HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Bazı yanlış kullanılan kavramları düzeltelim. Kim ne isterse, kim nereye isterse silahının yada topunun ağzını tutarak salvo atışları yapamaz. Boşuna Hz. Ali dememiş; “söz senin içindeyse senin kölendir, söz ağzından dışarıya çıkmışsa sen onun kölesisin.” Öyle her söz söylenmez, bireyin ağzından çıkan söz bireyi fazladan bağlar.

Son zamanlarda sahte İslamcı siyasiler ve onların yandaş basıncıları yeni bir şey icat ettiler; Türk ordusunu biz eleştiriyoruz da neden siz-yani Kürt sivil toplum örgütleri, Kürt siyasetçileri-PKK’yi eleştirmiyorsunuz? Kendilerince faşist Türk ordusunu, Kürt özgürlük savaşçılarıyla aynı kefeye koyuyorlar. Güya PKK ve onun gerillası, Kürdistan’da sivil toplum örgütlenmenin, Kürdistan’da demokratikleşmenin ve de Kürdistan’da gelişmenin önünü “alıyormuş.”

Bu; yeni kurnazlıklarla, hilelerle, yalanlarla, duygu sömürüleriyle ve de kimine özel fırsatlar ve şanslar açmalarla, özenle geliştirilmeye çalışılıyor. Önceleri Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin gelişimiyle Kürdistan’da silinen ve ortadan kaybolan ve bu bağlamda PKK’ye tepkilenen onlarca bireye vaatler verme temelinde yanlarına alarak, Özgürlük Hareketi’ne saldırtmaya başladılar. Sonraları Kürdistan’da geçmişten bugüne işbirliği yapan sayılı Kürt ailelerini yanlarına çekerek-özel imkânlar sunulmasından söz bile açmıyoruz-Özgürlük Hareketi’ne karşı çıkardılar. Daha sonraları az çok Kürt siyasi sahnesinde yer alan-etkilileri ne kadar vardır ya da yoktur tartışmasına girmeden- Özgürlük Hareketi’ne karşı konuşturtmaya başladılar. Yoksa Kemal Burkay gibilerini, Şemdin Sakık gibilerini nasıl ele alacağız, nereye oturtacağız?

Bunlar yetti mi? Elbette hayır! Bu kez sıra, geçmişten beri onurlu duruşları olan Kürt şahsiyetlerine el attılar. Bir Ahmet Kaya’ya, bir Yılmaz Güney’e, hatta Ahmede Xani’ye kadar uzandılar. Şivan Perwer’e özel selamlar göndererek bu kirli oyunlarına çekmeye çalıştılar. Düşünün bir Ahmet Kaya ki, “sosyalizm” diyordu, bir Yılmaz Güney ki, “Kürdistan’daki sorunun sadece ve sadece gerillayla çözülebileceği”ni yıllar önce söylemişti. Buna rağmen el attılar.

Bunlar yetti mi? Yine hayır! Bu kez sıra Kürt Özgürlük Hareketine yakın duran, toplum nezdinde belli yerleri olan, onurlu, saygın kişilere yöneldiler. Önce yanlarına almak istediler olmayınca saldırdılar. Ahmet Türk’e atılan yumruğu ya da Osman Baydemir’e karşı yapılan o kadar yıpratma kampanyasını nasıl başka yorumlayacağız?

Bu kirli oyunlar elbette durmadı ve öyle görülüyor ki, bu kez sıra sivil toplum örgütlerine geldi ve bu sefer bunlara el atmaya başladılar. Yine öyle görülüyor ki, kimisini etkilemek için özel çaba sarf ediyorlar. Ve kimisini ara yerde durmalara kadar götürebiliyorlarsa demek ki etkiliyorlar da. İşte argümanları; “PKK ve gerillası sivil toplum örgütlerinin gelişimi önünde ‘engel’ oluşturuyor.”

Şimdi biraz tarihe inelim. Kürdistan’daki o meşhur ağaların, sahte şeyhlerin, aşiret reislerin, tek ama tek söz sahibi olduğu ortamlarda, PKK tüm tehlikeleri göze alarak öne bir adım atarak çıkmadı mı? Tekçi zihniyete karşı direnen yoldaşlarımızı patoslara atıp parçalayan vahşi işbirlikçilere karşı savaşan PKK değimliydi? Yukarıda Allah, yerde bilinen o üçlü varken, PKK, bunları gerileterek halkı, toplumu öne çıkarmadı mı? Kürt toplumunda söz sahibi olmayan kadını bugün erkekten daha etkili pozisyona getiren, düşünce ve yaşam pratiğiyle Kürt kadının ayaklandırmadı mı? Kürt gencini, yaşlısını, anasını hatta çocuğunu kendine güvenir kılmadı mı? Kürdistan’da yaprak kıpırdamazken bugün her yerde hem de her konuya dönük ısrarla sivil toplum örgütlenmesini inşa etmek için uğraşan, bunun önünü açan, düşünce sistemi ve örgütleme modelini geliştiren kimlerdir? Ve tabii ki sivil toplum örgütlerini özenle koruyan güç kimin gücüdür?

Soruları böyle sıralamak mümkündür. Özcesi Kürdistan’da sivil toplumunu ısrarla, özenle geliştiren bir Özgürlük Hareketi’ne ‘sivil toplum hareketinin önünü alıyor’ safsatasıyla yönelmek, ona yakın duranların kafasını karıştırarak kendi yanına çekme gayreti içerisinde olmak, tek kelimeyle ayıptır, sahtekarlıktır.

Sahtekarları anlıyoruz. Ne de olsa ar perdeleri yoktur. Peki, bir dönem sözde Özgürlük Hareketi’ne yakın durmuş-nedenleri ne olursa şimdilerde uzak durmakta olanların-asılsız iftiralarda bulunmalarını garipsiyoruz, ayıplıyoruz. Bu sahte İslamcıların uğursuz oyunlarına gelmiş olsalar da, hızla bu sahte oyunlara alet olmaktan kendilerini alıkoymaları gerektiğine inanıyoruz ve bu uğursuz rolü terk etmelerini bekliyoruz. Doğru yurtsever olmanın, aydın olmanın yolunun Kürdistan’da demokratikleşmeyi tüm gücüyle yaratmak isteyen Özgürlük Cephesi’ne katılmaktan geçtiğini bilelim.

Yiğidi öldürelim, ama hakkını yemeyelim!

Kasım Engin