Günümüz Ortadoğu’da ki kaotik ortamda dünyanın irili ufaklı tüm güç ve tarafları olumlu olumsuz görünür adımlar attı, atmaya devam ediyor. Ne ilginçtir Rusya devletinin görülen, kamuoyuna yansıyan bir tavrı, adımı görünmüyor. Atıyor da biz mi göremiyoruz? Ya da görünmesini mi istemiyor? Belki de kültürü olan Matruşka bebekleri gibi, görünen bir yüzü, bir kalıbı ama iç içe geçmiş bebekler serisi sadece sahne lehine olduğun da kabuk kaldırılmaya karar verilir ve kaldırdığın kabuğun altından yeni bir bebek çıkar.
Rusya devletinin gerek Suriye’de gerek genel bölgede son bir yılda yaşananlara karşı tavrı incelenmeye değerdir. Tabi bu inceleme sadece güncelde takınılan tavır ve sonuçlar üzerinden yapılırsa yetersiz kalacaktır. Özellikle son yüz yılda Ortadoğu ve Kürdistan’a gerek Sovyetler Birliğinin ve devamı olan Bağımsız Devletler Topluluğu’nun(özelde Rusya devleti) yaklaşımlarını iyi analiz etmek gerekir. Bu temelde Rus-Devletinin Kürt halkına yönelik yaklaşımlarına bakacak olursak;
Sovyetlerin bir siyasal ve ideolojik güç olarak 1917 Ekim devrimiyle tarih sahnesine çıkarken Ortadoğu’da Osmanlı imparatorluğu dağılmayla yüz yüze kalmış, İttihat Terraki devamı Kemalist hareket öncülüğünde ulusal mücadele biçimlenmiştir. Ermeni halkı İttihat Terraki öncülüğünde geliştirilen soykırımla Anadolu ve Mezopotamya’dan çıkıp Kafkasya’ya sıkışmak, sığınmak zorunda kalmıştır. Bu katliama ne çarlık Rejimi ne de Sovyet sistemi yeterince tepki göstermemiş ve hatta Sovyet sistemi Kemalistlerle stratejik ilişkiler geliştirerek, T C’ nin yeniden inşasında belirleyici rol oynamıştır. Sovyet yönetimi uluslararası konferanslarda, diplomaside Türk tarafının tezlerini desteklemiş ve bir bütün ülke içinde sanayi, yol yapımları vb. birçok noktada TC’nin inşasında maddi ve manevi yardımda bulunmuştur.
1920’lerde başlayan TC’nin tekçi ulus-devlet projesi ekseninde gelişen Kürdistan’ı istila, Türkleştirme saldırılarına karşı Kürt halkının direnme savaşımına karşı kayıtsız kalmıştır. Bununla sınırlı kalmayıp Kürt halkının direnişlerini; Kemalistlerin belirttiği “modernizme karşı gerici, eşkıya, çapulcu vb.” tezlerini gerek sosyalist kamuoyunda ve gerekse dünyada propagandacısı olarak Kürtlere karşı önyargılar oluşturmada olumsuz rol oynadılar. Bu algıdan dolayı dünya sol- sosyalist hareketleri Kürt halkının tüm direnme savaşımlarına mesafeli yaklaşmıştır. Uzak durdular. Buna bağlı gerek Mahmud Berzenci ve gerekse Seyid Rıza’nın tüm yardım çağrı mektuplarını diplomasinin karanlık istihbarat odalarında cevapsız bıraktılar.
Mahabat Cumhuriyet deneyiminde bekli de Kürt halkının bugünkü “parçacı” siyasi eğilimlerinin geliştirilmesinde en önemli faktör Sovyetlerin yaklaşımından kaynağını almaktadır. Çünkü Mahabat’ta Komala Jiyanawa örgütünün çizgisi Kürdistan’a bütünlüklü bakıp, Lozan’da ki çizilen parçalanmış sınırları tanımayan ve ortak mücadeleyi savunan bir çizgidedir. Ama Sovyetler Birliği Qazi Muhammed’e “İKDP’yi kurması ve sadece kendi parçalarına hitap edecek program oluşturmasını ve Komala Jiyanewa’daki radikal unsurlardan kurtarmasını” salık verirler. Bundan sonrası biliniyor, bu parçacı çizgi halada Kürt halkının önünde en önemli engeldir.
Kızıl Kürdistan’ı TC ile yapılan anlaşmalar üzerine dağıtarak Azerliği kabul dedenleri Azerbaycan Cumhuriyetinde, etmeyen Kürt kitlelerini( suni- Müslüman) Orta-Asya Türki Cumhuriyetlere sürgün etmişti. Ezidi Kürtleri de Gürcistan ve Ermenistan’da ikameye tabi tutmuştu.
Sovyetler dağıldı, Sovyetlerdeki irili ufaklı tüm enişteler, halklar birçok hak elde ettiler ama Kürtlere bu zemin verilmedi, dağılma daha da derinleşti, bir buçuk milyon Kürt kitlesi Kafkasya’dan, Orta Asya’ya, Balkanlardan tüm Rusya’ya parçalı, dağınık bir halde asimile olmayla, toplumsal dokularını dil- kültürlerini yitirmeyle yüz yüze kalmışlardır. Birçoğu da asimile olmuş durumda. Örneğin; Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Celali aşiretinden olması, bağlantılı olarak bugün itibariyle Azerbaycan’da bilinen beş yüz binden fazla Kürt kitlesi kendi dilini bilmiyor.
Sovyetler dağıldı. Matruşka bebeğinden 1999’da Önder Apo’ yu yakalatmada mavi akım projesi çıktı. En son 2012’de 60 yaşında, hasta bir Kürt siyasetçi( hiçbir askeri eyleme katılmadığı bilinen) Rusya devleti tarafından Çeçen militanları karşılığında TC’ye teslim edildi. Uluslararası hukukta “savaşamayacak konumda olanlara karşı dokunulmaması “ kararına karşılık bu çıkarlar temelinde bir kez daha Kürtlere reva görüldü.
Şimdi, bu süreçte, her yerin yangın yerine döndüğü, Ortadoğu’da taşların yerinden oynadığı bu süreçte Rusya’nın Matruşka bebeklerine dikkat etmek gerekir. Batı karşısında son dönemlerde TC ile Rusya’nın doğalgaz anlaşmaları, TC’ nin Ukrayna konusunda sessizliği- tavırsızlığı ve buna karşı Tüm dünyanın DAİŞ konusunda TC’yi işbirliğinden dolayı işlemesine karşın Rusya dan tek bir açıklamanın gelmemesi düşündürücüdür. Yine İran’la, Esad rejimi ile ve Davutoğlu ile son diyalogları hayra alamet değildir. Biz Kürtler konusunda hiç değildir.
Sonuç olarak Rojava devrimi Kürt halkı ve dünya halkları açısından çok önemli değerler yaratı. Hitler faşizmine karşı direnen Rus kızları Tanyaların mirasını şimdi Kobane de Arînler devir almıştır. Rus devlet geleneği de Çarlığı ve Stalin’in devlet pragmatiğini temsil ediyorlar. Bunun için olacak ki; onlar için devletlerde dostluk olmaz, çıkarları esastır. Ama bilmeliler ki, Kürt halkını satmaları karşılığında ne petrolerinin, nede hiçbir çıkarlarının garantisi olmayacaktır. Çünkü Kürtler ve Ortadoğu halkları artık Matruşka bebeklerine yer vermeyecek yetkinliktedir.
Medet Serhad