Son zamanlarda Türkiye basınında hatta kimi politik çevrelerde-bunlar özgürlük savaşına karşı olan kesimler olduğunu hemen peşinen belirtelim-“dağa çıkardım” sevdası gelişmiştir.
Bir müddet önce Mümtazer Türköne: “Anadilimi yasaklasalar bende dağa çıkardım” demişti. Şimdi ise Akepe hükümetinin ağır toplarından olan Bülent Arınç: “ben de aklıma gelse dağa çıkardım” deyi verdi.
Bu sözleri sarf edenler ne yazık ki dağa çıkmanın, silaha sarılmanın, direnmenin hatta hızlarını alamayarak Che tarzı gerillacılığın zamanının geçtiğini söyleyenlerdir de.
Biliniyor, Che gerillacılığın en tanınmış simasıdır. Belki çok uzun bir süre Che gerillacılıkta yapmamıştır. Ancak gerillacılığa en içten, zulme ve baskılara karşı bir direnme tarzı olduğuna inanmış olan biridir. Boşuna “emperyalizme karşı yegane direniş kültürü gerillacılıktır” dememiştir.
Kürdistan’da da gerillaya çıkışlar, yani dağa çıkışların da bir nedeni vardır. Öyle kimse istediği için dağların doruklarına çıkmıyor. Zor şartlarda, en ağır yaşam koşullarına boşuna direnmiyor. Dünyanın egemenlerinin neredeyse topu onlara düşmanlık ederken onlar boşuna dağların doruklarında direnmiyor, tek bir adım geri adım atmadan boşuna “inadına direniş” diye haykırmıyorlar.
Hatta Che’nin o meşhur olan sözünü: “Ölüm, nereden ve nasıl gelirse gelsin, silahlarımız elden ele geçecekse, savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve başkaları savaş ve zafer naralarıyla ve de makineli tüfek sesleriyle cenazelerimize ağıt yakacaksa, hoş geldi, safa geldi” dillerine alarak ölümlere kafa tutarak, ölümlerle alay ederek, ölümlerin üstüne gitmiyorlar.
Evet, Kürdistan’da iş olsun diye kimse dağların doruklarına çıkmıyor. Her dağa çıkanın bir öyküsü ve hikayesi vardır. “İnsan, biyolojik değil, biyografik bir varlıktır. Bir kişi olmak, anlatılacak bir hikâyeye sahip olmaktır. Benlik her zaman anlatısal bir yapıdır.” “Hikâye yoksa kişi de yoktur. İnsan kendi hayat-hikâyesi olan, bu hikâyeye sahip olan ve bu hikâyeyi anlatabilen bir şeydir.”
Ne var ki Kürt halkının ve onların evlatlarının bir kişi ve bir benliklerinin olduklarını görmek istemeyenler, onların tüm hikayelerini söndürmek için ellerinde gelen her şeyi geçmişten yapmaktan geri durmadılar, aynen bugün durmadıkları gibi.
Kürtlerin anadilleri dün yasak olduğu gibi bugünde halen eğitim dili olarak -bırakalım görülmeyi -bir sürü hakaretlerle karşı karşıya kalıyor. Hatırlayanlar bilir Bülent Arınç’ın kendisi her ne kadar sonradan söylediklerini geri çekse de;“Kürt dili de medeniyet dili midir?” diye küçümseyici ve horlayıcı yaklaşımlarda bulunmuştu.
Ancak Hz. Ali’nin o meşhur sözüyle cevap verecek olur isek: “söz ağzınızda iken o sizin kölenizdir, ancak söz ağzınızdan çıkmış ise siz onun kölesisiniz” misali artık söylenenler sizin zihniyet yapınızı ele verir. Derler ya “fikri ne ise zikri de odur” diye, aynen öyle.
Yukarıda zikrettiğimiz kişilikler “dağa çıkma” edebiyatı yaparlarken hep geçmişte Kemalist devletin yaptıklarını, Dersim’i ve özelde de 12 Eylül faşist cuntanın uygulamalarını örnek vererek “bende dağa çıkardım” demektedirler.
Dikkat edilirse dilleri geçmişlidir. Yani “Kürtlere geçmişten Kemalistler çok kötü şeyler yaptılar ve onların gençleri de bunun için dağa çıktılar” gibisinden gerekçeleri sıralarlar.
Hiç şüphe yoktur ki Arınç ve diğerlerinin söyledikleri hepsi doğrudur. Belki az da dille getiriliyordur. Ancak Kemalistlerin yaptıklarını bugün Yeşil Türkçüler bu kez yapıyorlar. Başka bir kavramlaştırmayla, Yeşil Türkçü Faşistler yapıyorlar.
Kürtlerin anadilleri serbest mi? Serbest ise mahkemelerde yaşanan sorunlar nedir? Serbest ise Kürtlerin anadilde eğitim istemlerine “hayallerinde göremezler” sözleri ne anlama geliyorlar?
Kürtlerin isimleri, dağları, şehirleri, coğrafyası derken tüm adlandırmaları yasaklandı. Şimdi ise daha dün Erdoğan “Roboski demeyin Uludere” deyin diyerek aynısını uygulamıyor mu?
12 Eylül faşist cuntası binlerce Kürt direnişçiyi tutuklattı. Şimdi ise Akepe 10 binden fazla kürdü hem de silahlı direnişe bulaşmamış, evinden barkından olan siyasetçiyi, sivil toplumcuyu, sendikalıyı, öğrenciyi, genci, feministi, kadını, anayı derken imamları içeriye atılmıştır.
Diyarbakır zindanlarında Kürt gençlerine işkenceler yapıldı, tecavüzler yapıldı. Şimdi ise Pozantı’da erkek çocuklarına, Siirt Pervari’de YİBO’larda kız çocuklarına tecavüz ediliyor.
Evet, dün olduğu gibi bugünde Kürtlerin ve onların evlatlarının dağa çıkacakları çok gerekçeleri vardır. Günlük olarak olup bitenlere, TC devletinin TV ekranlarına birkaç dakika bakarak TC devletinin Kürdistan’da kullandığı biber gazını, tazyikli suyunu bu sonbaharın dondurucu ortamında bakmak, dağa çıkmaya yeter de artar da.
Kasım Engin