HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

25nisan tarihiaciklamaKCK(Koma Civakên Kurdîstan) 25 Nisan günü Kandil’de yaptığı tarihi basın toplantısında “Gerillanın 8 Mayıs’tan itibaren Kuzey Kürdistan’dan Güney’e çekileceğini” açıkladı. Eğer süreç karşıtları tarafından provoke edilmez ve engellenmezse gerilla Medya Savunma Alanlarına çekilecek. Beklendiği gibi, çekilme gerilla kurallarına göre, belli bir plan dahilinde, örgütlü ve disiplinli olacak. Askeri ve siyasi operasyonların devamı ile halka ve gerillaya yönelik katliam saldırıları çekilmeyi durdurma nedeni sayılacak.

Böylece Kürtler çözüm sürecinin başarısı için çok tarihi bir adımı daha atmış oldular. İlk önce 2011 ve 2012 yıllarında aldıkları savaş esirlerini serbest bırakmışlardı. Ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarihi Newroz Çağrısı gündeme gelmişti. Bu çağrıya dayanarak da KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı 23 Mart’ta ateşkes ilan etmişti. Şimdi Kandil’den yapılan geri çekilme çağrısı hem bu süreci tamamlıyor, hem de PKK’nin yeni süreç karşısındaki tutarlılığını ve başarı isteğini gösteriyor.

Bu biçimde, söz konusu yeni sürecin geliştirilmesinde PKK ilk aşamada üzerine düşenleri tamamıyla yapmış oluyor. Böylece ikinci aşamanın önünü tümüyle açmış oluyor. Önemli olan geri çekilmenin başlatılması, bu iradenin gösterilmesidir. Bu yapıldıktan sonra artık arkası gelir. Yani ciddi provokasyonla karşılaşılmazsa gerilla geri çekilir. Karşılıklı gösterilecek duyarlılık da bu tür engelleme girişimleri için zemini ortadan kaldırır.

Şimdi 25 Nisan Kandil açıklamasıyla birlikte PKK üzerine düşeni yapmış oluyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü önünde savaşı engel gören ve bundan da PKK’yi sorumlu tutanlar açısından artık engel ortadan kalkmış oluyor. PKK kendini engel olmaktan çıkardığı gibi, siyasetin önünü açmış ve demokratik siyasete ciddi bir güç vermiş oluyor.

Gerçi PKK önceden de siyasetin önünde bir engel değildi. Sadece silahlı mücadele yürütmediği gibi, savaşın gündemleştirilmesi ve sürdürülmesinin de birinci sorumlusu değildi. Birinci savaş sorumlularının, sonuncusu AKP hükümeti olan özel savaş hükümetleri olduğunu herkes biliyor. Buna rağmen, sömürgeci egemenlikten yana olan birçok çevre, tarafgirliği nedeniyle, PKK’yi sorumlu tutuyordu. Şimdi geri çekilmenin ilanıyla artık bu tür görüşler de tümden aşılmıştır. Şimdi sıra “Şu çatışmalar olmasa demokratikleşme ve Kürt sorununu hemen çözeriz” diyenlere gelmiştir.

Böylelerinin az değil, sayı ve çeşitlilik bakımından çok oldukları bilinmektedir. Eğer geçmiş süreçlerde zaman zaman yaşandığı gibi ipe un sermez, tersine verdikleri söze sahip çıkar ve sözlerinin eri olurlarsa, o zaman Türkiye temel sorunlarının çözüldüğü derin bir demokratik dönüşüm sürecine girer. Sayıları çok ve kuvvetli oldukları için de bu demokratik değişim ve dönüşüm hızla gerçekleşir.

Fakat ipe un serme eğilimlerinin az olmadığı da daha şimdiden görülmektedir. Örneğin, bazı TV kanallarındaki sözde tartışmacılar, geri çekilme ilanı ardından bunun anlamını değerlendireceklerine, “Irak’a çekilen silahlı güçler ne olacak?” demeye başlamışlardır. Tabi “İlerde bunlar tehdit unsuru olmaz mı?” sorusunu da ekleyerek. Derler ya, merdî kıptî şecaat arzederken sirkatin söylermiş. Böylesi sözlerin sahipleri, PKK’nin tehdit unsuru olacağını söylerken, gelecekte de mevcut despotik ve Kürtleri inkâr eden sistemi olduğu gibi sürdürmek istediklerini ortaya koymuş olmuyorlar mı?

Belliki bu tür gevelemelere düşünce ve söz diyemeyiz. Bu tür faşist zihniyetlerin, adı özgürlükle anılan basın organlarında yer bulması üzüntü vericidir. Dolayısıyla bu süreçte dikkatli olması gereken kurumların başında medya gelmektedir. Baştan sona hile ve yalan kokan, şoven milliyetçiliği ve faşizmi içeren, başkalarını küçük görmeyi ve hakareti ifade eden sözlere böyle bir süreçte özgür medya yer vermemelidir.

Elbette bir de MHP ve CHP’nin gösterdiği tutum var. MHP’ninki faşist karakterine uygun olandır. Bir yandan AKP’yi biraz korkak görmüş. Tehdit edersem geri adım attırırım diyor. Bu temelde sabah akşam AKP’yi tehdit ediyor. Diğer yandansa, Mussolini misali çok korktuğu için çok bağırıyor. Bağırtıyla korkusunu yenmeye çalışıyor. Herhalde kendisine “Şimdiye kadar neredeydin?” sorusunu soracak kimsenin olmayacağını düşünüyor. Oysa otuz yıldır yaşanan bu savaşa en çok katılan MHP’dir. Kürdistan ve Türkiye’nin her tarafında gerilla gruplarının gezmesi, herkesten çok da MHP’nin yenilgisi anlamına gelmektedir. Derler ya, yenilen pehlivan güreşe doymaz! MHP’ninki tam da buna benziyor. Dahası, kendisini yenen pehlivan için, “Bunu üzerimden kaldırın, yoksa ben kalkarsam onu kötü yaparım” diyen güreşçiyi andırıyor.

CHP’ye gelince, Kılıçdaroğlu yönetimindeki bu partiye değil sosyal demokrat demek, liberal demek bile mümkün değil. Ona da MHP gibi faşist nitelemesi daha iyi yakışıyor. Bu zatı muhteremlere göre, böyle geri çekilme olmazmış, PKK silahı bırakıp teslim olmalıymış! Aynı şeyi MHP de söylemiyor mu? Bugünkü CHP’nin Palu-Genç-Hani, Ağrı ve Dersim katliamlarını yapan CHP’den ne farkı var? Kürdü inkâr eden ve yok etmeye çalışan zihniyet ve politika bu CHP’nin icadı değil mi?

O halde bu CHP ve MHP’den bir şey beklenemez. Onların da bu sürece katılmaları teorik açıdan iyidir, ancak pratikte gerçekleşme koşulları çok zayıftır. Onların aşılmaları, tarihin çöp sepetine atılmaları belki de en iyisidir. Fakat burada müzmin muhalif olarak süreç karşıtlıklarına verilecek en iyi cevap, “Gücünüz yetiyorsa PKK’yi siz silahsızlandırın!” olacaktır. Öyle ya, onlarca yıldır başaramadıklarını bugün iktidardan istemeleri, bunu da muhalefet yapma adına dayatmaları bir değer ifade eder mi?

Demekki aklı başında ve demokrat hiç kimse CHP ve MHP gibi olamaz. Yine gözünü demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümüne dikmek yerine, sınır dışına çıkmış PKK’lilerin ne olacağına dikenler gibi de olamaz. PKK tarihi kararı vermiş ve gerillanın sınır dışına çekilme sürecini ilân etmiştir. Artık silahın sustuğu, fikirlerin ve siyasetin konuştuğu süreç başlamıştır. O halde, böyle bir süreç için çağrı yapan ve bu durumda aktifleşeceğini söyleyen herkes harekete geçmelidir. Şimdi görev ve sorumluluk onların omuzlarındadır. Hiçbir gerekçe bu görev ve sorumluluğun başarısını örtemez.

Görülüyor ki, başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm emekçiler, azınlıklar, kesimler, bütün ezilenler ve demokrasi isteyenler tarihi bir görev ve fırsatla yüz yüzedir. PKK önlerini açmış ve kırk yıldır yarattığı birikimi hizmetlerine sunmuştur. 2013 yılı 1 Mayıs’ı öncesi ilân edilen bu durum, en büyük 1 Mayıs hediyesidir. O halde bunun hakkı 1 Mayıs Meydanlarında verilmelidir. 1 Mayıs kutlamaları Amed Newroz’unun Türkiye’ye taşırılması ve ilân edilen sürecin sahiplenilmesi olmalıdır. Ardından demokrasi konferansları ve serhildanlarla bu demokratik kurtuluş hamlesi zirveye taşınmalıdır.

PKK’nin tarihi adımı tüm Türkiye’nin demokratik devrim adımıdır. 2013 yılı bu devrimci adımın zaferine tanıklık edecektir!..

Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika