HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Mücadele tarihimizde siyasal sürecin bu denli kapsamlı değerlendirilmesi son geçen birkaç aylık zaman diliminde yoğunca yapılmıştır. Hiç şüphe yoktur ki bu Ortadoğu’da olup bitenlerle birebir bağlı bir durumdur.

Ortadoğu devrim süreçlerini yaşıyor. Buna kimisi Ortadoğu baharı diyor. Yaklaşık yüz yıl önce uluslar arası güçlerin eliyle Ortadoğu’da oluşturulan statüko ve biçimlendirme giderek sarsılıyor ve bu beraberinde yeniden bir biçimlendirmeyi ve dizayn etmeyi getiriyor. Bundandır ki, süreç oldukça hızlı ilerliyor. Siyaset biliminin kaos diye tanımladığı, Önderliğimizin ise kaos aralığı diye formüle ettiği durum tam da Ortadoğu için geçerli olan tespit oluyor. Kaos ya da kaos aralıkları karakterleri gereği dar bir zaman sürecinde büyük alt üst oluşların hızla gerçekleştiği süreçleri ifade eder. İşte bu karakterinden dolayı tarih bir nevi sıkıştırılmış ve yoğunlaştırılmış bir halde hızla kendi hükmünü icra etmeye başlamış durumdadır. Bu nazik, kırılgan ve hızlı yaşanan tarihe devrim anları demek çokta yanlış değildir.

Nitekim Önderliğimiz birkaç yıldır Ortadoğu’da olup bitenleri devrim yılları diye tanımlıyor. Devrim yıllarında yapılması gereken; olağanüstü bir çalışma, çaba, örgütlülük ve iradeyle tarihin akışına yön vermek için yüklenmektir.

Ortadoğu baharı birçok gücü yeniden hareketlendirmiştir. Özelde yüz yıl önce kendilerince Sünni sınırlarla param parça ettikleri Ortadoğu’yu dizayn etmişlerdi. Şimdi ise yüz yıl sonra halklar örgütlü olmasalar da kendi kaderlerini ellerine almaya çalışıyorlar. Ve bunun için görkemli bir ayaklanış söz konusudur. Bunu yadırgamak çok anlamlı bir politik tutum elbette olamaz. Yadırganacak olan böylesine tarihi bir anda halkların yanında, halklarla uluslar arası güçlerin kirli oyunlarına karşı ortak bir cephe de karşı durmamak olacaktır.

Ancak yüz yıl önce egemen devletler nasıl ki böl, parçala ve yönet politikalarıyla halkları bölmüş, parçalamış ve yönetmesini bilmişlerse, şimdi yeniden özünde bir şey değiştirmeden sadece biçimsel olarak bazı değişikliklere giderek Ortadoğu’yu kendi açılarından dizayn etmeye çalışıyorlar. Uluslar arası güçler Ortadoğu’ya el atmışlardır. Ortadoğu’ya el atarlarken hiç şüphe yoktur ki bölgede kendi işbirlikçilerini de yanına alarak bu kirli oyunu tezgâhlamaya çalışmaktadırlar. Yüz yıl boyunca Ortadoğu’yu birlikte sömürdükleri kimi işbirlikçileri deşifre oldukları için artık onlara çok fazla ihtiyaç duymadan yeni işbirlikçi arayışı içerisine girmişlerdir. Ve yine bölgede kendilerine daha fazla katkı sunacak yeni, daha doğrusu daha derinlikli işbirlikçilik yapacak ajanlar aramaktan geri durmamaktadırlar. Ortadoğu’da klasik işbirlikçilerinin yanı sıra daha derinlikli bir işbirlikçi güç ise Ortadoğu halklarını bölmek için tezgahladıkları ılımlı İslam siyasetinin öncülülüğünü yapan AKP’dir. Ve onun liderliğini yapan Erdoğan’dır.

Bu yeni durumdan dolayı “sıfır sorun politikası” ile ortaya çıkan “stratejik derinlik” teorisi ya da stratejisi iflas etmiştir. Şimdiden direk Libya’ya müdahalede yerini alan bu işbirlikçi güç yakın zamanda Suriye’de benzer bir yaklaşım içerisinde olacaktır. Ve giderek aynı güç Ortadoğu’da emperyalistlerin vurucu gücü olarak, Ortadoğu’nun başka halklarına karşı kullanılacak duruma getirilecektir.

Elbette bunlar, Ortadoğu’da yaşanan alt üst oluşlarla bağlantılı olduğu kadar, Ortadoğu da yaşanan devrimci süreçle de bağlantılı gelişmelerdir. Bu Ortadoğu’da var olan tüm verili siyasetlerin aynı zamanda değişmek zorunda olmasıyla bağlantılı bir durumdur.

Nitekim işbirlikçiler kendi siyasetlerine denk bir değişim içerisine girmişlerdir. Komşularla “sıfır sorun politika”larını terk ederek, halklara karşı uluslar arası sermaye için koçbaşı olarak şimdiden kendilerini kullandırtmaya başlamışlardır. Elbette bunu yaparlarken bunun karşılığında, kendi önlerinde en büyük engel olarak gördükleri Kürt Özgürlük Hareketine karşı da sınırsız desteği almışa benziyorlar. Aksi durumda son aylarda ABD’nin, yine çeşitli Avrupa devletlerinin Kürt Özgürlük Hareketine bu denli pervasız saldırmalarını izah etmek güç olacaktır.

Özcesi yeni bir tarihi süreçle karşı karşıyayız. Bir yandan Ortadoğu’da yaşanan halkların baharı diğer yandan halkların baharını soğutmaya ve kara kış ayazıyla teslim almaya çalışan uluslar arası güçler ve onların işbirlikçileri.

Tarih böylesi anlarda en hızlı ve onurluca bir şekilde halkların lehine ya yazılacaktır ya da egemenlerin alışa geldikleri tarih yazımı devam edecektir.

Biz halkların lehine onurluca bir sayfa açmak için üzerimize düşeni yapmakla mükellef olduğumuzu unutmadan tüm gücümüzle bu tarihi ana yüklenmekle görevli olduğumuzun bilincindeyiz.

Tarihi bir momentten geçiyoruz. Tarihe ya altın harflerle halklar lehine bir not düşeceğiz ya da tarih sanki bizi hiç yaşamamış gibi unutulup gideceğiz. Yaşam ya özgür yaşanacak ya da asla yaşanmamış sayılacaktır.

Biz tarihe altın harflerle tüm insanlıkla, halklarla ve ne kadar mağdur edilmiş toplumsal kesim ve tabakalar varsa onlarla birlikte özgürlüğüne düşkün insanlar olarak yazılmak isteniyoruz.

Tarihe not düşmenin bir anı, momenti olarak 15 Temmuz şimdiden anmak çokta yanlış olmayacaktır.

İnsanlık ailesi içerisinde ya barışçıl demokratik siyasetle onurlu yerimizi alacağız ya da tarihte eşine ender rastlanılmış olan kıyamet günlerini bile aratacak bir devrimci halk savaşıyla ismimizi onurluca tarihe yazacağız.

Evet, biz tarihe not düşmek istiyoruz. Ve tarih yazılırken her gün not düşülmez. Not düşmenin momentleri vardır. Şimdi işte tarih yazmanın, tarihe not düşmenin görkemli bir momentini yaşıyoruz.

Tarihe not düşmek isteyen tüm Kürt gençlerini, halkların lehine mücadele eden sosyalistleri, haksızlık ve adaletsizliklere karşı baş koyan tüm antifaşist ve antiemperyalistleri Kürdistan dağlarına bu tarihi anı canlı yaşamaya davet ediyoruz.

Hayri Engin