta ifade etmiştik. Bu durum sadece Kürtlerin varlığı ve özgürlüğü açısından değil, aynı zamanda bölge halklarının demokratik birliği ve kardeşliği açısından da hayati öneme sahiptir.
Kürtler kendi özgürlükleri ve Ortadoğu halklarının demokratik geleceği açısından hayati önem arzeden rollerini nasıl oynayabilir? Bunun için de iki temel husus belirttik: Birisi özgür irade, diğeri demokratik birlik! Kürtlerin geçmişten ders çıkartarak her türlü işbirlikçiliğe karşı özgür iradelerini temsil eden bir siyaset izlemeleri, bu temelde örgütlenip demokratik ulus birliklerini yaratmaları insanlığın geleceği açısından da hayati önem taşımaktadır.
Bütün bunlar açısından da Kürtler arası ilişkilerin doğru ve demokratik çerçevede örgütlenmesi önemlidir. Kürtler birlik olmalıdır; ancak bu hangi iç ve dış siyaset temelinde olabilir? Birlik için özgür duruş şarttır. Herhalde işbirlikçilik temelinde bir toplum birleşemez. Yine birlik için demokratik ilişki ve ittifak anlayışı gerekir. Yoksa bir gücün diğerlerini baskı altına almasına, devletin toplum üzerinde egemenlik kurmasına birlik denemez.
Demekki özgür duruş ve birlik demokratik iç ve dış siyaseti gerekli kılıyor. Bu da halk nezdinde açıklığı gerektiriyor. Bütün Kürt parti ve örgütlerinin iç ve dış siyasetlerini özgür iradeli ve demokratik birlikçi hale getirmelerini şart kılıyor. Demokratik çerçevede bütün siyasal anlayışlarla birlik içinde yaşamaya hazır mı, değil mi? Çeşitli parti ve devletlerle geliştirdiği ilişkilerde özgür iradeli mi, yoksa boyun eğmeci mi? Bu sorulara net ve açık cevapların verilmesi gerekiyor.
Zira Kürtler kendi duruşlarını özgür iradeli kılamaz ve demokratik iç birliklerini oluşturamazlarsa, hem kendileri ve hem de Ortadoğu halkları açısından sözkonusu hayati rolü oynayamazlar. Onun için her parti, örgüt ve siyasal kişiliğin özgür iradeli olması gerekir. Her türlü ilişki ve ittifakını Kürt özgür iradesini temsil temelinde kurması gerekir. Yine Kürtler arası ilişkilerde demokratik birlik ölçülerini esas alıp uygulaması gerekir.
Örneğin, bir partinin diğerlerini baskı ve egemenlik altına alması olmaz. Bu temelde ulusal birlik oluşmaz. Yine bir partinin başka partiler aleyhine ilişki ve ittifaklara girmesi kabul edilemez. Bu, sadece düşmanlık anlamına gelir. Yine bir parçanın diğerlerinden önde veya üstün tutulması, bir parçanın yönetiminin sadece kendi çıkarlarını esas alarak diğer parçaları gözetmeden ilişki ve ittifak kurması ulusal birlikçi ve demokratik olamaz.
Kürtler arası doğru ilişki, parça, parti ve siyasal şahsiyetler düzeyinde ancak karşılıklı birbirine saygı, ortak çıkarları gözeten, varlığını kabul eden demokratik siyaset ölçüleri temelinde olabilir. Bu da özgür bir duruşu, ilişki ve ittifak siyasetini gerektirir. Özgür iradeli bir dış siyaset anlayışı olmadan, demokratik birlikçi bir iç siyasal duruş geliştirilemez. İç ve dış siyasal duruş birbirine bu kadar bağlıdır. Bu nedenle, Kürtler arası ilişkilerin demokratik birlikçi olması, ancak Kürt parti ve örgütlerinin dış ilişkilerinde özgür iradeli olmalarıyla mümkündür.
Dolayısıyla bütün Kürt parti, örgüt ve siyasal şahsiyetlerinin dış ilişkilerde açık olması, kimlerle ne tür ilişkiler kurduğunu ve bu ilişkilerin Kürt ulusal demokratik hareketine ne tür kazanımlar sağladığını topluma açıklaması gerekir. Örneğin, PKK’nin devlet ve hükümetle İmralı ve Oslo’da yakın geçmişte yürüttüğü ilişkiler basına yansımıştır. Zaten bu biçimde basına yansımadan önce de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve KCK Yürütme Konseyi sözkonusu görüşmeler hakkında zaman zaman açıklamalarda bulunmuştur. “Devlet ve hükümetle görüşme halinde olduklarını, bununla Kürt sorununun barışçıl-siyasi çözümünü hedeflediklerini” belirtmişlerdir. Dahası “Görüşmelerde müzakere aşamasına geldiklerini, müzakere için ilkeleri içeren protokoller hazırladıklarını” ifade etmişlerdir.
Bir süredir PKK’nin bu çabaları basında ve kamuoyunda tartışılmaktadır. Ne kadar doğru olup olmadığı, yine ne kadar başarıya ulaşıp ulaşmadığı üzerine herkes görüş belirtmekte ve bu temelde yapılmış çalışmalar açıkça toplum ve kamuoyu tarafından değerlendirilmektedir. Benzer durum diğer Kürt parti ve örgütleri açısından da geçerli olmalıdır.
Örneğin, en başta etkili Kürt partileri olan KDP ve YNK’nin kimlerle ne tür ilişkileri sözkonusudur? Diğer Kürt parti, örgüt ve şahsiyetleri kimlerle ne tür ilişkiler içine girmektedir? Bu ilişkilerin Kürt halkına faydası, Kürt sorununun çözümündeki rolü nedir? AKP ile anlaşarak Türkiye’ye dönenler, bunu neyin karşılığı olarak yapmaktadır? Aceba bu tür ilişkiler “PKK’ye küfretme karşılığında bazı bireysel ve örgüsel çıkarlar elde etmeye” mi dönüktür?
Örneğin Güney Kürdistan Başkanı Mesut Barzani ABD ve Avrupa’da bir dizi görüşmeler yaptı. Ardından Türkiye’ye gelerek devletin tüm yöneticileriyle görüştü. Güney Kürdistan Başkanı ABD ve TC yetkilileriyle neler görüşüp hangi kararlara ulaşıldığını Kürt halkına ve kamuoyuna açıklamalıdır. Çünkü bu husus önemlidir. Bir yandan özgürlük mücadelesi veren PKK’ye “Terör örgütü” deyip yok etmek isteyen ABD ve AKP, diğer yandan Mesut Barzani ile neyi görüşmektedir? Bu görüşmeler Kürtlere kazandırıyor mu, kaybettiriyor mu? Görüşmede “PKK konusu ele alındı” diye açıklamalar yapılıyor. Peki Güney Kürdistan Yönetimi “PKK’yi yok etmek isteyen” bir devlet yönetimiyle neleri görüşüyor? Elbetteki Kürt kamuoyu bu sorunun cevabını bilmek istiyor.
Benzer bir biçimde BDP ve DTK gibi parti ve kurumlar da görüşmelerinden elde ettikleri sonuçları halka açıklamalıdırlar. Hem başta AKP olmak üzere diğer hükümetlerle, hem de KDP ve YNK olmak üzere Kürt parti ve örgütleriyle neler görüşüp hangi kararlara ulaştıklarını halka rapor etmelidirler. Yoksa toplum çok haklı olarak “Neler görüşülüyor?” diye kuşku duyacaktır.
Bunları yazarken Kürt parti, örgüt ve şahsiyetlerinin iç ve dış ilişkilerine karşı olduğumuz anlaşılmamalıdır. Tersine Kürtlerin iç ilişkilerinin ve dış diplomatik faaliyetlerinin mevcut olandan çok ileri düzeyde geliştirilmesinden yanayız. Çünkü Kürt halkının ve Ulusal-Demokratik Hareketinin iç demokratik ilişki ve ittifak ile dış diplomatik ilişkiye çok ihtiyacı var. Fakat içine girilecek bu tür ilişki ve ittifakların bir kuralı, ölçüsü ve ilkesi olmalıdır.
Her şeyden önce, her türlü iç ve dış ilişki demokratik ölçülere uygun olmalıdır. Dış ilişkiler Kürt özgür iradesini korumalı ve Kürt ulusal-demokratik çıkarlarını esas almalıdır. Örgütler ve parçalar birbirlerinin aleyhine başka örgüt veya devletlerle herhangi bir ilişkiye girmemelidir. Bizim üzerinde durduğumuz ve karşı çıktığımız nokta burasıdır.
Elbette belirtilen hususların olmaması, Kürtler adına yapılan iç ve dış diplomasinin denetlenmesi ve tüm topluma hizmet etmesi iki yolla mümkündür. Birincisi, bu konuda açıklığın olmasıdır. Yani tüm parti ve örgütlerin açıklık ilkesine uymasıdır. Girdikleri ilişkileri, bu konuda yaptıkları çalışmaları halka açıklamasıdır. İkincisi ise, iç diplomasi demokratik birlik çerçevesinde yürütülürken, dış diplomatik ilişki ve ittifakların ortak bir ulusal kurum ve stratejiye kavuşturulmasıdır.
Tabi bunun yolu da Kürt Ulusal-Demokratik birliğini sağlayacak olan Kürdistan Ulusal Kongresi’nin oluşturulmasıdır. Kürdistan Ulusal Kongresi karar, yürütme ve savunmada ulusal birlik ve kurumlaşma yaratacağı gibi, Kürtlerin diğer toplum ve devletlerle ilişkilerini de ortak bir strateji ve kurumlaşmaya kavuşturacaktır. Bu nitelikte bir Ulusal Kongre veya Konferansın acilen toplanması gerektiği açıktır. Yaşadığımız sürecin karakteri ve bunun Kürtlere yüklediği tarihi misyon bunu gerektirmektedir.
Selahattin ERDEM