HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

soykırım1TC Devleti insanlık tarihin en karanlık güçlerinden biri olan DAİŞ ile sıkı fıkı ilişki içerisindedir. Hatta yer yer DAİŞ ile ilişkilerinin organik bağlar taşıdığını da çokça söylemiştik.

Yine daha önceleri DAİŞ denen uluslararası toplama çete örgütünün uluslararası güçler tarafından nasıl kullanıldığını ve yönlendirildiğini de belirtmiştik. Kendilerince Ortadoğu’da yürümeyen planlarını gerçekleştirmek için bir müdahale de bulundular. Ve ne zaman ki yapacaklarını yaptırdılar ve Ortadoğu’da birçok gücün burnunu sürterek istedikleri yere getirdiler. Plan dahilinde yürüyen birçok saldırı ardından, aşırı güçlenen DAİŞ’in eskiden planlanmış olanlara göre hareket etmemesi, uluslararası güçleri DAİŞ’e yönelmelerine götürdü. DAİŞ ise daha önce flörtlü olduğu uluslararası güçlerle arasına mesafe açarak, ancak kapitalist modernitenin bir yaratımı olan ulus devletçi hastalığı olan milliyetçilikle, bölgede tam faşizan bir politik yönelim içerisine girerek, bölgede yaşayan birçok halka ve inanç gurubuna temsil ettiği faşizan değerler temelinde büyük insanlık suçları işleyerek yönelimlerini sürdürdü.

Irak ve Güney Kürdistan'da Şebek Kürtlerine, Kakai Kürtlerine, Êzîdî Kürtlerine, Hristiyanlara, Asurilere, Şii Araplarına, Şii Türkmenlere ve Rojava’da tüm Kürtlere, Alevilere ve daha farklı Ortadoğu renklerine karşı nasıl bir kırım içerisine girdiğini, tecavüz, kaçırmalar, gasp, kafa kesmeler, insanlığın hafızasında ne kadar çok kötülük varsa hepsini bir arada temsil ve uygulamasıyla DAİŞ’in yaptıklarını hepimiz birlikte gördük.

İnsanlık tarihinin belki de en karanlık sayfalarından biri olan böylesine faşizan bir yapıyla TC devleti özelde de AKP en ileri düzeyde organik olarak ilişkidedir.

DAİŞ belirttiğimiz gibi birçok halka ve renge yöneldiği bir gerçektir. Ancak en çok yöneldiği yapı Kürtlerdir. Kürtlerin birçok farklı rengine sadece yönelinmiyor. Daha da ileri giderek Kürtlerin en kadim renklerini topraklarından sürüyor. Şebekleri, Êzîdîler, Kakaileri sürmek için neler yaptıkları ortadadır. Yaklaşık 500 binin üzerinde Êzîdî yurtlarında sökülüp atıldı. Benzer durum Şebekler içinde geçerlidir. Yine Rojava’da bir Halep’te Kürtlerin sürülmesi, en son olarkta da Kobane’de 160 bin insanın Kuzey Kürdistan’a nasıl geçtiği de ortadadır.

Daha acı ve trajedik durum ise yarın belki de yarından daha yakın bir zaman içerisinde DAİŞ Güney Kürdistan’ın birçok farklı yerinde Kürtleri sürmeye dönük saldırılar içerisinde olacağıdır. Bir Xaneqin’in, bir Mendeli’ne DAİŞ’in saldırmamasını kim söyle bilir? Yine farklı yerlerde yaşayan Şii Fehlilere yönelmemesini kim söyle bilir? Kerkük’e saldırmamasını kim söyleyebilir? Şengal’de yaşananların orada yaşanmayacağını kim söyle bilir?

Bu söylediklerimize dediğimiz gibi yine Rojava’nın tümünü eklersek, yaşanacakların boydan boya bir Toplum Kırım olacağı açıktır. Kaldı ki bugüne kadar yapılanların tümü bir Kırım’dır. Soykırım’dır. Sürmedir. Göçertmedir.

Kürtler tarihleri boyunca birçok kez böyle köklü kırımlarla yüz yüze geldiğini hepimiz biliyoruz. Kürtlerin ağıtlarını dinlerken, bu kırımların ne kadar köklü yaşandığını görmek mümkündür. Ya da yakın tarihte Kuzey Kürdistan'da boşaltılan 4000 köyü dile getirebiliriz. Yine Güney Kürdistan'da Saddam tarafından Enfal’de yakılan binlerce köyü ve buralarda göçertilen yüzbinlerce Kürdistanlıyı da ifade edebiliriz. Rojava’da Arap Kemeri adı altında uygulanan politikayla ne kadar çok insanın sürüldüğü zaten ortadadır. Ve tabi birde 1981-82 yılında İran’da katledilen binlerce Kürt ve boşaltılan köy ve sürgün edilen yüzbinlerce Kürt’ü de dile getirebiliriz.

Benzer bir anlatımı ise yine 70-80 yıl önce Kuzey Kürdistan'da, Güney Kürdistan'da ve Doğu Kürdistan'da yaşananları da anlatabiliriz. Dersim’in ve diğer Kürdistan şehirlerinin nasıl boşaltıldığını herkes biliyor. Toplu kıyımları, jenositleri ise dediğimiz gibi herkes biliyor.

Özcesi Kürtler hep sürüldüler. Hep göçertildiler. Kıyımlara uğradılar. Şimdi yeni bir tehlikeyle karşı karşıyadır Kürtler. Tehlikeleri yukarıda ifade ettik. Hem Güney Kürdistan'da hem de Rojava’da Kürtlerin sürülme tehlikesi vardır. Ancak yarın aynı tehlikenin Doğu Kürdistan'da ve de Kuzey Kürdistan'da yaşanmayacağını kim söyle bilir ki?

Kürtler bu büyük tehlikeyi yaşarken, bu büyük kıyımlarla yüz yüze gelme ihtimali var iken, Kürtleri böyle büyük bir Kıyıma uğratmak isteyen DAİŞ adındaki toplama çete örgütüyle TC Devleti’nin ve de AKP Hükümeti’nin ilişkilerinin organik olduğu ne anlama gelir? Kürtler Kıyımla karşı karşıya, AKP ise Kürtlerin DAİŞ’e karşı sürdürdükleri sert mücadelelerine karşı ellerinde ne geliyorsa onu yapacak. Yine DAİŞ’e karşı protesto eylemleri içerisinde olan Kürtlerin onlarcasını aynı biçimde AKP ve onlara yakın duranlar katledecek.

Bir yandan Kürtler büyük Fiziki Kırım ve Sürülme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar, diğer yandan ise bu Kırım ve Sürülmeyi gerçekleştiren faşizan yapıya tamamen destek sunan bir AKP ve Devleti var iken Kürtler ne yapacaklardır?

Bir kere önce Kürtler çok acilen ulusal birliklerini sağlamaları gerekiyor. Bunun yolu Ulusal Kongre’dir. Geçmişte ileri sürülen içi boş birçok gerekçeyi bir köşeye atarak bu Ulusal yapıya gitmek gerekiyor. Kürtler yine daha önce Başkan Apo’nun dile getirdiği ortak bir Diplomasi Kurumu oluşturmaları gerekiyor. Ortaya çıktı ki askeri güçlerini ortaklaştırabilirler, yine ortak bir Askeri Komutanlık oluşturmaları gerekiyor. Ve yine bir yönetim mekanizmalarını oluşturmaları da gereke bilir.

Bunlar yeter mi? Yetmez.

Niçin yetmez? Kürtler büyük bir Kıyım ve Sürülmeyle yüz yüzedirler. Onun için öncelikli olarak Kürtler tamamen, tüm parçalarda, Savaşan Halk Gerçekliği ’ne göre kendilerini örgütlemeleri gerekiyor.

Dikkat edelim, DAİŞ Maxmur’a yöneldiği zaman eğer HPG’nin gerillaları yetişmeselerdi, halka güçlü bir moral ve motivasyon sağlamasalardı, Hewler’in boşaltılacağı bile tartışılır hale gelmişti.

Evet, böyle olmaması için tüm Kürtler, hatta Kürdistan'da yaşayan tüm halklar ve hatta Ortadoğu’da yaşayan tüm renkler, inançlar, halklar ve ne kadar böyle azınlık yapılar varsa, bu Savaşan Halk Gerçekliği stratejisiyle örgütlenmeli ve Ortadoğu tarihinde yaşanmış tüm kötülüklerin bir nevi bileşkesi olan DAİŞ faşizan çete yapısına karşı oluşturacakları Öz Savunma’larıyla kendilerini korumaları gerekmektedir. Elbette özelde Kürtler ve Kürdistan'da yaşayan herkes bu olağanüstü duruma göre kendilerini örgütlemeleri daha fazla gerekmektedir.

Bunu yaparken de DAİŞ ile yan yana, kol kola yürüyen, bir AKP’nin ve TC Devleti’nin politikalarına karşı da ortak bir duruş içerisinde olmaları gerektiği de zaten açıktır. AKP’nin Kürtlere karşı Soykırım Politikalarını ısrarla sürdürdüğü gerçeği de dikkate alındığında, Kürtlerin hangi soykırım tehlikesi ve tehdidi altında olacağını da bilerek, olağanüstü bir katılımla, her yerde, hızla, kendimizi örgütlemeli DAİŞ ve AKP faşizmine karşı ortak bir duruş içerisinde olmalıyız.

KASIM ENGİN