Romantizmin, özgürlükçüğün, halkçılığın, direnişçiliğin, sadeliğin, boyun eğmezliğin, antiemperyalist olmanın en büyük gerillası olan Che’nin 9 Ekim 1967 yılında Bolivya’da katledilişinin yıldönümüne doğru gidiyoruz.
Her Kürdistan gerillası, yüreğinde yer alan büyük insan Che’yi anmak, onu anlamak, onun gibi olmanın yolunu aramak, onunla yaşamak, onun gibi yaşamak ister. Kürdistan gerillasının yüreğine altın harflerle nakşedilmiş bu büyük insanı nasıl anacağız? Ona bağlılığımızı, ona sadakatimizi nasıl yaşamsallaştıracağız? Ve tabii ki onun gibi direnişçiliğin zirveleşmesini nasıl tüm insanlığa ekeceğiz? Kürdistan gerillası için bunlar hayati sorulardır.
Önder Apo ruhen bitmişliği yaşayan sözde kendilerini savaşçı bilip de emperyalizme karşı direnişin anlamsızlığında dem vuranlara Che’yi örnek verirken; “Bizden üstün yanları da olabilir ama birleştiren yanı çok çarpıcıdır. Türkiyeli devrimciler de vardı, büyük özgürlüğe kalkan, bizim de kendilerini yakinen gördüğümüz, tanıdığımız ve derin bir sempatisi olmaktan zevk duyduğumuz kişiliklerdi, halen anılarına da bağlıyız. Burada gözüken ve halen dünya halklarının büyük saygıyla andığı bunların ödünsüz ve ilkelerine göre -ki insan için, halklar için özgürlüktür bunların ilkesi- bugün insanın başını gerçekten kırıp geçiren bir tarzda kendini yükleyen, her şeyi metalaştıran, her şeyi korkunç bireysel çıkara bağlı götüren sistemin tam zıddı olan bir kişiliktir.
Tabi daha da önemlisi sonuna kadar onunla savaşan kişiliktir. Che kişiliğinde bu çarpıcı ve son otuz- kırk yılın gerilla kişiliklerinde de eğer illa ortak tanımlanacak, özellikle olumlu ve gerçek gerilla tarifi yapılacaksa bu burada çok net dile geliyor. Küba’da devlet kurmuş, bakan, Castro’dan sonra geliyor. “İkimize burası dar gelir” veya “gerekli değildir ikimizin Küba’da sosyalizmi inşa etmesi, başka yerde devrim yapmak çok daha önemlidir” diyor.
Evet, Che adaletsizliğe ve onu yaratan sistem olan emperyalizme karşı bir başkaldırı kişiliğidir. Ve bu başkaldırı sadece söylemle yapılan bir davranış değildir. Hele hele plansızca, dağınık ve keyfince yapılan bir başkaldırı hiç mi hiç değildir. Che’nin başkaldırışı içindeki sesine yani vicdanına karşı gösterdiği sorumluluktur. Che bir insan sevdalısıdır. Ve onun insan sevdalılığı genel insanlık içindir. Sömürüye, horlanmaya, ezilmeye, ezilmişliğe, küçük görmelere kini sonsuzdur. O adil bir dünya istemektedir. O insanın insanca ortakça, eşitçe yaşayacağı bir dünyayı özlemektedir. Ve kavgası bunun içindir. O adaletsizliğe karşı direnmemişse, mücadele edememişse o rahat uyumamıştır. Adeta büyük devrimci Hayri Durmuş yoldaşın ölüm orucundayken söylediği “mezarıma borçlu yazın” felsefesinin yaşayanıdır Che. O mutlaka insanlığa bir şeyler katmalıdır. Ve insanlığa bir şey katmadıkça o kendisini vicdanen rahatsız ve ezik hissetmektedir.
Bu büyük devrimcinin vicdani muhasebesini biz Castro’ya yazdığı veda mektubunda görüyoruz. O Castro’ya; “Fidel, Dünyanın başka ülkeleri benim mütevazi çabalarımın yardımını istiyor. Ben senin Küba’ya olan sorumluluğunun sana imkân vermediği şeyi yapabilirim. Ayrılmamızın zamanı geldi. Bunu acı ve sevincin karışımıyla yaptığım bilinsin; burada benim kurucu umutlarımın en safını ve sevdiklerim arasında en sevgili olanı bırakıyorum ve beni evladı gibi kabul eden bir halkı bırakıyorum. Bu, benim ruhumdan bir parça koparmaktır. Yeni savaş alanlarında bana vermiş olduğun inancı, halkımın devrimci ruhunu, görevlerin en kutsalı olan nerde olursa olsun emperyalizme karşı mücadele etme görevini yerine getirme duygusunu taşıyacağım.
Her zaman zafere kadar!”
Evet, her zaman zafere kadar şiarı onun şiarı olmuştur. O hiç bir zaman zayıflığı ve başarısızlığı kabul etmemiştir. O her zaman en zor şartlar altında da geleceğin aydınlık günleri için umudunu koruduğunu bilerek yaşamıştır. Gelecek aydınlık günlerin tüm insanlığın olacağını ve emperyalistlerin bir gün mutlaka ama mutlaka gideceklerini bilerek yaşamıştır. Ona Amerikalı Yankeeler silah doğrulturken dahi söyleyeceği söz; “"Buraya beni öldürmeye geldiğini biliyorum. Vur beni korkak, yalnızca bir adam öldürmüş olacaksın." diyerek cellâtlarına nasıl bir korku saldığını halen onun üzerine bizzat bu cellâtlarca yapılan programlarda yıllar sonra da olsa öğreniyoruz.
Ve bu umutlu duruşunu daha berrak bir şekilde biz onun meşhur olan ve hepimize ilham kaynağı olan altın sözlerinden görüyoruz; “Ölüm, nereden ve nasıl gelirse gelsin, silahlarımız elden ele geçecekse, savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve başkaları savaş ve zafer naralarıyla ve de makineli tüfek sesleriyle cenazelerimize ağıt yakacaksa, hoş geldi, safa geldi.”
Ve bu ölüm hoş geldi safa geldi sözleri sadece sloganlarda dile gelen bir haykırış değil hayır, O, yani Che’nin bulunduğu her yerde, katıldığı her toplantıda halkların lehine hiçbir kaygı duymadan sarf edeceği sözlerdir.
İkinci Afrika-Asya Ekonomik Dayanışma Semineri’ndeki konuşmasını yaparken. "Ölümüne olan bu mücadelede hiçbir sınır yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde meydana gelen olaylara kayıtsız kalamayız. Bir ülkenin emperyalizme karşı zaferi bizim zaferimizdir, aynı şekilde yenilgisi de bizim yenilgimizdir. Sosyalist ülkelerin, Batı'nın sömürgeci ülkeleriyle üstü kapalı işbirliğini tasfiye etmeleri ahlakî görevleridir" diyerek pragmatist siyasetleri de her fırsat bulduğunda mahkûm etmesini de ayrıca bilmiştir.
Che’nin adalet arayışını, insanlığa olan düşüncelerini ve devrimce ve özgürlüğe olan inancını çocuklarına bıraktığı mektupta daha rafine bir şekilde görüyoruz.
“Sevgili Hildacık, Aleidacık, Camilo, Celia ve Ernesto
Eğer bu mektubu okumanız gerekirse bu, sizlerin arasında olmadığımdan olacaktır. Beni zar zor hatırlayacaksınız, en küçükleriniz ise hiç hatırlamayacaktır. Babanız düşündüğü gibi hareket eden bir adamdı ve kesinlikle inançlarına bağlıydı.
İyi bir devrimci olarak yetişin. Doğaya egemen olmayı olanak kılan tekniğe egemen olmak için çok çalışın. Devrimin önemli olduğunu ve bizlerin yalnız başımıza hiçbir değerimizin olmadığı hatırda tutun. Her şeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu, bir devrimcinin en güzel niteliğidir. Sizi ufaklıklar, hep görmeyi umuyor ve kocaman kucaklıyorum“ derken de arayışını görkemli ifade ediyor.
Biz Kürdistan gerillalarına ilham kaynağı ve yüreğimize nakşolmuş Che’yle nasıl yaşamamız gerektiğine ve Che’ce nasıl yaşayacağımızın sorusuna cevabı Che’nin kendisi vermektedir. Devrime, yeniye, özgürlüğe, adalete olan inancını CİA işbirlikçileri ona silahı doğrulturken dahi “Castro’ya söyleyin; benimle devrim bitmedi, devrim sürecektir”
Evet, tüm emperyalist saldırılara ve düşmanca tutum ve yönelimlere rağmen “devrim bitmedi, devrim sürecektir.“
Devam Edecek…
K. Nurhak