Çokça tartışılan bir konudur, Kürtlerin birlikte yaşamaya daha fazla duyarlıdır oldukları meselesi. En son yine bazı anketler yapılmış. Bu durumu teyit ediyor.
Kürtler bu topraklarda genel olarak tarihlerinde süzülerek bugünlere ulaşana kadar hep birlikteliklere yana olmuşlardır.
Tuhaf gelebilir ama biz sadece 1071, 1514 ya da 1920’lerdeki Türk halkıyla oluşturulan birliktelikten söz etmiyoruz. Kürtler bu coğrafyada diğer halklarla da her zaman ortaklaşmışlardır. Asurilerle, Ermenilerle, Araplarla, Farslarla ve bu coğrafya da yaşayan diğer etnik ve inanç guruplarıyla da her zaman birlikte yaşamayı esas almışlardır. Tarihin hangi sayfasını açarsanız açın siz bu birlikte hareket etme istemini görebilirsiniz.
Bu birlikte yaşama istemleri için bazı nedenler sıralanabilir:
a-Kürtler halk olarak komünal değerleri çok ileri düzeyde uzun süre yaşadıkları için birlikte kalma, birlikte yaşama istemleri oluşmuş olabilir. Kaldı ki birlikte yaşamanın avantajları çok fazladır.
b-Bu coğrafyanın karakteriyle bağlantılı olan ortaklaşmanın verdiği bir birlikte yaşama istemidir. Bu duygu ya da politik öngörülü yaklaşım diğer halklarda da vardır.
c-Bir neden ise denilebilir ki hiçbir zaman ya da çok az devlet ya da devlet yapılarına yaklaşmış bir halk olarak tümden silinmemek için böyle ortak yaşama istemi geliştirmişlerdir.
d-Bu coğrafyada yaşayan halklarla birlikte yaşamaları gerekir çünkü başka yaşama şansları yoktur da denilebilir.
Kürtlerin tarihlerinde biliyoruz ki yukarıda sıralanan nedenlerin her birisinin kendisi açısından haklı gerekçeleri vardır. Zorunluluklar olmuş olabilir, bu coğrafyanın başka bir yaşam biçimini kabul etmemiş olması olabilir ve tabii insanlığın beşiği olarak bilinen ilk toplumsal formun gelişmiş halinin buralarda yaşanması da olabilir.
Her halükarda ortaya çıkan Kürtlerin halklarla birlikte yaşamak istemlerinin güçlü olmasıdır. Bu hiç ihlal edilmemiş midir? Edilmiştir elbette. Örneğin Bedirxan’ın Cilo eteklerinde binlerce Asuri’yi katletmesi buna bir örnektir. Yine 1920’lerin başında Hakkari’de Kürtlerin Türklerin istemleri doğrultusunda Asurileri gayri Müslim olmalarını kendileri için tehlike bulup saldırmalarını da örnek verebiliriz. Tabi 1915’ler öncesi ve sonrasında Osmanlıların katletme politikalarına kimi Kürt egemenin bu azınlıkların mal varlıklarına gözlerini dikerek alet olmaları gibi. Ve tabii daha önceden de Hamidiye Alaylarının oluşumu ardından 1895 ve 1896 yılında binlerce belki de on binlerce demek gerekir Ermeni insanımızın katledilmesinde rol aldıkları gibi.
Dikkat edilirse bu olup bitenlerin tümü 150 yıllık bir süreci kapsıyor. Bu süreç ise Ortadoğu’ya bir ur gibi, hastalıklı bulaşıcı ulus devlet kültürün buralara kapitalistlerce sızdırılma sürecidir. Bu topraklara yabancı olan bu tekçi kültürün ortaya çıkardığı tahribatlardır. Biz kapitalistlerin bilinçli kışkırtıcı eylemlerine hiç girmiyoruz. Kapitalist ulus devlet kültürü bile kendi başına bu dokuyu bozmak için epey tahribat yaratmaya yeter de artarda. Tüm bir dünyayı kendi ekonomik çıkarları için bu kadar kirleten, yakıp yıkan, dünyayı ve evreni çöp yığınına dönüştüren bir zihniyet başka halkları katlederken nedeni vicdanı sızlasın ki?
Yukarıda söz ettiğimiz kesit dışında dikkat edilirse Kürtler her zaman birlik ve beraberlik içerisinde yaşamışlardır. Daha çokta birlik yanlısı olmuşlardır. Kendilerine güvenmedikleri için mi böyle yapmışlardır? Evet, cevabını bekleyenler için gönüllerinin hoş olması için “öyle olsa bile” deyip devam edelim.
Özcesi Kürtler birlikteliklere yanadır.
Ancak 20. Yy’da bu doku çok fazla tahrip edildi. Dikkat edilirse 1925-1938 yılları arası yapılanlar ve sonrasında uygulanan katı inkarcı, imhacı uygulamalar Kürtlerin artık özelde Türklerle birlikte yaşamak istemediklerinin geliştiği süreçtir. 1970 öncesi gidip hangi kürdün duygularını açarsanız açın -eğer ruhunu satmamış birisi idiyse- kesinlikle bir dakika bile birlikte yaşamak istemediğini size söylerdi. Birlikte yaşamayı yarım ağızla söyleyenler ise sözün tam manasıyla ya devletin adımlığını yapanlardı ya da ayrılmayı dile getirecek kadar yürekli olmayanlardı.
Başka da dediğim gibi Kürtlerde Kürdistan’da ayrı yaşamayı, Türklerden kopmayı, kendi devletlerini oluşturmayı istemeyen çok az insan bulurdunuz. Bunca hakarete Kürtler artık “yaşayamayız” deyip iç dünyalarında isyana kalkmışlardı. Yani alttan alta yanan çok güçlü bir volkan gibi patlamaya hazır bir objektif durum söz konusuydu. Bunun patlayarak yüzlerce, binlerce metre yeryüzüne fışkırması ise sadece ve sadece an meselesiydi. Bir kıvılcımın doğru zamanda, doğru bir tarzda –acemilikleri olsa da-çakılması bu patlamayı tetiklemeye yeterdi.
PKK ise ya da Başkan Apo bunu yaptı. Kıvılcım oldu ve Kürt halkı tarih sahnesine nasıl döndüğünü herkes gördü.
Devam edecek.
K. Nuda