HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Uğur’umuzu vurdular önce yaşından fazla mermiyle

Ardından Ceylan’ımızı. Gezme! Uyarısı yapmadan hem de bir seher vakti aldılar.

Tüm abi ve ablaları gibi yaşamı, sokaklarda yaşadığı risklerle öğrenen ve direnişteki Diren’i sonra.

Sevdalı yüreklerin Canan’ını aldılar sevdiklerinden bir piknikte.

Umud’umuz gitti sonra biber gazından kaçarken.

En son Nûjîyan’ımız ‘bilinmeyen’ bir cisimle oynarken ayrıldı daha anlayamadığı bu yaşamdan.

Türk ordusunun ve devletinin kirli savaşında yiten körpe canlardan birkaçı sadece bunlar. Öylesine vakalar deyip geçmek de var. İsimlerinde gizli anlamların izinde farkındalığı derinleştirmek de.

Kürt çocuklarının yaşamları bu kadar ucuz, bu kadar tesadüfler zincirinin ucunda mı? Nereden geleceği belli olmayan ölümün riskiyle kestirilemeyen bir zamanın beklentisinde mi büyümeli çocuklarımız?

Filistin’de İsrail bombalarından, Pakistan’da selden, Afrika’nın nice ülkesinde açlıktan kırılan çocuklar kadar değeri yok mu çocuklarımızın?

Yoksa kendilerinin farkında olmadığı “Kürt” kimliğine verilen cezanın, acı faturanın hesabı mı onlara kesilen?

Hepsi son yılların acı kayıpları. Ya da siyaseten değerlendirecek olursak Akp hükümetinin iktidarında yiten nice Kürt çocuğundan birkaçı sadece. Nereden bakılırsa bakılsın bir acı iz bırakıyor ya yine de cevapsız soruların ve gizli anlamların peşinden gitmeden edemiyor insan.

Akranlarına gücü yetmeyen bir cenahın işi mi bu?

Yoksa geleceğe ümit bağlamış bir halkın yarını mı çalınan?

Şüphesiz Türk devletinin direkt ya da dolaylı yürüttüğü katliam politikasının farklı uygulamaları bunlar. Kürt Özgürlük Hareketi etrafından kenetlenmiş yurtsever halkımızın geleceğini karartmak, başarı umudunu kırmak çabası.

Yatılı okullarda tecavüzlerle, asimilasyon politikalarıyla cebelleşen çocuklarımızla Kürt halkının onuru ve haysiyeti zedelenmek istenirken bu gibi katliamlarla da geleceğe dair beslenen tüm ümitler köreltilmek ve yaşamın bir kader döngüsünden ibaret olduğu düşüncesi oturtulmaya çalışılıyor.

Medya ve okullarıyla Kürt çocuklarını kültüründen, kimliğinden uzaklaştırmaya çalışan devlet, artık bir Akp politikası olduğu gün gibi açığa çıkan bu katliamlarla bunun etkisinden çıkmaya çalışan topluma açık uyarılar oluyor.

Devlet, savaşı, mücadeleyi bilen Şerzan, aydınlanmaya ve erdem kazanmaya adanmış Aydın Erdem şahsında Kürt halkının bilinçlenme hareketine darbe vurarak bu yoldan döndürme çabasını uyguluyorken yeni bir yaşamı kanıyla, teriyle oluşturmaya çalışan onurlu Kürt halkını da Nûjîyan şahsında katlediyor.

Tüm bu şantaj ve tehditler karşısında şüphesiz daha tavırlı olunması gerekiyor. Fakat çeşitli sebeplerden ve takıntılardan dolayı bir türlü esas odaklanılması gereken yerden gelişmiyor refleksler. Bir an hüzünlenip, ardı sıra dönebiliyoruz normal yaşamlarımıza.

Karşımızda her anı ve tüm mekanları sinmiş insan toplulukları ile donatmaya çalışan bir iktidar ve erk varken, geçmişi karartıp, gelecekten umar beklenmesinin önünü alan böylesi gaddar, vahşi ve kana susamış bir demagojik yönetim varken normal olan ne kalabilir ki? Nasıl normal bir yaşam ve insan olabilir ve devam edebilir ki yoluna?

Yoksa halen bireysel kurtuluşun mümkün olduğuna inanan var mı? Yoksa halen gözünü kapatarak, kendisinden uzaklığı oranında mutluluk dansına kalkan beyni sisli bir insan yaşamının en doğru tarz olduğunu düşünenler mi var?

Daha ne kadar gerçek olabilir ki? Daha nelerin olması ve daha kaç körpe canın yitmesi gerekir?

Hangi okulda, hangi ekonomik gelişmişlikte özgür olmayı bekleyebilir insan halen?

Ya da,

Ebeveynleri olarak, abisi, ablası, babası, anası, akrabası olarak yanı başımızda duran ve bizlere yaşam ışığı aşılayan çocukların geleceği için ne yaptığımızı oturup düşünmemizin zamanı çoktan gelmedi mi? Yarın bu çocuklar büyüyüp de bizden hesap sormaya başladığından ne cevap vereceğiz? Bunları soruyor muyuz kendimize?

Yiten, parçalanan bebeler rüyalara girip “Neden?” diye sorduğunda hangi vicdan, hangi duygu, hangi akıl cevap verebilir?

Dayatılan ve empoze edilen iyi ve güzel yaşam hayallerini bir kenara bırakarak bebelerimizin, çocuklarımızın geleceğini garantiye almak için mücadele etmek, eyleme kalkmak, her anı ve her mekanı özgür geleceğin garantisi çocuklarımıza cennet yapmak ertelenmez görev olarak herkesin önünde duruyor.

Önderliğimizin dediği gibi;  “Önemli olan çocuğun, doğduğu günden bugüne içinden geçtiği sürecin anlamını kavrayabilmesi, kendi ana dilini ve kültürünü özümseyerek kültürel soykırıma karşı kendini koruyabilmesidir.”

Bunu yaratmak için çalışmak, çalışmak, çalışmak…

Mahir Cudi