HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Kürtler tarih yapmaya ve yazmaya devam ediyorlar. Zorla ve hileyle gasp edilmiş olan özgürlüklerini yeniden kazanıyorlar. Yaşam ve geleceklerinin başkaları tarafından belirlenmesini reddederek, yaşam ve geleceklerini kendi ellerine alıyorlar. Böyle bir bilince, örgütlülüğe ve güce ulaşmış olduklarını büyük bir heyecan içinde dünya aleme ilan ediyorlar.

Demokratik Toplum Kongresi 14 Temmuz günü yaptığı olağanüstü toplantıda, uzun bir süredir tartışılan Demokratik Özerkliği Kürtlerin yaşadığı her alanda ve tüm boyutlarıyla inşa etme kararı aldıklarını açıkladı. Devlet karşısında toplumun örgütlü ve özgür duruşu olan demokratik özerk varoluşu ilan etti. Türkiye’nin demokratik toplumuna geçişini ve Kürt toplumunun özgür yaşam sürecini başlattı.

14 Temmuz büyük karar günü Kürt tarihinde yeni bir anlam kazandı. Büyük Ölüm Orucu’nu başlatmak 14 Temmuz 1982’de Diyarbakır Zindanı’nda Ulusal Direniş Süreci’ni açan Kürt halkın önder evlatlarının tarihi kararı, 14 Temmuz 2011 de Kürt halk iradesini temsil eden Demokratik Toplum Kongresi’nin kararı ile yeni bir boyuta taşındı. Ulasal Onur Günü’nden Ulusal Özgürlük Günü’ne ulaşıldı. Nereden nereye?! Bundan heyecan duymamak mümkün mü? Dolayısıyla DTK’nin tarihini kararını selamlıyor, Kürt halkının Özgürlük Günü’nü kutluyoruz!

Kürtlerin bu yeni tarihi adımı atmaları iç ve dış kamuoyu tarafından zaten bekleniyordu. Çünkü uzun süredir en temel tartışma gündemi durumundaydı. Hilvan direnişi ile başlatılırsa otuz üç yıldır, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu ile yanı zindan direnişi ile başlatılırsa otuz yıldır Kürtler özgür ve demokratik bir yaşama ulaşabilmek için kelimenin tam anlamıyla kahramanca direniyordu. On binlerce şehit verdiği bu büyük direniş içinde  yeni bir Önderlik başlatmış, partileşmiş, gerillalaşmış ve halklaşmıştır. Kaybettiği kimliği kendine yeniden kazandıran ulusal direniş devrimini başarmıştır. En zor koşullarda bu kadar gelişme yaratan kırk milyonluk bir halk, özgürlüğünü ilan etme adımını da elbette atacaktı. Ve nitekim 14 Temmuz günü bu adımı attı da!

Güncel siyaset açısından da bu tarihi adımın atılması zaten bekleniyordu. Mart 1993’ten bu yana on sekiz yıldır Kürt sorununa demokratik siyasal çözüm getirmek için yürütülen çabaların sonucu ortadaydı. Bu doğrultuda dokuz yıldır AKP’ye verilen kredinin kullanılış durumu netleşmişti. Özellikle 29 Mart 2009 yerel seçimleriyle oluşan mükemmel siyasi çözüm zeminine AKP’nin yaklaşımı artık öfkeyi doruğa çıkarmıştı. Bu durumda kendi gücünü harekete geçirmekten başka Kürt halkı ne yapabilirdi?

Yirmi yedi aydır demokratik siyaseti tasfiye etmeye yönelik  AKP’nin siyasi soykırım operasyonları hızından hiçbir şey kaybetmeksizin devam etti. Seçilmiş belediye başkanları, il ve ilçe yönetimleri tutuklandılar. Üç bin civarında insan zindanlara dolduruldu. DTP kapatıldı ve eş başkanları milletvekilliğinden atıldı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın demokratik siyasi çözüm için gösterdiği tüm çabalar sonuçsuz bırakıldı. Bütün bunlara rağmen, her türlü engeli aşarak 12 Haziran seçiminde bağımsız olarak seçtiği milletvekillerinin başına getirilen ise ortada. 85 bin oyla seçilen Hatip Dicle’nin milletvekilliği bir hukuk darbesi ile düşürülerek yerine bir AKP’li atandı. En yüksek oylarla seçilen diğer beş milletvekilinin zindandan çıkışı engellendi. Türkiye tarihinde ilk defa en zor çabalarla seçilmiş bir grubun meclis çalışmalarına katılışına fırsat verilmedi. Kürtler sadece göz göre göre dışlanmadılar, onunla birlikte en ağır baskıya, zulme ve hakarete de maruz kaldılar. Peki bu durumda demokratik özerlik ilan etmeyip de ne yapacaklardı?

Besbelli ki Kürt halkının önüne ya teslimiyet ve ihanet, ya da başkaldırı ve isyan gibi iki seçenek çıkarılmıştı. Tarihin derinliklerinden gelen halk hem kendi hem de insanlık onuruna sahip çıkarak demokratik direniş dedi. Bundan daha doğru ve onurlu bir tutum olamazdı. Teslimiyet ve ihanet içinde Kürtlükten ve insanlıktan çıkmaya razı olmak yerine, onurlu ve özgür bir direniş içinde gelecek aramak ve gerekirse de şerefiyle ölmek elbette insanlık erdemini ifade etmektedir. Kürtler erdemli bir halk olduklarını bu kararla birlikte bir kez daha gösterdiler.

Kürtlere soykırımı dayatan Türk gericiliği, şovenizmi ve milliyetçiliği hezeyanla bu tarihi özgürlük adımına saldıracağına, biraz saygılı davranmayı ve insan olmanın gereklerine uygun tutum göstermeyi bilse herhalde kendisi için de en hayırlısını yapar. Yoksa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın mezarlıkta ıslık çalmaya benzeyen bağırtılarının hiçbir anlamı ve değeri olmaz. Kendini ve adına hareket etmeye çalıştığı toplumu insanlık değerleri karşısında düşürmekten öteye hiçbir sonuç vermez. Kısaca akıllı ve gerçekçi olmanın zamanıdır.

Uluslar arası gericilik sinsice karşı çıksa da, Kürtlerin bu adımının demokratik insanlık tarafından benimseneceği tartışmasızdır. Kürtlerin,  insanlığın demokratik vicdanına hitap etmişler ve onu yeniden canlandırmışlardır.  O nedenle tüm demokratik çevrelerin Kürtleri doğru anlayıp dayanışmacı yaklaşım göstereceği muhakkaktır.

Hiç kuşkusuz en başta Kürtlerin kendilerinin 14 Temmuz tarihi kararını doğru anlamaları ve sahiplenmeleri önemlidir. Geç de olsa kadim bir halk olarak yapmaları gerekeni yapmışlardır. Faşist gericilik ne kadar bağırır ve tehdit savurursa savursun, yüksek bir kararlılık ve birlikle bu adıma sahip çıkmaları ve onu ilerletmeye çalışmaları gerekir. Onun için de her şeyden önce doğru ve yeterli anlamak ve coşkuyla sahiplenmek gelir. En kritik sürede böyle iddialı ve doğru adımı atmaktan dolayı gurur ve sevinç duymak gerekir. Yeniden özgür dirilişi iliklerine kadar yaşamak ve doya doya kutlamak gerekir.

Elbette 14 Temmuz kararı tüm Kürtlere, başta gençler e kadınlar olmak üzere herkese tarihi görev ve sorumluluklar yüklemiştir. Atılan adımın yarattığı heyecanla sarhoş olmadan bu görev ve sorumlulukları görüp onlara yeterince sahip çıkabilmek de önemlidir. Tarihi kararın anlam bulup gelecek yaratabilmesi buna bağlıdır. Demokratik özerklik kararı, her şeyden önce demokratik toplumu örgütleme ve inşa etme görevini ortaya çıkarmıştır. Kuşkusuz bu görev herkesindir. Yine demokratik özerklik adımı ciddi bir direnişi ve öz savunmayı gerektirir. Özgürlüğün direnmeden ve kolay bir biçimde yaratılacağını sanmamak gerekir.

Demek ki tarihi bir direniş ve özgür yaşamı inşa görevi önümüzdedir. Tereddütsüz bu görevlere sahip çıkmak ve başarmak 14 Temmuz direniş ve zafer ruhuyla mücadele etmek gerekir. O halde hem bu büyük özgürlük adımını tam bir bayram havasında kutlayalım, hem de üzerimize yüklediği görev ve sorumlulukların gereğini pratikte başarıyla yerine getirmek için çalışmaya seferber olalım!

Selahattin Erdem

Özgür Politika