HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

serhildanBDP heyeti Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile altıncı görüşmesini geçen Cuma günü yaptı. Beşinci görüşmeden yaklaşık iki ay sonra yapılan bir görüşme oluyor bu. Görüşmede nelerin gündem olduğunu ve nasıl tartışıldığını fazla bilemiyoruz. Zira henüz ilk açıklamalar yapılmış durumda. Fakat iki ayda bir sefer görüşme yapılmış olması zaten başlı başına bir konu.

İki ayda bir sefer görüşme yapılarak bu süreç yürür mü? Önder Abdullah Öcalan ancak iki ayda bir görüşme yaparak, bir heyetle bir-iki saat tartışarak bu süreci yürütebilir mi? Bunun çok zor olacağını söylemek dahi olmayı gerektirmiyor. Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi gibi devasa sorunların böyle çözülemeyeceği açık. Kırk yıllık çatışmaya son verilerek barışa ulaşılamayacağı ortada.

Peki bundan kim sorumlu? AKP’nin sorumlu olduğunu söylemek için de alim olmak gerekmiyor. Çünkü İmralı’ya gidip gelmek, Kürt Halk Öderi ile görüşme yapmak AKP hükümetinin iznine bağlı. Tüm bunları Adalet Bakanlığının organize ettiği gözleniyor. BDP heyetinin ise tam iki hafta önce başvuruda bulunduğu biliniyor. Böyle kritik bir süreçte heyet ancak on beş gün sonra görüşme yapabiliyor.

Burada süreci yürütmede bir yavaşlatmanın olduğu ve bunu da AKP’nin yaptığı açık. Zira Kürt tarafının temposu zayıf değil, tersine en yüksek düzeyde. Şu yapılanlara bir bakalım. Daha ortada henüz somut bir şey yokken Newroz öncesi PKK elindeki esirleri serbest bıraktı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan Newroz günü hiç kimsenin beklemediği geri çekilme çağrısını yaptı. KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı 23 Martta ateşkes ilân etti. 25 Nisanda yaptığı basın toplantısında 8 Mayıstan itibaren gerillanın geri çekilmeyi başlatacağını duyurdu. 14 ve 15 Mayıs günlerinde de ilk gerilla grupları Medya Savunma Alanlarına geçti.

Aslında bu düzeye Haziran başında ulaşılması hedefleniyordu. Oluşturulan eylem planı bunu içeriyordu. Fakat PKK hızlı davranarak bu düzeye on beş gün önce ulaştı. Bu temelde de BDP heyeti İmralı’ya gitmeye hazır hale geldi ve başvurusunu yaptı. Ancak tüm bunlara rağmen 7 Haziranda görüşebildi. Bu da AKP hükümetinin süreci yavaşlatmakta olduğu, biraz ağırdan alarak oyalama yaptığı izlenimini doğurdu.

Peki AKP bunu niçin yapıyor? Elbette kendine göre bazı hesapları vardır. Sorunları çözmekten ziyade AKP’nin seçim kazanmayı esas aldığı ortadadır. Bunun için de sadece ateşkesin sürmesi AKP için yetmektedir. Belki de bu konuda gizli planları söz konusudur. Bir de gözle görülen bu ağır davranma durumunun Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti ardından gerçekleşmesi dikkat çekicidir. Bazıları ABD’nin bunu istediğini, sorunları çözmek yerine AKP’yi PKK’yi sınırlandırmaya yönlendirdiğini söylemektedir.

Kuşkusuz esas nedeni tam bilemeyiz. Belki de birçok neden vardır ve bunların hepsi de geçerlidir. AKP böyle bir plan dahilinde hareket ediyor ve bundan sonuç almayı hesaplıyor olabilir. Bir yönüyle bu durum mümkün de olabilir. Fakat bunun bir de tersi var. Demokratik çözüm sürecini yavaşlatmanın içerdiği risk ve tehlikeler söz konusu. Yine en çok da AKP açısından durum böyle. Çünkü bu yeni sürece karşı olan ve engel olmaya çalışan iç ve dış çok çeşitli kesim var.

Örneğin Taksim Gezi Parkı’nda başlayarak her tarafa yayılan olayların bu durumla kopmaz bağı söz konusu. Yıllardır AKP’nin tekçi zihniyetine ve tekçi-ötekileştirici yönetimine karşı çeşitli halk kesimlerinde yoğun bir tepkinin oluştuğu ortadaydı. Bu tepkiyi Kürtler mücadeleye dönüştürürken, diğer halk kesimleri yaşanan savaşın yarattığı ağır şovenizm ortamında içine atıyordu. Şimdi bu tepki sokağa dökülüyor ve bunun ne kadar kapsamlı olduğu açıkça görülüyor.

Peki AKP’nin tüm bu olanları önleme şansı yok muydu? Kuşkusuz vardı. Geliştirilen yeni çözüm süreci AKP açısından bu konuda çok önemli bir fırsattı. Eğer demokratikleşmeye ve Kürt sorununun çözümüne ciddi yaklaşsa ve geciktirmeden demokratik değişim adımlarını atsaydı, o zaman elbette ki bu tür olaylar olmayacak ve toplumsal tepki eyleme dönüşmeyecekti. Fakat AKP hükümeti bunu yapmadı, sürecin gerektirdiği ciddiyet ve hızla yaklaşmadı. Kürt tarafının hızlı ve cesur adımlarına karşın, AKP hep yavaşlatıcı ve içini boşaltıcı davrandı.

İşte bu bardağı taşıran son damla oluyor. AKP’de gerekli ciddiyeti ve demokratikleşme adımını göremeyen kitleler sokağa çıkıp inisiyatifi ele alıyor. AKP’nin tekçi, ötekileştirici ve oyalayıcı politikalarına tepki gösteriyor. Şimdiye kadar Kürdistan’daki savaş nedeniyle içe atılan halkın demokratikleşme öfkesi artık sokağa taşıyor. Türkiye toplumu artık acil demokratikleşme istiyor.

Gezi Parkı olayları bir işaret, bir kıvılcımdır. AKP çok iyi bilmeli ki, Kürt Halk Önderi’nin geliştirdiği plan doğrultusunda demokratikleşme adımlarını atmazsa, bu tür direniş olayları daha çok gelişir. Çünkü Türkiye toplumunun artık sabrı kalmamıştır. 12 Mart 1971’den beri süren faşist despotizme ‘Artık yeter’ diyor. Gençler, kadınlar, emekçiler demokrasi istiyor. Hem de hemen şimdi! Hem de gerçek demokrasi!

Kuşkusuz gelişen halk direnişleri süreç için bir tehlike veya engel değil. Tersine sürecin motorları konumunda. Fakat AKP iktidarı açısından da ciddi bir tehlike. Eğer AKP bu gerçeği görmezse hızla kaybedebilir. Zira sadece bu tür acil demokrasi isteyen olaylar değil, süreci engellemeye çalışan çok yönlü çabalar ve provokasyonlar da söz konusu. Dicle Üniversitesi provokasyonu bunlardan biriydi. Rojava’da yayılan çatışmalar bir diğeri oluyor.

Rojava Kürdistan’da yaşanan çatışmaları Suriye’nin iç durumundan daha çok bu yeni sürece bağlı olarak değerlendirmek anlam taşıyor. Örneğin Halep savaşı tamamen Önder Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik çözüm sürecini sabote etmek isteyenlerin işiydi. KDP baskılarının ve Afrin’de çete saldırılarının da bundan farkı yok. Bunların hepsi Kürt sorununda demokratik siyasi çözüm sürecine karşı olanların işi. Arkasında bazı bölgesel ve küresel güçler var. Rojava savaş alanı haline getirilerek mevcut ateşkes ve çözüm arayışları işlemez kılınmak isteniyor.

Demek ki rahat ve kolay bir süreç içinde değiliz. Paris Katliamından Rojava savaşına kadar sürece karşı geliştirilen birçok provokasyon söz konusu. Ayrıca toplumun acil demokrasi istemi durdurulamaz bir arzu durumunda. Toplumsal sabır taşma noktasında. Eğer AKP bunları görmez ve oyalama politikaları yürütürse yeni isyanlarla karşı karşıya gelebilir. Bunu bilmesinde yarar vardır. Oyalama ve yavaşlatma politikası AKP’yi süpüren bir isyana yol açabilir.

O halde herkes aklını başına toplamalı. Yeni çözüm sürecine doğru yaklaşmalı ve üzerine düşeni yapmalı. Yoksa halk yapmasını ve yaptırmasını bilir. Artık demokrasisiz yaşaması mümkün değildir. Bu temelde tüm özgürlük ve demokrasi savaşçılarını ve özgürlük direnişlerini selamlıyoruz!..

 

Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika