1970’li yılların devrimci militanlarından ve Devrimci Yol Hareketinin önderlerinden Nasuh Mitap yaşamını yitirdi. Kendisini saygıyla anıyoruz ve her zaman da anacağız. Tüm devrimci-demokratik güçlere de baş sağlığı diliyoruz. Nasuh Mitap’ın büyük emekler verdiği özgürlük ve demokrasi mücadelesinin daha çok büyüyerek zafere ulaşacağına inanıyoruz. Yine Kobani sınırında Türk askerinin kurşunları ile katledilen yürekli kadın Kadriye Ortakaya’yı da saygı ve minnetle anıyoruz. Büyük emek verdiği ve iman edercesine inandığı Kobani direnişinin mutlaka zafere ulaşacağını belirtiyoruz.
Nasuh Mitap, 12 Mart 1971 faşist-askeri darbesine karşı direnen genç militanlardan biri oluyor. Mahir Çayan ve arkadaşlarının kurduğu THKP-C Hareketinin gençlik kesiminde yer alıyor. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 faşist askeri darbelerinin ağır işkencelerini yaşıyor. Belli ki ölümüne yol açan kanser hastalığı uzun yılları kapsayan bu işkence ve hapishane sürecinde oluşmuş bulunuyor. Tabi kolay değil 12 Mart ve 12 Eylül işkencelerine dayanmak.
Nasuh Mitap’ın 1974-1980 arasında devrimci gençlik mücadelesine önderlik eden militanlardan olduğu biliniyor. O mücadele ki, Özel Harp Dairesi’nin paramiliter faşist güç olarak MHP gençlik kollarını donatıp devrimci gençliğe ve emekçilere saldırttığı ortamda her gün onlarca çatışma yaşanarak verilmiş bulunuyor. Bu dönem mücadelesinin yüzlerce şehidi var. Yine faşist MHP saldırılarına dayanarak darbe yapan 12 Eylül cuntasının da idam ve işkence ile katlettiği yüzlerce şehit var. Bu vesileyle tüm özgürlük ve demokrasi mücadelesi şehitlerini saygıyla anıyoruz.
Nasuh Mitap’ı 12 Mart faşizminin aşılmasında önemli yeri olan Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği-ADYÖD sürecinden tanıyoruz. Bizden bir önceki devrimci kuşaktan oluyor. Kendisi 1971 direnişinin genci olurken, bizim kuşak da ADYÖD direniş sürecinin genci oluyor. Dolayısıyla dikkatle izlediğimiz ve her şeyi öğrenmeye çalıştığımız devrimci ağabeylerimiz içinde yer alıyor. MHP faşizmine karşı devrimci gençlik mücadelesinde önemli bir yere ve role sahip bulunuyor.
Hem bir devrimci gençlik mücadelesi olması ve hem de sosyalist hareketin yeniden toparlanmasını ifade etmesi bakımından ADYÖD pratiğinin çok önemli ve öğretici dersleri var. Çok kısa bir süreyi kapsamış olsa da, bu gerçek değişmiyor. Zaten daha bir yılını bile doldurmadan kapatılması da bu gerçeği ifade ediyor. Eğer kökleştirilmek istenen faşist sisteme ciddi zararlar vermeseydi, hemen kapatmazlardı. Daha birkaç aylık bir mücadele gücüyken kapatılmış olması, faşist düzene ne kadar karşıt olduğunu ve zarar verdiğini gösteriyor.
Devrimci Gençlik Hareketinin ADYÖD çatısı altında yürütülen bölümünün öğrettiği iki temel olgu var: Birlik ve mücadelecilik! Bunun sağlanmasında da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Nasuh Mitap’ın tutumu ve çabaları belirleyici role sahip. Bir yerde bu iki genç devrimcinin tutumu, çabaları ve tartışmaları ADYÖD pratiğini yarattı diyebiliriz. 1974 baharında ADYÖD’ü oluşturabilmek için bu iki devrimcinin haftalara yayılan tartışmaları daha taptaze belleğimizde duruyor.
Demek ki ADYÖD pratiği öyle kolay ve çabasız gerçekleşmedi. Yine bilinçsiz ve ilkesiz gerçekleşen bir hareket olmadı. Tersine haftalarca süren tartışmalar ve aylarca harcanan çabalar sonucunda ilkelere dayanan bir devrimci-demokratik birlik olarak ortaya çıktı. Demek ki doğru yaklaşılır ve çaba harcanırsa devrimci-demokratik güçler bir örgütsel çatı altında birleşebiliyorlar. Faşizme ve oligarşiye karşı birlik içinde demokrasi mücadelesi verebiliyorlar.
Nasuh Mitap’ın cenaze törenini tv’den izliyoruz. Devrimci-demokratik güçlerin çok büyük bir bölümü 1970’li yılların devrimci gençlik önderi Nasuh Mitap’ın tabutu başında bir araya gelmiş bulunuyor. 1974 baharında ADYÖD çatısı altında tüm devrimci-demokratik güçlerin birleştirilmesinde en önemli rollerden birini oynayan Nasuh Mitap, tam kırk yıl sonra cenaze töreninde de tüm devrimci-demokratik güçleri birleştirmeyi başarıyor. Cenaze töreni gibi kısa süreliğine bile olsa söz konusu bir araya gelişi önemsememiz gerekiyor.
Eğer devrimci-demokratik güçlerin yeni bir birliğine vesile olursa, herhalde o zaman Nasuh Mitap mezarında daha rahat uyuyacak. Eğer tüm devrimci-demokratik güçler bir çatı altında birleştirilirse, işte o zaman Nasuh Mitap’ın anısına doğru sahip çıkılmış olacak. Bu nedenle de tüm devrimci-demokratik güçlere büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Neredeyse Ortadoğu’nun her yerinde devrimci durumun yaşandığı bir süreçte Türkiye’deki devrimci-demokratik güçlerin birliği bölgesel düzeyde hayati önem taşıyor.
Hem Türkiye, hem de Ortadoğu tarihi öneme sahip çok kritik bir süreçten geçiyor. Körfez Savaşı ile başlayan ve adına Üçüncü Dünya Savaşı denen süreç bölgemizi böyle bir noktaya getirmiş bulunuyor. Yine 2011 başından itibaren gelişen ve adına “Arap Baharı” denen süreç Suriye ve Irak çatışmalarına sahne olarak Kobani pratiğinde Kürdistan’a kilitlenmiş bir konumu yaşıyor. Bu da Kürdistan üzerindeki sömürgeci egemenliği birinci dereceden yürüten Türkiye’nin söz konusu siyasi-askeri mücadelenin merkezi haline gelmiş olması gerçeğini ifade ediyor.
Peki böyle bir süreçte Kürt karşıtı stratejide ısrar eden ve IŞİD faşizmi ile birlikte olan AKP iktidarıyla Türkiye nereye gidecek? Bu soruyu kendine sormayana, sorup da doğru ve yeterli cevap vermeyene değil devrimci-demokrat, yurtsever ve aydın bir insan bile denemez. Böylesi kişi ve hareketler tarihin acımasız yargısından ve suçlamasından kurtulamaz. Eğer 2015 genel seçiminden de başarıyla çıkarsa AKP’nin yeni bir Kürt savaşı temelinde Türkiye’yi felakete götüreceği açık. 30 Ekim Milli Güvenlik Kurulu toplantısının böyle bir karar aldığı tartışmasız.
Peki 2015 seçiminde AKP’yi kim yenilgiye uğratacak ve Türkiye’yi söz konusu felakete yuvarlanmaktan kim kurtaracak? Herhalde aklı başında olan hiç kimse bunu MHP’nin yapabileceğini düşünmez. O halde geriye CHP kalıyor. Peki bugünün CHP’si bunu yapabilir mi? Yapamayacağı çok açık. Hem siyasal ve stratejik yaklaşımı, hem de örgütsel durumu bunu açıkça gösteriyor. Günümüz CHP’si AKP’yi aşan hiçbir şey söyleyemiyor. O halde Türkiye’yi AKP’den kurtarma görevini CHP’nin yerine getireceğini beklemek, MHP’den beklemekten pek farklı değil. Dolayısıyla CHP’den beklentili olarak destekleyici konuma düşmek tarihin en hatalı demokratik siyaseti olur.
O halde geriye kim ya da kimler kalıyor? Çok açık ki, tüm eğilimlerden demokratik güçler, tüm demokratik güçlerin birliği. Türkiye’yi böyle bir süreçte AKP felaketinden ancak demokratik siyaset kurtarabilir. Bunu tek başına başaracak bir demokratik hareket olmadığına göre, o halde tüm demokratik güçlerin birliği zorunlu. Yani HDP, ÖDP, EMEP başta olmak üzere tüm demokratik güçlerin seçim ve eylem birliği yapmaları 2015 seçiminde Türkiye’yi yeni bir alternatif çıkışa götürebilir. Yoksa karşı karşıya kalınacak felaketten demokratik güçler de sorumlu olur.
Biz bunu söyleyince, bazı partiler “Biz devrimciyiz, devrimci birlik yaratırız” diyorlar. Nasuh Mitap’ın da içinde yer aldığı Mahir Çayan hareketinin devrimci olduğunu belirtiyorlar. Böylece “Demokratik birliği” güya geri görüyorlar. Halbuki söz konusu devrimciler hep demokratik halk devriminden söz ediyorlardı. Dolayısıyla başarı için “Demokratik birlik” şarttır. Kaldı ki istedikleri kadar devrimci birlik yapsınlar, kimse kendilerine bir şey demiyor. Yine en geniş demokratik birlik, devrimciler arası birliği dışlamıyor ve engellemiyor.
Bu nedenle böylesi kritik bir tarihi süreçte herkesin konumunu gözden geçirmesi ve 2015 seçiminde AKP’yi gerileterek demokratik siyaseti yönetim alternatifi yapacak bir birlik tutumu içine girmesi büyük önem taşıyor. Bu temelde Kadriye Ortakaya ile Nasuh Mitap’ı bir kez daha saygıyla anıyoruz. Anılarının tüm demokratik güçlerin birliğini yaratmaya vesile olmasını diliyoruz! Yüksek bir sorumlulukla bunun başarılacağına dair inancımızı bir kez daha ifade ediyoruz.
Selahattin ERDEM
Kaynak: Yeni Özgür Politika Gazetesi