HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

albert memmiSömürgeciliği yüreğimizden ve beynimizden söküp atmamız gerektiğini söylerken, hemen şimdiden devasa bir mücadele 30 yıldır kıran kırana yürütülmüşken, halen hangi sömürgecilerin bizlere ektiği özelliklerden bahsedebiliriz ki diye sorulabilir, haklı olarak?

Sömürgeciliğe karşı gerçektende 30 yıldır silahlı olmak üzere toplam 40 yıldan fazladır dişe diş bir mücadele tüm cephelerden yürütülmüş ve halende yürütülmektedir. Lakin sömürgeciliğin beyinleri felç eden, işlemez kılan, kendisi olmaktan uzaklaştıran, yabancılaştıran, kendisi olmaktan çıkarak sömürge kişiliği oluşturma politikalarına maruz kalan bir gerçekliğin etkileri halen birçok insanda gözle görülür bir şekilde sıratmaktadır. Değişimler ve dönüşümler kuşkusuz çok büyük olmuştur. Kürt halkı, Kürdistan'i halklarla büyük bir dönüşümü yaşaması muhakkaktır; lakin Kürdistan’da herkesin böyle olduğu ya da aynı benzer güçlü dönüşümü yaşadığı tartışmalıktır. Yine dönüşmüş olanların ne kadar sömürgeciliği yüreklerinden ve beyinlerinden söküp attıkları da tartışmalıktır.

Örneğin söz konusu Kürtçe dilini ele alarak, ruhsal değişim dönüşümün ne kadar gerçekleştirildiğini en iyi bir şekilde gösterecek bir örnek dil meselesi olabilir.

Bizler: “Üstelik sömürge insanının ana dili, duyguları, düşünceleri ve rüyalarıyla ayakta kalan dili, yumuşaklığını ve merakını ifade ettiği o dil, yani en büyük duygusal etkiyi yapan dil, aslında en az değer verilen dildir. Ülkede ya da halkların birliğinde bir statüsü yoktur. Bir işe girmek, kendine bir yer edinmek, toplulukta ve dünyada var olmak isterse, önce efendilerinin diline boyun eğmek zorundadır. Sömürge insanı içindeki dil çatışmasında, ezilen anadil olur. Bu zayıf dili bir kenara bırakmaya, yabancıların gözünden saklamaya bizzat kendisi koyulur.

Kısacası, sömürge iki dilliliği ne bir yerli dilinin bir püristin diliyle yan yana yaşadığı (ikisi de aynı hissetme dünyasına ait) iki dillilik durumudur, ne de fazladan ama görece yeni bir alfabeden yararlanan yalın birçok-dillilik zenginliğidir: bir dilbilim dramıdır” bu söylenen gerçeğinin ne kadar farkındayız ve ne kadarını aşmışız bu dramın diye bir soruyu herkes kendisine sorabilir?

“Her sömürgeci ulus, faşist eğilim tohumunu bünyesinde taşır.”

Halbuki yıllar önce bir Fransız aydını olan Sartre sömürgecilik ve sömürgeciliğin yarattığı kişiliğe ve sonuçlarına dönük:

Ve bir halkın ölme şeklinden başka hiçbir seçeneği yoksa bir halk ezenlerinden sadece umutsuzluk hediyesi almışsa, kaybedecek neyi olur? Bir halkın şanssızlığı, onun cesareti haline gelir; sömürgeciliğin onu sonsuz reddini, sömürgeciliğin mutlak reddine çevirir.

Üstelik bu bir açıdan çifte gayrı meşruluktur. Tarihin kazaları sonucu bir toprağa gelen bir yabancı olarak, sadece kendisine bir yer yaratmayı başarmakla kalmamış, ora sakinlerinin yerini elinden almayı da başarmış, onların hakkı olanlar pahasına kendisine hayret uyandırıcı ayrıcalıklar bahşetmiştir. Bunu da, bir açıdan bu eşitsizliği gelenekle meşrulaştıran yerel yasaların gücüyle değil, var olan kuralları kaldırıp kendininkileri koyarak yapar” demiştir.

Dikkat edilirse sömürgecilik hem gelip Kürdistan’a yerleşmiş, çalmış, çırpmış, katletmiş ve ardından da ayak ayaküstüne atarak bu topraklarda yaşayan halkların dilleri ve kültürleriyle alay ederek yok etmek için elinde geleni alenen devlet politikası olarak yürütmüştür. Bu topraklarda yeşeren kültürleri asimile etmenin de ötesinde soykırıma tabi tutarak yok etmeyi tüm kurum ve kuruluşlarıyla gerçekleştirmeyi esas almıştır.

Gerçeklik buyken, halen sömürgeciliğin diline, kültürüne hayranlık duymak olsa olsa yukarıda dile gelen dramın kendisidir. Sömürgecilik tüm gücüyle adeta“Her şey kusursuz olurdu… yerliler olmasaydı,” der gibi üstelik bu toprakların orijin renklerine hakaret etmekten de bir gün geri durmamıştır. Ancak sömürge haline getirilenler ise adeta sanki bir şey yokmuş gibi yapmalarına da ise hiçbir akıl ve zihniyet alamaz. Bu da ayrı bir dram ya da trajedi…

Bu bağlamda bir nevi: “Sömürgeleştirilen belleğini yitirmeye mahkûm olmuştur adeta.”

Ne diyor filozof ya da hakikat arayışçısı:

Halbuki, “Bir halka başka hangi yolla miras bırakılır? Çocuklarına verdiği eğitimle ve dille, yeni deneyimlerle sürekli zenginleşen o harika depoyla. Gelenekler ve edinilen şeyler, alışkanlıklar ve fetihler, yapılan işler ve geçmiş kuşakların eylemleri bu şekilde miras olarak bırakılır ve tarihe kaydedilir.”

Bir zamanların 1945 yılın Fransa’sında bir seçim kampanyasında şöyle bir propaganda yapılır:

“Radyomun düğmesini çevirince Amerika’da Zencilerin linç edildiğini işitiyorum ve diyorum ki kendi kendime:

O zaman bize yalan söylemişler: Hitler ölmemiş

Radyomun düğmesini çeviriyorum ve öğreniyorum ki Yahudiler hala aşağılanıyor, hor görülüyor ve yurtlarından kovuluyorlar:

O zaman diyorum ki kendi kendime, hala bize yalan söylemişler: Hitler ölmemiş.

Radyomun düğmesini çeviriyorum ve öğreniyorum ki Afrika’da çalışma kampları kurumlaştırılıyor, yasallaştırılıyor:

O zaman diyorum ki kendi kendime, bak bize yalan söylemişler; Hitler yaşıyor.”

Peki, bizim bu “radyomun düğmesini çeviriyorum ve öğreniyorum ki” Kürdistan’da ne kadar çok Kürtlere ve Kürdistanlılara hakaret dolu sözleri, davranışları, pratikleri, uygulamaları nasıl ele alacağız?

Bu “radyomun düğmesini çeviriyorum ve öğreniyorum ki” verilerle binlerce ama binlerce örnek vererek faşizmin, Hitlerciliğin ne kadar derin olduğunu göstermemiz zor olmayacaktır. Bizler bırakalım günlük olarak saatlik ve dakikalık olarak “O zaman diyorum ki kendi kendime, bak bize yalan söylemişler; Hitler yaşıyor” örneklerini sunabiliriz. Çünkü gerçekten Kürdistan’da ve Türkiye’de Kürtlere ve bu topraklarda yaşayan nice halklara çok mu ama çok fazla sömürgecilerin inkar ve imhayı esas alan uygulamaları söz konusudur.

Örneğin:Sömürgeci boyun eğdirmek ve sömürmek için sömürge insanını tarihsel ve toplumsal, kültürel ve teknik akımdan dışarıya itti. Sömürge insanının kültürünün, toplumunun ve teknolojisinin ciddi bir zarar gördüğü gerçektir ve sağlaması yapılabilir.” Gerçeklik buyken hangi kardeşlikten söz açılabilir peki? Hangi birliktelik ve beraberlikten bahsedilebilir peki?

Özcesi sömürgecilik kültürü tüm gücüyle kendisini tüm toplumsal gerçeklere dayatırken buna karşı toplumlarında tüm güçleriyle özelde kendi yerellerinde güçlü karşı koyuşlarıyla bu sömürgeciliğin zihniyet yapısı ve uygulamaları ortadan kalka bilir. Yine kendi kültürel değerlerini çok güçlü sahiplenme ve yaşatmayla sömürgeciliğin kültürü geriletilebilir.

Not: isimlendirilmemiş olan tırnaklar Albert Memmi’nin –“Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi,” kitabından alınmıştır.

Kasım Engin