Ya inanılmaz bir iyimserlik ya da korkunç bir kötümserlikle bakmak zorunda değiliz. Her olay ve olguyu bin yılların biriktirdiği duygu yoğunluğu ve neredeyse bir sigara yaprağı kadar incelmiş bir ruh haliyle değerlendirmek kimseye fayda sağlamaz. Yaşanan her olay, karşımıza çıkan her olgu -hele bir de günümüz gibi karmaşık toplum yapılarında- çok uç değerlendirmelere gebe olduğundan kesinlikle bu yaklaşımlarla anlaşılamaz.
İyimserlik ve kötümserlik arasında gelip gitmek karşıda bulunan tehdit ve tehlikenin farkına varılmamasına yol açıyor. Bu konuda belirli bir yetkinliği yakalayanların da bunu nasıl bertaraf edebileceği konusunda yeterli bir fikir üretkenliği ve mücadele zenginliği yakalayamadığı ortada. Neticede karşı tarafın günlük propaganda bombardımanı içerisinde kendi haklı taleplerini dillendirme ve “Çoğalma” eylemini gerçekleştiremiyor. Şikayetçi ve beklentili üslup neredeyse tüm demokratik, yurtsever kamuoyuna hakim oluyor.
Bir anlamda beklentili bir ruh halinin yarattığı bu sonuç şüphesiz en çok da hayatını ve tüm varlığını barış için adayan Kürt halkı açısından olumsuz bir duruma yol açıyor.
Birilerinden beklenen hiçbir talep istenen düzeyde ve ölçüde elde edilemez.
***
İşte görüyoruz, “Anlaşılmayan bir dil” sözüyle sergilenen ikiyüzlülüğü.
Buna rağmen olayı münferit bir iki hakim ya da meclis başkanının kişisel değerlendirmeleri olarak yansıtmaya çalışanların çabaları da çok açık bir yalakalık düzeyinden geri kalmıyor.
Düne kadar Akp’nin Kürtler açısından TC tarihi boyunca karşılaşılan en iyi fırsat olduğu yönlü düşünceleri en açık ve cüretkar bir şekilde Kürt Özgürlük Hareketi karşısında savunanların bundan sonra nasıl bir tutum sergileyecekleri de tabii ki merak konusu.
Koskoca anayasaya rağmen gidip Kürtçe TV kurma ‘cesareti’ gösteren bir ‘yürekli’ bir siyasi hareket Kürtlerin kendi ana dilleriyle savunma yapmaları karşısında kullanılan dili “Anlaşılmayan bir dil” olarak değerlendirenlere çıkıp “biz yaptık oluyor, siz de kabul edin” demeyecekleri herhalde artık anlaşılmıştır.
Demek ki inkar ve imha politikalarını halen Kürtler karşısında bir sopa gibi kullanan bir siyasi irade söz konusu.
Demek ki halen Kürtlerin toplum olmaktan kaynaklı haklarını talep etme ve uygulamaya koyma imkanları yokmuş.
Demek ki Akp ve yalakaları tarafından dillendirilen “Biz Kürtlerin dostuyuz, onları en iyi biz savunuruz” sözleri de koca bir balonmuş.
***
Bu gerçeği görmezden gelerek bu saatten sonra yine de Akp eksenli politikalara itibar etmenin Kürtler açısından daha ne gibi sonuçlar doğuracağı önümüzdeki günlerde daha iyi açığa çıkacaktır. Fakat bunun deşifresinde yurtsever ve demokratik kamuoyunun yapması gerekenlere sahip çıkma düzeyi bunun süresini belirleyecektir. Yani öyle kendiliğinden deşifre olmasını beklememek gerekir.
Bir iki iyi söze kanıp iyimserlik rüzgarına kapılmak da, bunlardan adam olmaz deyip kendini kapatmak ve soyutlamak da bir sonuç doğurmaz. Bu anlamıyla aktif bir mücadele içine girmek gerekiyor. Fakat bu konuda da beklentili bir duruşun hakimiyeti kesinlikle gelecek açısından kaygı uyandırır bir düzeyde seyrediyor.
Gerilladan beklenen son şans da verilmiş olmasına rağmen adeta susan silahlarla birlikte suskunlaşan bir toplum kesinlikle Kürtlerin barışçıl, demokratik mücadelesine yakışmayan bir duruş. Kendi haklarının temini için belirli bir süre daha demokratik ve barışçıl yöntemlerin önünü açmış olmak, bir şekilde kısmi diyalogla Önderliğimizle görüşülüyor olması kesinlikle Kürtlerin haklarını garantiye alacak bir düzey değildir.
Her zamankinden daha fazla haklarını elde etmek için ayakta olunması gereken bir dönemde beklemek, gözlemek ve iradesini sokakta, eylemde gösterememek Kürtler açısından kazanılmış hakların kaybedilme riskini de yaratıyor.
Bir dönemler Önderliğimiz “Kürtlüğü de elinizden alacaklar” şeklinde bir değerlendirmesi olmuştu. Günümüzde sergilenen politika ve söylemler buna tekabül ediyor. Dilimizi kullanma hakkını dahi elimizden almaya çalışan bir siyasi irade ile yüz yüzeyken hakların kendiliğinden geleceğini beklemenin hiçbir sonuç yaratmayacağının bilinciyle bir dakikanın bile boşa harcanmadan örgütlenmenin ve eyleme geçmenin zamanıdır şimdi. Böylesi ikiyüzlü bir iradenin Kürtlerin dillerini elinden alma çabalarını durdurmak dili daha güçlü sahiplenmek ve bunu ekmek su kadar önemsemekten geçiyor.
Gençlerimizin öncülüğüne asıl bu dönemde ihtiyaç var. Kürt gençlerinin sokak eylemlerindeki cesaret ve öncülüğünü kendi ana dilini öğrenme, öğretme ve savunma konusunda da yürütebilmesi hem asimilasyon politikalarına hem de böylesi ikiyüzlü yaklaşımlara son ve keskin cevabı verecektir.
Pir Kemal