HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

35yilpkkPKK resmen kuruluşunun otuz beşinci yılına giriyor. Beş yıl da öncesindeki Önderliksel doğuş süreci var. Bu boyutuyla da Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin kırkıncı yılı yaşanıyor. PKK’nin otuz dördüncü kuruluş yıldönümü her alanda coşkuyla kutlanıyor. Kutlamalara yaşanan topyekûn direniş seferberliği damgasını vuruyor. Önderlik direniyor, halk direniyor, tutsaklar direniyor, demokratik siyaset direniyor, gerilla direniyor. “Önder Abdullah Öcalan’a Özgürlük ve Kürdistan’a Statü” direnişinin otuz beşinci parti yılında da seferberlik düzeyinde devam edeceği anlaşılıyor.

PKK’nin otuz dördüncü yıl direnişinin en ilgi çeken yönünün Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın duruşu olduğunu şimdi herkes daha iyi anlıyor. Gerektiğinde geri çekilip adeta kendini kaybettirmek, siyasal mücadelede pek sık görülen bir tarz olmuyor. Bir daha geri dönmeme riskini içinde taşıyor çünkü. Önder Abdullah Öcalan otuz dördüncü yılda işte böyle çok riskli bir siyasal mücadele tarzını uygulamış bulunuyor. Sonuçta kazananın Kürt Halk Önderi olduğunu şimdi herkes kabul ediyor. Otuz dördüncü yılın riskli mücadelesini Önder Abdullah Öcalan kazanmış bulunuyor.

PKK’nin otuz dördüncü yıl mücadelesine gerilla direnişinin damga vurmuş olduğunu herkes açıkça görüyor. Birçok çevrenin aksini düşünmesine ve “Silahlı mücadele dönemi geçti” demesine rağmen, 2012 yılındaki gerilla direnişinin PKK’yi Kürdistan ve Ortadoğu’nun en etkili siyasal aktörü haline getirdiğini şimdi herkes kabul ediyor. Tabi bu sonuç kolay ve bedelsiz elde edilmemiştir. Tüm bu özgürlükçü kazanımların yaratıcısı sayıları yüzleri bulan kahraman şehitlerdir. Kürdistan Özgürlük Hareketi ve halkı en büyük ve zorlu mücadele yıllarından birini yaşamıştır.

PKK’nin otuz dördüncü yıldönümüne damgasını vuran ise zindanlardaki özgürlük tutsaklarının yeni bir ideolojik zafer kazanan açlık grevi direnişleri ve bu direnişlerde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın oynadığı rol olmaktadır. Şimdi herkes bu büyük sonucu ve ortaya çıkan yeni durumu tartışmakta ve anlamaya çalışmaktadır.

AKP faşizmi tarafından zindanlara doldurulmuş olan Kürt tutsakların 12 Eylül günü başlatıp atmış sekiz gün sürdürdükleri açlık grevi direnişi, kelimenin tam anlamıyla mevcut gidişata etkili bir müdahale olmuştur. Arkasına gerilla ve halk direnişinin yarattığı büyük birikimi alan son zindan direnişi, AKP faşizminin maskesini iyice düşürerek Kürt halkının özgürlük taleplerini dost-düşman herkese duyurmuştur. Son derece haklı ve meşru zeminde geliştiği için de, bir avuç faşist-soykırımcı dışında hiç kimse tarafından reddedilememiştir.

1980’den beri PKK’li tutsakların geliştirdiği üçüncü büyük zindan direniş dalgası olan bu son direniş de, önceki ikisi gibi tam bir zafer kazanmıştır. “Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ve Kürdistan’ın Özgürlüğü için son nefese kadar direneceği” bir kez daha herkese gösterilmiştir. Kürt direnişinin temel karakteri olan bu irade ve kararlılığın ortaya konabilmesi, zindan direnişinin büyük zaferini ifade etmektedir. Bu temelde “Önder Abdullah Öcalan’ın ve Kürdistan’ın Özgürlüğü” artık garantiye bağlanmış olmaktadır. Gerisi kazanılmış ideolojik zafer temelinde gereken siyasal ve askeri başarıları elde etmek olacaktır.

Zindanlardaki açlık grevi direnişinin sona erdirilmesinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın oynadığı rol, herkes için çok önemli bir siyaset dersi olması yanında, Kürt halkının özgürlük iradesinin ortaya konulması bakımından da çok büyük bir anlam ifade etmiştir. Kürt halkının ondört yıldır söylediği “Barışın elçisi İmralı’da” sözünün boş olmadığı bir kez daha görülmüştür. PKK ve Önder Apo üzerine psikolojik savaş güçleri tarafından geliştirilen bütün spekülasyonlar boşa çıkmıştır. Önder Abdullah Öcalan, PKK ve halk olarak Kürt tarafının tam bir birlik ve bütünlük içinde olduğu herkese gösterilmiştir.

Artık hiç kimse Kürtlerin birliği üzerine spekülasyon yapamaz. “Kürtler ne istiyor belli değil”, “Muhatap belli değil” vesaire diyemez. Bu anlamda Kürt tarafı bir kez daha süreci netleştirmiş, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünün imkânlarını yaratmıştır. Ama bunun Türkiye tarafından ne kadar değerlendirileceği pek belli değildir. AKP yönetimi “Silahı bırakıp üçüncü ülkelere gitsinler” gibi bildik ve anlamsız sözleri tekrarlamaktan öteye gidememektedir. Hükümet dışı bir demokratik iradenin sürece el koyması gibi bir gelişmede pek ortada gözükmemektedir.

Dolaysıyla PKK’nin otuz beşinci yılının da çok yönlü ve kapsamlı bir mücadele yılı olacağı daha şimdiden anlaşılmaktadır. Bu nedenle hiç kimse yanlış hesap yapmamalıdır. Özellikle Kürtler psikolojik savaşın yalanlarına aldanmamalı, mücadeleci konumdan geriye asla düşmemelidir. Hatta topyekûn direnişi seferberlik düzeyinde yürütülen bir mücadele haline getirmeyi bilmelidir.

Otuz beşinci PKK yılı, içinde ciddi çözüm imkânları taşımakla birlikte, büyük tehlikeleri de taşımaktadır. Bu tehlike özellikle Türkiye açısından ciddidir. Suriye savaşının derinleşme ve yayılma olasılığı gittikçe güçlenmektedir. Son İsrail-Filistin çatışması bunu göstermektedir. Irak’taki gerginlik buna bağlı gelişmektedir. Eğer Suriye’ye dış müdahale olur ve savaş derinleşirse, bunun Irak, İran ve Türkiye’yi içine alan bir bölgesel savaş haline geleceği tartışmasızdır. Kuşkusuz böyle bir savaşın merkezinde de Kürdistan yer alacaktır.

Bütün bunlar ne anlama geliyor? Birincisi, savaş herkesi yakacak. İkincisi, Kürt sorunuyla herkes daha fazla oynayacak. Peki böyle bir durumda Kürt sorununu çözememiş, Kürtlerle savaşan Türkiye ne yapacak? Belliki başta yönetenler olmak üzere Türkiye’de yaşayan herkesin aklını başına toplaması lazım. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi, “Sıra bize de gelecek” diye bağırmanın hiçbir faydası olmaz. Elbette değişmeyen, statükocu, diktatöryal güçlere tek tek sıra gelecek ve hepsi de devrilecek.

Durum Kürtler açısından da pek parlak değil. Kürdistan’ın Kuzey ve Batı parçasında savaş var. Güney parçasında da eli kulağında. Doğu Kürdistan zaten ince bir çizgide duruyor. Yani dört parça da savaş içinde. Hiçbir parça sorunu çözememiş ve gelecek güvencesine sahip değil. Peki bir bölgesel savaşta bu Kürt duruşu ne kadar etkili olabilir? Fazla etkili olamayacağı, hatta tehlikeleri bile bertaraf edemeyeceği açık. Bazı gelişmeler olsa da, parçalarda ve genelde “Kürt demokratik birliği” yaratılabilmiş değil. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK, Kürdistan Ulusal Kongresinin toplanması için o kadar çaba harcadı. Hepsi de işte bugünleri güçlü karşılamak içindi. Fakat başta Güney Kürdistan Yönetimi olmak üzere bazı çevreler bunu engelledi. Şimdi herkesin bunu görüp engelleri aşar konuma gelmesi gerekiyor.

Halâ zaman tamamen bitmiş değil. Kürdistan Ulusal Kongresi toplanabilir. Kürdistan için ortak bir strateji, her parçaya göre bir tutum belirlenebilir. Kürt silahlı güçlerinin tümü ortak bir komutanlıkta birleştirilebilir. Böylece yaratılan Kürt birliği, Kürtleri sürece güçlü ve etkin katılır hale getirir. Bu da her cephede başarılı olmanın önünü açar ve sonuç yaratır.

Otuz beşinci PKK yılına böyle yaklaşılırsa başarılı olunur ve tehlikeler aşılır. Yoksa tehlike büyük ve ciddidir. Tüm Kürt güçlerini bu bilinçle sürece olumlu yaklaşmaya davet ediyor, özgürlük mücadelesi şehitlerimizin anılarının otuz beşinci yılın tarihi zaferinde yaşanmasını diliyorum!..

Selahattin ERDEM

Yeni Özgürpolitika