HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

samimiyetsiz erdoganİlk bakışta bile insanın içinde tepki ve öfke uyandırmayı sağlayan bir kavram. İtici, nefret uyandırıcı özelliklere sahip. Samimiyet insan ve toplum yaşamında ne kadar çekici ve birleştirici bir öneme sahipse, samimiyetsizlik de o kadar uzaklaştırıcı ve parçalayıcı karakter arzediyor. Dolayısıyla yaşamda herkes samimi olmak veya samimiyetlerle karşılaşmak isterken, aynı oranda samimiyetsizlikten de kaçıyor.

Samimiyet ya da tersi olarak samimiyetsizlik son günlerde Türkiye siyasetinin kilit kavramı haline gelmiş durumda. Neredeyse herkes birbirinin samimiyetini test ediyor ve karşıtını ucuz yoldan samimiyetsizlikle suçluyor. Toplum yaşamında değerli bir kavram olduğu için, iktidarcı siyasetin de ucuz suçlama aracına dönüşüyor.

Eskiden bu kavram iktidarcı siyasetin kendi içinde toplumu kandırma ve rakibi kolay mat etme aracı olarak kullanılırdı. AKP, CHP, MHP arasında sık sık atışma aracı olurdu. Şimdi demokratik güçler de bu durumun içine çekilmeye çalışılıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, TV ekranlarından, yani milletin gözüne baka baka PKK’yi “Samimiyetsiz olmak”la suçluyor. Oslo ve İmralı görüşmelerinin “İletişimdeki samimiyetsizlik” nedeniyle kesildiğini söylüyor. Buna karşılık BDP yöneticileri, AKP’yi, “Eğer samimi ise” ortak çalışmaya çağırıyor. Siyasi güçler birbirini samimiyet üzerinden test ediyor.

Samimiyet, insan ve toplum yaşamının çok önemli ve vazgeçilmez bir kavramı. Doğruluğu, dürüstlüğü, sözüne güvenilirliği, onurluluğu temsil ediyor. Toplumu var eden temel kavramlardan biri oluyor. Temel bir politik ve ahlâki toplum karakteri olarak işlev görüyor. Bu bakımdan demokrasi ile de ilişkili. Demokratik toplum ve demokratik siyaseti var eden temel karakterlerden biri.

Bu açıdan toplum ve demokratik siyasetin iç yaşamında samimiyeti ve samimiyetsizliği kullanması doğal. İç dokusunu samimiyet üzerine kurarken, buna aykırı davranışları da “Samimiyetsizlik” olarak suçlaması anlaşılır. Fakat tepeden tırnağa çıplak çıkarın buz gibi yüzünü yansıtan iktidarcı siyasetin samimiyet kavramına sarılması ve karşıtlarını samimiyetsizlikle suçlaması anlaşılmazdır. Hele hele sonuna kadar faydacı ve pragmatist olan, her şeyi kendi çıkarına göre ayarlayan AKP’nin şimdi “Samimiyet” kavramına sarılması ve içine düştüğü çıkmazdan bu kavrama tutunarak çıkmaya çalışması hiç anlaşılmazdır. Tümüyle toplumu kandırmaya dönük ucuz bir suçlama olduğu hemen sırıtmaktadır.

Öncelikle şunu netleştirmek gerekiyor: Oslo ve İmralı görüşmelerini sonlandıran samimiyetsizlik midir? İkinci olarak buna şunu eklemek gerekiyor: Eğer böyle ise, o zaman samimiyetsiz olan kimdir?

Yukarda netçe belirttim: Samimiyet ve samimiyetsizlik insan ve toplum yaşamı ve varoluşu açısından çok önemli bir kavram. Demokratik toplum ve demokratik siyaset bunun üzerinde şekilleniyor. Fakat her şeyi çıkar olan, sömürü ve soyguna dayanan iktidarcı siyasetin, temel bir ahlâki toplum kavramı olan samimiyet üzerinde var olamayacağı açık. Samimiyetin içeriği ile iktidarcı siyasetin karakteri birbirine tamamıyla karşıt.

Bu nedenle bir arada var olamazlar. İktidarcı siyaset, doğası gereği, samimiyete değil, samimiyetsizliğe dayanır. Daha doğrusu, burada bu tür kavramlara yer yoktur. Burada çıkarcılık, sömürü, soygun, işbitirme, dolayısıyla yalan, aldatma, demagoji vardır ve bunlar birer marifettir. İktidarcı siyaset, en hafifinden bir ticarettir. Yani “Ver gülüm, al gülüm” sistemi. Gerçekte ise yalan ve hileye dayalı sömürü ve soygun esastır.

Onun için iktidarcı siyasette işler samimiyet üzerinden yapılmaz, ilişkiler samimiyet üzerinden kurulmaz. En kısa deyimle, karşılıklı çıkar ve her türlü güç üzerinden kurulur. Gücü olan istediğini yapar ve yaptırır. Gücü olmayan da buna boyun eğer. Yok eğer karşılıklı güçler varsa, o zaman da “Ver gülüm, al gülüm” olur. Yani taraflar biraz vererek biraz da almaya çalışır. Siyaset yapmak ya da müzakere denen şey bunu ifade ediyor. Burada da duyarlı ve sıkı davranmak marifet sayılıyor.

Şimdi Kürt sorunu gibi TC Devletinin inkâr ve imha siyaseti uyguladığı, yani sömürgeci ve soykırımcı olduğu bir olay da işler samimiyet üzerinden yürüyebilir mi? Belliki hayır! Samimiyet demokratik kişiliğin ve demokratik siyasetin bir karakteridir. Her şeyin faşist-sömürgeci çıplak zorla yürütüldüğü bir yerde bunların esamesi bile okunmaz. Burda her şey karşılıklı pazarlıkla yürüyebilir ancak. O da Kürtler pazarlık yapacak güce sahip olursa mümkün olur.

Geçmişi hatırlarsak, Oslo ve İmralı görüşmelerinin sonuna doğru ve görüşmeler kesildikten sonra PKK sözcülerinin sık sık “Güven” ve “Samimiyet” sözcüklerini kullandıklarını görürüz. Örneğin, PKK ateşkesleri uzatırken bazen “Güven verici adımlar atılmasını” bir şart olarak ileri sürüyordu. Basında yayınlanan belgelere göre, Oslo’da da en çok tartışılan konulardan biri “Güven sorunu” olmuş. Özellikle Kürt tarafının güvensizliği gündeme gelmiş. Görüşmeler kesilip çatışmalar başladığında da PKK tarafı, bu durumun nedeni olarak “AKP’nin hile, oyun, oyalama ve aldatma tutumu”nu, yani samimiyetsizliğini göstermiş.

PKK’nin güven ve samimiyetten söz etmesi anlaşılırdır. Çünkü bunlara dayalı siyaset yapıyor. Kendisi bunlara dayandığı için, herkesi de bunlara dayanıyor sanıyor. PKK’nin bu çocukça yaklaşımları, iktidarcı siyasetin buz gibi çıkar ilişkilerini kavramayışı, o zaman bazı çevrelerce biraz da alaya alınarak eleştirilmişti. “PKK gerçeklerden uzak” demişti. PKK’nin “Güven ve samimiyet” konusunu gündeme getirmesi anlamsız ve değersiz bulunmuştu.

Şimdi AKP yöneticileri “Samimiyetten” söz ediyor. PKK’yi “Samimiyetsizlikle” suçluyor. Görüşmelerin “Samimiyet eksikliğinden kesildiğini” söylüyor. PKK’nin geçmişte AKP için söylediklerini, şimdi AKP’liler PKK için söylüyor. Neden acaba? Başta PKK’nin sözlerini hiç duymayan AKP, ne oldu ki şimdi kendisi aynı sözleri söylüyor? Her şeyden önce bunu anlamak gerekiyor.

Oslo ve İmralı görüşmeleri kesildikten sonraki gelişmeler işte bu kadar önemli değişiklikler ortaya çıkarmış bulunuyor. Yani AKP’yi, görüşmeler kesilmesin diye çabalayan PKK’nin durumuna getirmiş oluyor. Peki bunu ne sağladı? Belliki bir yılı aşkın süredir gelişen direniş! Kürt halkının Önderliği, demokratik siyaseti ve gerillasıyla yürüttüğü ölüm-kalım direnişi! Bu direnişin ortaya çıkardığı güç! Derler ya, çelik çeliği sökermiş. AKP’nin taptığı ve her şeyini bağladığı güç, kendisine karşı olarak Kürtler tarafından ortaya çıkarılınca AKP işte bu noktaya geldi. Bunu iyi anlamak lazım.

Diğer yandan AKP’nin demagojik karakterini bilmek ve aldanmamak lazım. Oslo ve İmralı görüşmelerini AKP kesti. Zaten bunu kelimeler arasında Tayyip Erdoğan da söylüyor. Hem de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK’nin büyük çabalarına rağmen. İnanmayanlar için belirtelim, belgeler ortada. İmralı’da yürütülen görüşmeler sonucunda hazırlanan “Protokollar”ı artık herkes biliyor. Bunları PKK kabul etti, ama AKP etmedi. 12 Haziran seçimi ardından PKK’yi şiddetle yok edebileceğini sandı.

Şimdi sonuçlar ortada: PKK’yi yok etmeyi hedefleyen AKP, şimdi kendisi çıkmaz ve çözümsüzlük içine düşmüş durumda. Bunun sonucudur ki, yeniden “Görüşme olabileceği”nden söz ediyor. Önce de samimiyetsizdi, şimdi de samimiyetsizlik yapıyor. İçine düştüğü zor durumdan, bu yolla kendini çıkarmaya çalışıyor.

Fakat Kürt halkı artık çok bilinçli ve örgütlü. AKP’nin demagojileri ve samimiyetsiz, ikiyüzlü tutumları karşısında da kendisini eğitti. O nedenle Kürtleri aldatmak artık çok zor. Eğer yeniden buna yöneliyorsa, AKP bu gerçeği iyi görsün. Kürtler AKP oyunlarını bozmaya devam edecek!..

Selahattin ERDEM