Çok uzak dayarlardan ülkemizde çevrilen kirli oyunlara baktıkça öfkemiz kabarıyor, kinimiz daha fazla artıyor. Biz Kürtler, değer yargılarımıza bağlı bir halkız. Bin yıllarca uygarlıktan men olma pahasına değer yargılarımıza sahip çıktık. Çatışma ve savaşlarımız ceng meydanlarında olup göğsümüz hep açık oldu. Hile yapma, arkadan vurma, kalleşliği bilen bir halk değiliz. Mertlik adına başka orduların, başka halkların bayraklarını bile taşıdık. Açık siperlerde adımız hep oldu. Eskilerde aşiret savaşçıları vardı. Bunlar o aşiretin bütün değer yargıları ile büyütülüp karşısında ki savaşçıya bile bu değer yargıları öğretmeye çalışırdı. Böyle savaştık. Çağımızın savaşları maalesef çok kirlenmiş, insanlık çok düşmüştür. Bu uygarlığa göre doğmadığımız doğrudur. Uygarlık içinde büyümekten hep kaçtık. Yanı başımızda büyüyen kentler bizi yutmak için bir yarış halindedir.
Bu günlerde Siirt’te yaşanan olay aslında bir kent tecavüzüdür, Uygarlık tecavüzüdür. Sistemin akıl hocaları, ne kadar Avrupalaştığını psikolog Freud ile bir analiz karşılaştırması yaparak açıklamaya çalıştılar. Pervari’deki olayı, Freud’un bilinçaltı faktörü ile karşılaştırdılar. Bu kadar geri zekalılığa doğrusu diyecek yoktur. Olay bu değildir. Ancak, verilen mesaj şudur:
Demokrasilere taş çıkartan Amed kadın konferansı, Kürdistan’daki kadının geldiği düzeyi herkesin gözüne soktu. Konferans devam ederken yaşanan bu olay manidardı. Psikolojik baskı yaparak Kürt kadınlarını etkilemeye çalışmaktadırlar. Gelenek ve softalığın ilerleme karşısında yaşadığı psikolojik travma olarak, bilinç altının dışa vurumu, bilinci etkilemesi şeklinde batının uygarlık tecrübesinin yaşandığı 18.yy ile bir karşılaştırma yapıldı. Yani, Kürdistan ortaçağdan yeni çıkan bir ülke ve bu sorunlar onun sonucudur; demeye getiriyorlar.
Ancak, yaşanan olay bu sistemin bilinçaltıdır, bilinçaltının dışa vurumudur. Uygarlık bir tecavüz sistemidir. Kürdistan’da bu açık bir şekilde yapılmaktadır. Siirt’i çok iyi tanırız, Savaştan dolayı yerlerini bırakmak zorunda kalan Koçerlerin, göç ettiği bir yerdir. Hayvancılık dışında hiçbir üretim zemini olmayan bu halkımız yerlerini bırakmalarından dolayı zorlandılar. Doğal toplumsal hallerinin kent içinde kurumaları çok zordu. Açlık ve yoksullukları kullanılarak, çocuklar üzerinde bu çirkin şeyler yapılmaktadır.
Oraları çok iyi bilen, avlanmış keklik olan Curnukalı Hüseyin Çelik’in, Siirtlilerden intikam almak için harıl / harıl çalıştığını iyi biliyoruz. Bir ara öğretilmiş çaresizlikler diye bir psikoloji deneyinden dem vuruyordu. Pavlov’un hayvan deneylerinden gelen bu gelenek, bilinci silinen bir canlının güdüsel davranışlarını inceleyen bir akımdır. Bilinci silinen bir toplum direncini kaybeder. Açlık ve yoksulluk kullanılarak Pavlov’un köpeğine gösterdiği ekmek sonrası yaktığı ışığa onu şartlandırarak aynı davranışı göstermesine şartlı şartsız refleks ismini takmıştı. İşte, halkımıza karşı yapılan şey budur. Çocuklarımız ve gençlerimize okullarda öğretilen şey bu çaresizlikler ve şartlanmalar olmaktadır. Geçlerimizin bu okullarda öğreneceği hiçbir şey yoktur. Yatılı okullar, psikologların laboratuarlardaki hayvanlarına yaptığı kobay yerleridir.
Ağaç yaş iken eğilir misali, gençlerimize uygulan bu yöntemler umudumuza bir saldırıdır. Rêber APO, ‘’Kürt halkına yapılmış bir saldırıdır’’ biçiminde değerlendirdi. Serhıldan ve benzeri birçok etkinlikte yer alan kadınlarımızın dirilişine bir saldırıdır. Siz yaratıkça biz böyle yaparız biçiminde toplumsal ve insan sevdamıza açılmış bir savaş biçimidir. Bunu hiçbir Kürt genci unutmamalıdır. Bu okullara gitmeyelim. Kendi benliğimizi güçlendiren, bizi yaratan okullara kayıt olmanın zamanı gelmiş geçiyor bile… HPG, Kürt halkının yarattığı en güzel okuldur. Bu tecavüz sistemine karşı kendimizi kuruyabileceğimiz yegane okul.
Numan Bagok