HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

“Zikzaklar siyaset sahasında niçin çok çizilir” diye, çok insan kendisine sorular sormuştur. Her birimiz bu soruya anladığımız kadarıyla cevap vermeye çalışırız. Ve ağırlıklı olarak oluşturduğumuz cevaplar, kendi yaşamımızda edindiklerimizden oluşur. Hiç şüphe yok ki; bu cevap arayış formülü çokta yabana atılamaz. İnsan yaşadıklarıyla vardır. Yaşadıklarını değerlendirebildiği kadarıyla da, zaten insan olmaya vakıf olduğunu gösterir.

Tarihi olarak kritik süreçten geçtiğimiz çokça söylendi. Ve bu doğrudur da. Kritik olması nazikliğinden ileri geliyor. Her an ters istikamete yol alabilecek böylesine dönemlere herkes duyarlı yaklaşmak zorundadır. Çünkü nazik olan süreçlerin kazandıracakları çok olacağı gibi kaybettirecekleri de fazla olabilir.

Kritik süreçlerin bu karakterinden dolayı yer yer yalpalanmaları, ileri geri adım atmaları, tereddüt geçirmeleri, duraksamaları, geri çekilmeleri görmek bizi şaşırtmaz. Ne de olsa kritik süreçler cesareti yüksek, düşünce hazırlığı fazla ve ruhsal donanımı tam olanlar tarafından ancak yönlendirilebilir. Böylesine donanımı olmayanlar için kritik süreçler gerçekten zorlu ve olmaması gereken süreçlerdir. Onlar ancak “keşke bu sürece denk gelmeseydim” diye dua eden tayfalardan olanlardır.

Yok, eğer birey kendisini lokomotif yani hassas sürecin yönlendiricisi olarak görüyorsa ve kendisini öyle lanse ediyorsa, o zaman yukarıda dile getirilen kararsız, bir arada iki derede kalan, olsam da olur olmasam da olur gibi yaklaşımları göstermemesi gerekiyor. İkircikli tutumları sergilememesi gerekiyor. Sürüklenmemesi gerekiyor.

Ve eğer bir siyasetçi -ki bu Türkiye’nin başbakanı sıfatını taşıyorsa- yalpalıyorsa, geri adımlar atıyorsa, karşıtlık içeren tavır ve davranışlar gösteriyor ise orada durup, bir derinliğine irdelemek gerekiyor.

Kürt açılımı, sonrasında demokratik açılım, kardeşlik projesi derken milli birlik projesi bu da yetmedi tek devlet, tek millet, tek bayrak ve “tek tek” demeye devam ediliyorsa, orada ruhsal ve kişilik değerlendirmelerine gitmek, çokta yanlış olmayan bir yaklaşım tarzı olacaktır.

Erdoğan gerilla ortamında olsaydı onu çözümleyen değerlendirmeleri her gerilla ortamında kalan yoldaş çok rahat yapabilirdi. Bizim siyaset yürütüş tarzımız bireylerin kişiliklerini ele alarak çözmek üzerine kuruludur. İnsanların politikaya olan etkilerinden yola çıkarak, psikolojik-ruhsal duruşlarını derinliğine ele alarak yaklaşım gösteriyoruz. Bu gerillaya ilk katılımla başlayan ve sürekli ilerleyen ve gelişme kaydeden bir sorun çözme yöntemidir. Bireyleri rencide etmeden ama bireylerin takıntılarını, sınıf eğilimlerini, sosyal etkileri derken bir bireyi var eden ne kadar yapı taşları varsa, hepsini ele alarak inceleyen bir yöntemdir izlediğimiz. Kesinlikle pozitivizmden uzaktır. Yani indirgemeci ve kalıpçı değildir. Yaratıcıdır. İnsanı derinlikli ele alan bir politika yapma sanatıdır. İsterseniz siz buna kuantimik deyin. Bizim için bu çokta fark etmez.

Şimdi Erdoğan’ı ele alalım. Erdoğan gerilla da olsa söyledikleriyle, yaptıklarına bakardık. Ve Erdoğan’ın söyledikleriyle, yaptıkları arasında muazzam bir uçurum olduğunu herkes görüyor. Doğrusu kendisi de görüyor. Yaptıklarıyla, söyledikleri uyuşmayan bireye biz sıcak bakmayız. Doğrusu sevmeyiz de. Özüyle sözü bir olmayana bizde fazla güven beslenmez. Söyledikleri ayrı pratik duruşu ayrı olanın ya ruhsal olarak takıntıları vardır, yani hastadır. Çoğu zaman böylesine hastalıkları biz sosyaliteden uzak bireylerde görüyoruz. Kendisini genele kabul ettirmek için büyük perdeden atıp tutmak, belki kabul edilmenin bir gerekçesi olabilir. Erdoğan’ın böyle bir sorunu umarız yoktur. Başka önemli bir durum ise söylenenle yapılanın birbirini tutmamasıdır. Söylem radikalse, uygulama yumuşak hatta liberalse bizim değerlendirmemiz daha farklı olmaktadır. Birey ya kararsızdır, yani bir baskı sonucu hareket ediyordur -siz buna toplumsal baskı da diyebilirsiniz-, ya da söylediklerine inanmıyordur, siz buna zındıklıkta diyebilirsiniz. Ancak daha farklı değerlendirmeler de mümkündür. Radikal söylemler, doğru söylemler ancak uygulama da geri adım atmalar, ikircikli duruşların çoğunu bizim kararsızlık olarak ele almamız yanlış olmaz. Yeterince inancı olmayanlar, yeterince barutları olmayanlar etrafta olup bitenlere çok fazla kulak astıkları için tüm davranışları çelişik oluverir. Yani mütereddit olur. Kararsız olur. Hiçbir hareketleri, başka bir hareketlerini tutmaz. Siz böyle insanlardan istikrar bekleyemezsiniz. Çünkü böyle insanlar günü birlik insanlardır. Böyle insanlar genelde kulislere oynarlar. Ve kulislere oynadıkları için güzel söz sanatını iyi becerirler.

Belki sivil ortamlarda dil gücü onları kurtarabilir. Ancak gerillada diliniz ne kadar güçlü olursa olsun, asıl önemli olan söylediklerinize ne kadar sadık kalarak yaşadığınızdır. Başka da hiçbir numaranızın anlamı ve kıymeti-harbiyesi yoktur, olamaz da. Öz ile söz birbirine uymadıkça ruhunuz ya kararsızdır, ya da zihinsel olarak farklı bir zihniyeti kamufle etmeye çalışıyorsunuzdur. Yani düşünceniz ayrıdır ancak kulislere dönük siyasetinizden dolayı, inanmış gibi yapıyorsunuzdur. Ya da çok kötü bir bireysel çıkar için siz bilerek yalana ve dolana başvuruyorsunuz. Biz gerillada buna provokatörlük diyoruz. Yani bilinçli yanlış yönlendirme…

Erdoğan gerillada olsa onu beş hususta ciddi yargılamaya tabi tutardık:

1-Söyledikleri yaşamıyla uyuşmuyor. Yani bir kandırma söz konusudur. Ve gerilla yalanı sevmez. Aldatmayı, aldatılmayı hiç sevmez.

2-Özüyle sözü bir olmayan bireyler genelde kararsızdırlar. Ve kararsızlık gerillanın en nefret ettiği kişilik özelliğidir.

3-Söylem radikal ancak pratik oldukça yumuşak ve zik zaklı. Burada var olan bir zihniyet sorunudur. Ve gerillada zihniyet sorunlarını biz eğitimle hal ediyoruz. Erdoğan’ı köklü bir eğitimden geçirmek yanlış olmayacaktı herhalde.

4-Zikzaklar yer yer tüm söylenenlerle çelişiyorsa ve kulislere dönük siyaset yapılıyorsa, orada korku, ürkeklik var ki buna biz oportünizm diyoruz. Ve bu oportünistlik kelimesi gerillada en büyük küfürdür.

5-Daha kötüsü bireysel çıkarı için siyasete soyunmadır ki, biz buna rantçı, hırsız ve provokatörlük diyoruz. Kendi bireysel güdülerini tatmine dönük ya da bazı çevrelerin temsilini dillendiren bir siyaset yürütüldüğü için biz böylesine tiplere, omurgasız kişilikler diyoruz.

Böylesi tiplere karşı biz çok sert mücadele içerisinde olduk, hep de olacağız!

K. Nurhak