HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

gezi parkı_fotoİktidar güçlerinin kendi kirli iktidarlarının yanı sıra kendi ürettikleri kavramları, tanımlamaları, sözleri zamanla herkese bulaştırmak istediklerini az çok biliyoruz. Ancak bu kadar kısa zamanda kendilerince iktidar karşısında yer alanların iktidarın kavramlarını kullanmaları doğrusu bizlere tuhaf geliyor. Tuhaflığı şurada, bizler kendimizi sistem karşıtı bir hareket olarak gördüğümüz için mümkün mertebe söyleyeceklerimizi kendi sözlerimizle dile getirmeyi esas alırız. Hatta şimdiden başlayarak kendi kurumlarımızı var olan sistemin dışında kurmaya çalışıyoruz. Böyle olunca gerçekten de sistemin karşısında olanların iktidar odaklarının kullandıkları sözleri sarf etmeleri bizim çok fazla tuhafımıza gidiyor.

Bir örnek verecek olursak: Taksim Gezi Parkında hepimizi heyecanlandıran bir direniş yaşanıyor. Bu direniş Türkiye’nin her yerine yayılmış durumda. Nereye kadar bu direniş uzanır göreceğiz. Ancak şunu görüyoruz ki birçok yerde iktidarın vurucu polis güçleri, oldukça haklı olan eylemcilere karşı şiddet kullanıyor. Cop kullanıyor, tazyikli su kullanıyor, biber gazı kullanıyor, taş kullanıyor. Küfürleri, saç çekmeleri, yerlerde sürmeleri, hakaretleri derken birçok onur kırıcı yaklaşımlarından söz bile etmiyoruz. Polis doludizgin şiddet uyguluyor. Durum budur.

Durum böyle iken iktidarın bürokratları yine iktidarın siyasetçileri polisin orantısız güç kullanmadığını, eğer orantısız güç kullanmış ise bu orantısız güç kullananlara dönük sözde soruşturmalar açabileceklerini dile getirdiler.

Biz iktidar güçlerinin bu tür bir açıklamaya yapmalarını garipsemiyoruz. Nedeni de açıktır; onlara göre Gezi Parkı Direnişinde yer alanlar “ÇAPULCU”durlar. “Çapulculara” karşı ise çapulculuklarını engellemek için yapılması gerekli olan yönelmedir. Vurmadır. Sürmedir. Dövmedir. Tutuklamadır. Zindana atmadır. Özcesi ”çapulculara” karşı yapılması gerekli olan polis ya da başka güçlerle zor kullanarak yönelmedir.

Dediğimiz gibi devlet gibi iktidarın en yoğunlaşmış olan bir kurumun kendi polisi aracılığıyla şiddet uygulaması anlaşılırdır. Çünkü devlet ve iktidar odakları zor ile ayakta durmaktadırlar. Zorbalıkla ayakta durmaktadırlar.

Ne var ki polisin güç ile şiddet kullandığına ORANTISIZ diyen iktidar güçlerinin yanında birde aynı sözleri, sözde bu iktidarın karşısındakiler söylüyor. Örneğin BDP’liler “polis orantısız güç kullanmıştır” diyebiliyorlar. Ya da başka sol ya da demokratik kurum ve kuruluşlar bu sözleri sarf edebiliyorlar. “Orantısız güç kullandılar” sözlerini sarf etmek, tek kelimeyle polisin protesto eylemi gerçekleştirilenlere karşı uyguladığı şiddeti onaylamak demektir. Kabul etmek demektir. Yani “polis vurabilir ama vurmanın biraz ölçüsü olsun!” demektir. Niyetlerin dışında gerçeklik budur. Yapılan budur. Dile getirilenler bunlardır.

Böyle anlaşılmak istenmiyorsak, öncelikli olarak polislerin kullandığı her türden şiddeti şiddet olarak görerek ret etmek, karşı durmak ve asla ama asla kabul etmemek gerekiyor. Yine direnişçilerin, protestocuların var olanı ret etme haklarının olduğunu iyi idrak etmek gerekiyor. Direnişçilerin haklı olduklarını söyleyeceğiz ancak polisin şiddetini “bu kez fazla oldu” diyeceğiz. Bu olmaz. Tek bir polisin halka, sokaklara dökülen insanlara tek bir laf söyleme hakkı yoktur. Bırakalım coplarla vurmayı, dil uzatma hakkı bile yoktur. Bir kere bunu böyle göreceğiz.

Böyle görmezsek iktidar güçlerinin ısrarla ama ısrarla: “Hırsızlık yapanı bağışlayabilirim, ırza geçeni bağışlayabilirim, adam öldüreni bağışlayabilirim, imparatoruma kılıç çekeni bile bağışlayabilirim, ama polisime el kaldıranı asla!” diyerek polisine arka çıkmasını anlamış olamayız.

Bunun için diyoruz ki “ORANTISIZ GÜÇ KULLANMAYIN!” sözlerini artık terk etmemiz gerekiyor. Söylememiz gerekli olan cümle ise, “POLİS, ŞİDDET KULLANMA!” ,”POLİSİN HER TÜRDEN ŞİDDETİ SUÇTUR!” olmalıdır.

Sonuç itibariyle, iktidar güçleri ile farkımızı koyamaz isek yapacaklarımızın tümünün iktidar güçlerinin hanesine götürüleceğinden emin olmalıyız. Bunun böyle olduğunu kapitalist modernist iktidar güçlerinin son 200 yılda sergiledikleri pratikler oldukça hepimize öğreticidir.

Kasım Engin