HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

1 Mayıs’a İlişkin Bir Kaç Söz

1mayis 21 Mayıs 1886 günü, hemen tüm sanayi merkezlerinde; New York, Philadephia, Chicago, Louiseville ve Baltimore de 200 bini aşkın işçi genel greve gitti. Ve Chicago da 80 binden fazla işçi yürüyüşe geçti, miting ve gösterilerde 8 saatlik işgününün vurgulandığı konuşmalar yapıldı.

İşçilerin bu topyekûn isyanı işverenlerin ve kapitalistlerin tepkisini çekti. Chicago'da greve çıkan 40 bin işçinin eylemini bastırmak için, saldırılar düzenlendi. İşverenler grev kırmak için sokak çeteleriyle anlaştı. Sokak çeteleri bir taraftan işçilere saldırıyor, bir taraftan da grev kırıcılığı yapıyordu. Grevci işçilerle sokak çeteleri arasında çıkan kavga sırasında polisin işçilerin üzerine ateş açması sonucu 4 işçi yaşamını yitirdi.

Genel grevin ve bu eylemlerin daha da yaygınlaşmasından korkan burjuvazi, silahlı resmi güçlerinin yanı sıra ajan-provokatörler tutarak saldırıya geçti. Ne kadar da bugünlere benziyor! 3 Mayıs günü Mc Cormic fabrikasının önünde toplanan işçiler greve katılmayan diğer işçilere çağrı yaparken, bu silahsız işçilerin üzerine ateş açıldı ve bir işçi öldürüldü. İşçiler bu kanlı saldırıyı protesto etmek için toplandılar ve miting kararı aldılar.4 Mayıs gün işçiler daha güçlü bir gösteri düzenlediler.

Mitingin bitmesine yakın, sayıları birkaç yüzü bulan polis miting alanına girdi. Hemen ardından, nereden geldiği belli olmayan bir bomba polislerin bulunduğu yere düştü. Bize hiçte yabancı gelmeyen olay ve senaryolar! Bomba atıldıktan hemen sonra miting yeri tam bir savaş alanına döndü. İşçiler kurşun yağmuruna tutuldular. 4 işçi, 7 polis öldü ve pek çok işçi de yaralandı. 8 işçi önderi sendikacı ve yüzlerce işçi tutuklandı.

Hükümet ve işverenler, işçi eylemini kolay kolay içlerine sindiremiyordu. 1 Mayıs sonrası işten atmalar, baskılar yoğunlaştı. Olaylara neden oldukları gerekçesiyle 8 işçi hakkında idam istemiyle dava açıldı. İşçiler idam cezasına çarptırıldı. Dördünün cezası infaz edildi. Egemenlerin halen uygulaya geldikleri yöntemleri terk etmediklerini görmek ve emekçiler olarak halen onların kazdığı kuyulara düşmek ne kadar da acınası!

I. Enternasyonal 1889'da Paris'te düzenlediği kongrede Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenledi. 1890'dan başlamak üzere 1 Mayıs'ı "Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak kabul etti.

Ve o gün bugündür 1 Mayıs işçi bayramı dünyanın neredeyse her yerinde devletçi yapılarla devlet dışı yapıların en ileri düzeyde kavgaya tutuldukları gün oldu. Öyle ki kimi yerlerde milyonlar bir anda meydanlara bu gün için inerken kimi yerde bu gün yasaklanmış ve kutlandığında ise devlet güçlerince saldırıların hedefi olmuşlardır. Özcesi 1 Mayıs işçi ve emekçilerin günü her zaman böyle ikili bir karakter taşıyarak gelmiştir.

Ancak 1 Mayıs gününün devletçi güçleri ile devlet dışı güçler arasında yürütülen bir kavganın ta kendisi olduğu her zaman kulak arkası edilmiştir. İlk işçi grevleri kapitalist modernist sömürü çarkına karşı geliştirilmiş olan eylemler olduğu kesindir. İşçilerin bir araya gelerek, dayanışma içerisine girerek haklarını talep ettikleri yapı kapitalist sömürücü düzen ve sistemdir. İnsan emeğini emen, insan emeği üzerinde vurgun yapan bu sisteme karşı başkaldırıdır. Bunun içindir ki 1 Mayıs olaylarında katledilenlerin son sözleri halen bugüne bile ışık tutan sözler olmuştur. Öyle sanıldığı gibi sıradan, ani, tepkisel gelişen tepkiler olmamıştır 1 Mayıs olayları. Sömürüye karşı duranlar sömürüye karşı direnişe geçerken sömürenler ise provokasyonlar yaparak bu direnişi bilinçlice kırmak için özel çalışmışlardır.

1 Mayıs direnişi ile işçiler, emekçiler ve cümle kadınlar daha güzel günlerin geleceğini hayal ederek meydanlara çıkmışlardır. Kapitalizme karşı meydanlara çıkmışlardır. Daha fazla adalet, daha fazla özgürlük, daha fazla sosyalizm için kavgaya tutuşmuşlardır. Ne var ki yıllar geçtikçe 1 Mayıs direnişçilerinin özlem duydukları bu adalet, özgürlük daha fazla sosyalizm ideallerine uzak düşülmüş, bilinçli ya da bilinçsizce kapitalizmin yaratımı olan ulus devletine sarılarak daha fazla sömüren bir konuma kendilerini getirmekten kurtulamamışlardır. Küçültülmek istenen devlete daha fazla sarılarak sökülmeyecek devletler yaratarak işçileri ve emekçileri uğruna kavga ettikleri ütopyalardan ihanet etmişlerdir. Birçok yerde dediğimiz gibi bu bilinçli yapılmamışta olsa sonuç bu olmuştur.

Başkan Apo henüz 1994 yılında 1 Mayıs gününe ilişkin yaptığı değerlendirmelerde tüm bunları değerlendirerek şunları belirtmiştir:

“Öyle anlaşılıyor ki, sosyalist bir devlet, hatta proletarya diktatörlüğü kurmak sosyalist bir toplum kurmak değildir. Sosyalist bir insan yaratmak hele hiç değildir. Yanılgı veya yanlışlık ağırlıklı olarak buradadır. İyi bir devlet kurmanın her şeye yeterli olacağı sanıldı. Ve neredeyse günümüzde devletçilik anlayışı en ultra düzeye kadar gelmiştir. Hemen herkes kutsalmış gibi “devlet, devlet çıkarı” diyor. Ama ilginçtir ki, bugün en çok da aşırı devletçilikten herkes şikayet ediyor. En çok devletçilik yapanlar, devletçilikten en çok çıkarı olanlar bugün devletçiliğe karşı çıkma gereği duyuyorlar. Bu sosyalizmin ne kadar gerekli olduğunu açıkça ve kendiliğinden gösteriyor. Devletleşmeye en çok karşı duran aslında sosyalizmdi. Hatta devletin tükenişi, sönüşünü teorik olarak ifade etmiştir...

Diğer bütün sömürücü ideolojiler devletçiliğe çok kutsal yer verdiler. Sosyalizm yer vermez, ama tuhaftır, bugün de en çok liberal-kapitalizm yanlıları, en çok devletin aleyhine tartışma yürütüyorlar. Türkiye’de işte en çok kapitalist olanlar, özelleştirmeden, devletin küçültülmesinden bahsediyorlar. Aslında sosyalizmin yapması gereken işi, sosyalizm adına hem de yalanla, ikiyüzlüce ve biraz da daha kendini sürdürmek için yapıyorlar. Demek ki, her şeyden önce yeni güncel sosyalizm, bu devletçiliğe karşı, herhangi bir ideolojiden daha fazla çıkmak durumunda. Devletin küçültülmesini, söndürülüşünü, toplum üzerindeki, hatta birey üzerindeki çok tehlikeli, anlamsız ve gerçekten belki de baş çelişki durumunu görerek nasıl aşılacağını göstermesi gerekirdi. Yapılmayan biraz bu oluyor. Hatta Sovyet devlet aygıtı bu anlamda en temel bir engelleyici olarak karşımıza çıkıyor…” dedikten sonra ise kapitalizm için:

“Kapitalizmin günümüzde gerçekten verebileceği fazla bir şey yok. Mesela bu serbest piyasa mekanizmalarına baktığımızda da, bütünüyle rant, faize dayalı bir sömürücü kesim oluşturmuştur. Kapitalizmin daha önceki yüzyıllarında üretimle, ticaretle ilgilenirlerdi. Şimdi üretim, ticaret, teknik bir tarafa bırakılmıştır, günlük piyasa, faiz endeks oranlarıyla oturup kalkıyorlar. Bunun üretimle hiçbir ilgisi yok. Kapitalizm bu kadar anlamsız, işlevsiz hale gelmiştir. Ve bütün iri, temel kapitalist ülkelerde bu piyasa, borsa oyunları egemendir. Bu da kapitalizmin tam başardığını değil, bir hiç durumuna geldiğini, anlamsızlaştığını gösterir. Borsa oyunlarıyla nereye varılabilir? Bu kumarın bir biçimidir. Onlar alıyor diğerine veriyor. El değiştiriyor sürekli. Bu da kumarın ta kendisidir.

Demek ki, kapitalizm günümüzde tam bir kumar oyunu durumuna gelmiştir. Kapitalizm için hiç yeni tanımlar yapmaya gerek yok. İyi bir kumarcılık düzeni, günümüzde kapitalizmi en iyi ifade ediyor. O halde tam da bu noktada, hiç şüphesiz bu büyük kumar, insanlık üzerinde oynanıyor. Trilyonlar dönüyor insanlık üzerinde. Ve bu trilyonlar dünya için felaket, insanlık için bir felakettir, bütün olumsuzlukların esas nedenidir. Bunu görmemek, görüp de karşı durmamak, insanlığın –Neron’dan daha tehlikeli bir biçimde- yakılıp seyredilmesine eştir. O halde, eğer insanlıktan umut kesilmiyorsa, insanlığın daha umutlu ve iddialı olmasına inanılıyorsa, hiç şüphesiz onun yaratma eylemine bu kumar düzenini aşmaya da güç getirmesi gerektiği, bundan kaçınmak şurada kalsın, bir tutku halinde, yüksek idealizm ve de mücadeleyle buna yüklenmesi gerektiği açıktır.

Evet, Başkan Apo yukarıda dile getirilenleri 1 Mayıs 1994 yılında söylemiştir. 1 Mayıs direnişçilerinin böyle sosyalist bir dünya hayal ettiklerini, inadına kapitalist devletçi yapılara karşı direnerek yaşamlarına son verdiklerini onların idam sehpalarına götürülürlerken sarf ettikleri son sözlerinden rahatlıkla görebiliriz.

Devletçi kapitalist yapılar 1 Mayıs direnişlerini vesile ederek idam ettikleri dört işçi ve emekçi liderlerin isimleri: August Spies, Adolph Fischer, George Engel, Albert R Persons’tur. Bunlardan August Spies ve R. Parsons’un bize bıraktıkları son sözlerini alıntılayarak ne söylemek istediğimizi daha iyi anlaşılacaktır.

August Spies ki aslen Almanya doğumlu olan ve 1872’lerde Amerika’ya göç etmiş olan bu sosyalist asılırken son sözleri olarak bizlere bıraktıkları:

“Eğer bizi asarak... Tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu arzulayan, (kurtuluşu) bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız -eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada, burada veya orada, arkanızda -ve önünüzde ve her yerde alevler yükseliyor. Bu gizli bir ateş. Bunu asla söndüremezsiniz. Öyle bir zaman gelecek ki; bizim suskunluğumuz, sizin bugün ipe çektiğiniz, seslerden daha güçlü olacaktır” oluyor.

Albert R Persons ise idam sehpasına doğru giderken:

“…Ne ben ne de arkadaşlarım Amerikan halkının herhangi bir yasal hakkını ihlal etmedik. Konuşma özgürlüğüne, basın özgürlüğüne toplanma özgürlüğüne tecavüz edilmeyeceği hakkını savunuyoruz. Anayasanın tanıdığı öz savunma hakkını savunuyoruz ve Amerikan halkının çok pahalıya kazandığı bu haklarının elinden alınmasına karşı çıkıyoruz" derken bile ne söylemek istediğini kısa öz ifade etmiş oluyor.

Çocuklarına ise yazdığı dokunaklı mektupta: "Bu kelimeleri yazarken adlarınızın üstüne gözyaşlarım damlıyor... Bir daha hiç karşılaşmayacağız… Sevdiklerimiz için yaşamakla gösteririz sevgimizi ve gerektiğinde sevdiklerimiz için ölmekle de gösterebiliriz sevgimizi. Babanız özgürlük ve mutluluk uğruna gönüllü olarak canını vermiş bir kurbandır. Size miras olarak şerefli bir ad ve tamamlanacak bir görev bırakıyorum... Onu koruyun, bu yolda yürüyün. Kendinize karşı doğru olun, o vakit başkalarına karşı sahte olamazsınız. Yaratıcı, uyanık ve neşeli olun... Çocuklarım, değerli varlıklarım; bu mektubu yalnız sizin için değil, daha doğmamış çocukları için ölen birçok kişinin ölüm yıldönümlerinde de okumanızı istiyorum” diyerek çocuklarından ve bizlerden vedalaşıyor. Vedalaşırken ise bize gelecek yıllarda adalet ve doğruluk uğruna mücadele etmemizi telkin ediyor. Doğru olunmasını, haksızlıklara karşı başkaldırmamızı istiyor. Ve tabii ki birde bir milim bile kendisini düşünmeyerek komünal toplumun değerlerinin yaşatılması için nasıl mücadele edilmesi gerektiğini de bir bayrak olarak bize bırakıyor.

Che Guevera’nın Küba’dan ayrılırken çocuklarına bıraktığı:

 “…Devrimin önemli olduğunu ve bizlerin yalnız başımıza hiçbir değerimizin olmadığı hatırda tutun. Her şeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu, bir devrimcinin en güzel niteliğidir“ mısralara ne kadar da benziyor Parsons’un söyledikleri ve yazdıklarına. Bu mısralarda adalete, insanlığa olan inanç var. Sosyalizme inanç var. Özgürlüğe inanç var. Ortakçı yaşama inanç var. Bireyin onurunu en yüksekte tutmak için toplumsal değerlerin yüceltilmesine inanç var. Özcesi dediğimiz gibi sosyalizme inanç var.

Ve birde bu söylenenler ne kadar da benziyor bizim söylediklerimize. Kadir Usta’mızın:

“Buralarda ölmek bile başkadır… Boşuna dememiş kızıl derililer “hiçbir şey uzun yaşamaz toprak ve dağlardan başka, atalarımız gibi biz topraklarımızda özgür yaşamak istiyoruz. Onlar topraklarında özgür yaşamak için yüzyıllar boyu savaştılar” sözlerine

Yine ne kadar da benziyor; “Ne dersin özgürleşmek, evcilleşmemek olsa gerek” mi diye sorarken bile tutsaklaştıran yapılara, kurumlara ve aygıtlara karşı duruşun sosyalizmin özü olduğunu yalın bir dille bizim için dile getirmiş olan Kadir Usta’mızın sözlerine

Evet, yeni bir 1 Mayıs’ı yaşarken bu kez sadece işçilerin ve emekçilerin bayramı olarak değil, aynı zamanda tüm uygarlık karşıtı güçler için, onların hayalleri için, komünal değerlerin inadına bu Leviathan denen canavardan korumak için tüm devlet dışı kalmak isteyen insanlık için 1 Mayıs’ı daha gür haykıralım. Ve bu günde canlarını katık ederek bize bıraktıkları bu bayrağı daha güçlü dalgalandırmak için inadına “ya sosyalizm, ya sosyalizm” şiarıyla, “Sosyalizmde ısrar insanlık olmakta ısrardır” diyerek mücadelemizi gürleştirelim.

Tolhıldan Aras