HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

reber apo_yeniyilUlusal Kurtuluş Mücadelemizde Önderliğin rolünü belirtirken ve kimliğini tanımlarken, bu konulardaki önemli bilinç noksanlığımızı özellikle ortaya koymaya çalışıyoruz. Yine bunun sınıfsal mücadeleyle ilişkisini ve siyasal mücadele üzerindeki etkisini de belirtiyoruz. Tarihsel ve güncel özelliklerimiz, bizde bir başka ülke halkından daha fazla örgütsel, siyasal bilinç ve istediğini görmekteyiz. Aynı zamanda örgütsel faaliyetin büyük bir önemle yürütülmesi gerektiği de açıktır. Bütün bu sorunlarda Parti militanlarının örgütsel düzeylerini ne kadar geliştirdikleri, örgütsel rollerini ne oranda kavradıkları ve hayata geçirdikleri hususuna gelip düğümlenmektedir.

Yıllarca yürütülen faaliyetlerden sonra, sıkça tekrarladığımız ve asla önemini yitirmeyen bu sorunları, böylesi bir kesinlikte ortaya koymamızın son derece önemli politik ve eylemsel nedenleri bulunmaktadır. Buradaki bir zayıflığın halen doğurduğu ve bundan sonra doğuracağı sonuçlar, bizdeki sorumluluğun kat be kat yüksetilmesini ve meselelere büyük bir sorumlulukla yaklaşılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu da kendisini olmazsa olmaz biçiminde ortaya koyuyor. Bu konularda, örgütsel görevleri saptıran ve örgütsel yönetimi gerçekten anlaşılmaz boyutlarda ortaya koyan tiplere karşı büyük bir öfke duymaktayız. Bunlar aynı zamanda kendilerini de en alçakça konumlara düşürerek, Parti karşıtı bir duruma getirmektedirler. Kendisini böylesi konumlara düşürmekten zevk alan bütün uyarılara rağmen, yaşamımızı yürütmek için gerçekleştirmemizin zorunlu olduğu görevlere böyle yaklaşan adam, hemen belirtelim egemen sınıfların bilinçli ajanlarından daha tehlikelidir. Bilinçli ajanların verdikleri zarar ile bunların bize verdiği zararı kıyaslayarak, bu ögelerin verdiği zararın toplam içerisinde yüzde doksandokuzluk bir bölümü oluşturduğunu görürüz.

Kişinin kendisine sevdalanmamaması büyük bir önem taşımaktadır. Amaçlarımız doğrultusunda çizgimizin hayata geçirilmesinde kişi bireysel tutkuları ile engel olmaya çalışmamalıdır. Gerçekten bu kişilerin verdiği zarar, zannedildiğinden daha fazla olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Açıkça belirtelim, kişiler bu konuma düştüklerinde hemen ilkellikten, bilinç noksanlığından, eğitim yetersizliğinden ve tecrübe eksikliğinden bahsetmesinler. Ya da sınıfsal nedenlere hemen sığınmamalıdırlar. Bu tür tavırları yadırgamaktayız. Yüksek amaçlara bağlılık kişiyi çok ileri konumlara getirir.

Tarihsel ve çağdaş gelişmelerin bu soruna etkisini epey açımladık. Bütün bu izahlarımıza bağlı olarak dedik ki, amaçlarına büyük bir tutku ile bağlı olanlar, dürüst ve inançlı kişiler yönetim tarzlarında, yürüyüş şekillerinde ve kurallarına göre bir yaşamda fazlası ile sıkıntı içine girmezler. Burada ciddi bir olay ortaya çıkmaktadır, amaçların tam kavranamaması veya kavransa bile inanç zayıflığı, bilimsel ölçülere dayanmayan bir inancın varlığı bulunmaktadır. Hatta bu amaçların doğruluğuna inansa bile, bunun uğruna yürütülen faaliyetlerin başarısına bir inaçsızlık vardır. Amaçlarımız iyi ve güzeldir. Eğer inançsızlık taşınırsa, ne kadar çabalanırsa çabalansın başarıya götürmek mümkün değildir. Adeta köleliği kabul etme anlamına gelen eylem ve örgüt noksanlığının diğer bir nedeni ise, sınıfsal kişiliğini esas alarak çeşitli sapmalar içerisine girmektir. Bütün bunlar da yürüyüş tarzımızı geliştirme ve yetkinleştirme faaliyetlerimizi sarsıyor ve dağıtıyor. Gerçekten her önemli davada olduğu gibi, yüksek amaçlarımıza ulaşmak, zaferi sağlamada ancak bu engellerin ortadan kaldırılması ile mümkün olur.

Hiçbir dış engel, bir halkın, sınıfın ve hatta bireyin bile doğru olan amaçlarına ulaşması önünde belirleyici bir rolü oynayamaz. Bütün sorun, haklı ve doğru olan amacın hangi yöntemlerle gerçekleşebileceğine gelip dayanmaktadır. Hareketimiz bütün bu konularda gerek amacın kapsamını derinleştirmede ve gerekse de buna hangi yöntemlerle varılacağını öngörmede ve çabalarını buna göre birleştirmede çok ileri örnekler ortaya çıkardı. Dikkat edelim, halkımızın bugün yüksek amaçlar sistemine kavuşması söz konusudur. Daha yakın dönemde alacakaranlıkta, amaçsız, perspektifsiz, ruhsuz, çabasız, kısaca kölece bir yaşamdan bugün halkımız, nüfusun büyük bir kesimini birleştiren ve etkisi altına alan yüce amaçlarla dolu bir yaşama yönelmektedir. Buna öncülük eden ve bu doğrultudaki bilinci, yürüyüş tarzını geliştiren Partimizin özellikleri, kimliği ve halkla gelişen bağları da çok açıktır.

Bizi, sorunu bu kadar köklü bir biçimde ele almaya iten durum, toplumsal bilincin muazzam noksanlığı, ya da düşüncesizlik ortamının güçlülüğü, bireyin son derece rezil oluşumu, şekilsiz ve şahsiyetsiz bir biçimde gelişimi, özellikle örgütsel yönden dumura uğratılması, gerek ulusal ve gerekse sınıfsal çıkarlarının örgütlenişindeki muazzam donanımsızlığı, bunun gereğini bile duymama tarzında yaşadığı büyük sorumsuzluktur. Tuhaftır, hareketimiz bu konuda ne kadar ilerlerse ilerlesin, bazı ögelerin en çok takındıkları sorun amaçları doğrultusunda yetkin bir örgütlenmeye ulaşmamaları, en az örgütlenmeyle eylem yapmaları, en az örgütlenmeyle Parti faaliyetlerini yürütmeleri, hareketin şu ya da bu görevini yapmayı normal kabul etmeleridir. Halbuki başarı azami bir örgütlenmeye ulaşma isteği kadar, bunun için mümkün olan bütün elverişli koşulları ve olanakları kullanarak yerine getirilmesine bağlıdır. Bunun dışında bir başarı yolunun bulunmadığı açıktır.

Biz ne de olsa halkımızın durumu, tarihsel özellikleri ve yaşadığı koşullar bellidir, siyasal örgütlenme ve ordu örgütlenmesi öyle fazla ciddiye alınacak şeyler değildir, zihinlerimize ve yüreklerimize yansıyan, düşmanın yüzyıllardan beri ve yakıcı bir biçimde de günümüzde en bilinçli ve en sert baskılar altında yarattığı durum ve bu durumun sonuçlarıdır diyemeyiz. Bu durum kadroların her türlü bilinç noksanlığının, ideolojik-politik ve eylemsel konulardaki yeteneklerinin sınırlı kalmasının temel nedenidir. Lenin Sverdlov'un Sverdlov proletaryanın devrimci örgütlenmesinin en yetkin militanlarından birisidir anısına yaptığı bir konuşmada, proletarya devriminin çağımızdaki en önemli özelliğinin, onun örgütlenme üstünlüğü olduğunu söyler. Başka hiçbir sınıf, devrimlerde proletaryanın örgütlenmedeki başarısına, büyüklüğüne ve gelişkinliğine ulaşamaz. Başka bir tanımlamada da proletaryanın en belirgin özelliğinin, onun örgütlenme özelliği olduğu belirtilir. Proletaryanın devrimdeki öncülüğü, proletarya partisinin de en önemli özelliğini teşkil eder. Tabii bu aynı zamanda sosyalist toplumun yüksek örgütlenmesinin de bir ön koşuludur. Bugün sosyalist toplumların bu kadar yetkin bir biçimde örgütlenmeleri, proletarya önderliğinin doğal bir sonucudur.

Biz de ulusal kurtuluşta proletarya önderliğinin esas olduğunu söyledik. Bu hemen şunu akla getirir; eğer proletarya önderliği esassa, proletarya örgütlenmesi de bunun içinde bunun başarısını sağlayan, ancak bu başarının sağlanmasıyla yerine getirilmesi mümkün olan örgütlenmesidir. Proletarya örgütlenmesini onun örgütlenmesinden ayrı düşünmek bir hiçtir, ya da bu durum sorunu kavramadığımızı ve gerçekte bu konuda çok kof olduğumuzu ortaya koyar. Devrimde proletarya önderliği, onun örgütsel önderliğidir. Örgütsel önderlik, herhangi bir sınıf veya tabakadan çok daha fazla ve yüksek bir derecede proletaryanın örgütlenme üstünlüğünden ibarettir.

Dikkat edilirse bolşevik örgütlenme üzerine çok şeyler söylenir. Nedeni de işte budur. Yani örgütlenme sorunun çözümlenmesi gerek proletarya Partilerinin, gerekse daha sonraki sosyalist toplumun kuruluşunun belirleyici özelliğidir. Örgütlenme deyip geçmemek gerekir. Sık sık örgütlenme eşittir eylem diye vurgulanır. Gelişkin eylem, gelişkin örgütlenmeyle çok yakından bağılıdır. Hâlâ içimizde bir çok arkadaş muazzam bir örgütsüzlük içinde bulunurken, kalkıp da yüksek eylemlilikten bahsetmek ve buna inanmak tam bir yanılgı, hatta bir tür oportünizm olarak görülmelidir. Bizim Ulusal Kurtuluş Devrimimizde proletarya önderliği, aslında bir örgütsel önderliktir. Örgütsel önderlik ve yönetim, militanın en belirleyici ve başat özelliği olarak gelişmek zorundadır. Bu konuyu biraz daha açabiliriz. Ancak biz bu konuları çokça işledik.

Kadro politikamız bellidir. Ustaların da bu konuda somut belirlemeleri vardır. Kadroların tanınmasından terfi ettirilmesine, konumlarına göre örgütsel görevlere bağlı kılınmalarına, yerinde ve zamanında çok çeşitli örgütlenmelerin geliştirilmesinde, esasında da bireyi tanımasına veya ondan önce bilinç verilmesine, bilinciyle bağlantılı olarak örgütsel görevlerle yükümlü kılınmasına ve denetlenmesine bağlıdır. Bu tanımlar biliniyor, bu nedenle fazla açmaya gerek yoktur. Ancak pratik faaliyetlere baktığımızda arkadaşlar da adeta örgütlenmeye bir düşmanlık görüyoruz. Bu aslında sömürgeciliğin dayattığı örgütsüzlüğün açık bir yansımasıdır. Başka türlü bunun izahı yapılamaz. Ve bu yine kalıntılar meselesidir. Aile dışında başka bir örgütlenme tanınmaz. Bağ ve ilişki denilen şey, yakın çevre bağı ve sömürgeciliktir. Örgütlenme mantığı bunun kişilikteki yansımasıdır.

Biz bu çemberi, ya da kişilerin kendilerindeki örgütlenmeye açılımı boğan bu yapıyı mutlaka kırmak zorundayız. Bu hayati bir mesele, kazanıp kazanmayacağımız meselesidir. Onun için meseleyi kişilerin keyfine göre ele almayız. Bu halkımızın derin bir tarihsel gereksinimidir ve mutlaka aşmak zorundayız. Özellikle militan bunu kendisinde aşmak zorundadır. Örgütlenmenin bir çok yönden gereği, vazgeçilmez rolü ve faaliyetlerimizdeki belirleyici konumu böyle özetlenebilir. Bu bir sınıf meselesidir. Ulusal kurtuluşta bir sınıfın, devrimci proletaryanın örgütlenme anlayışının yerine getirilmesidir. Yoksa herhangi bir örgütlenme değildir. Bu konuda Partimizin başına bela olan bir çok anlayışı ortaya koyacağız.

Yiğitlik, eski ve Ortaçağ'da aşiretler ve çeşitli topluluklar adına ve gerçekten de bireysel yöntemlerle sergilenirdi. Feodal sınıfın konumuna denk düşer bir biçimde o bilinen yiğitlik türleri, şövalyelik, pehlivanlık vb biçimlerde ortaya çıkardı. Yine düzenli ordular vardı, onlar çatışırdı. Eğer bir sınıf egemense, elbette düzenli orduları sayesinde egemendir. Sınıf, kendi ordusuyla savaşır ve bu doğal bir şeydir. Biz bu yönden de halkımızın konumunu defalarca ele aldık. Çok çeşitli yönlerden bunun bilincini yeterince verdik sanıyoruz. Örgütlenmeyi bütün tarihsel boyutları içinde ele aldık. Bunun toplumumuza nasıl uygulanabileceğini ortaya koyduk. Bunlar yıllarca önce yazıldı. Çeşitli Parti yayınlarımızda bunlar sabittir. Bütün bunların gerekleri yerine getirildi mi? Getirildiği söylenemez. Bunun bilincine ulaşıldı mı? Sınırlı olarak evet, ulaşılmışsa sınırlı bir bilince ulaşılmıştır. Zaferi garantiye alacak kadar bir bilince ulaşılamamıştır, ulaşılmamışsa ne yaparız, mutlaka bu konuma getirmeye çalışırız.

Konumuzun bundan önceki bölümünde Parti içinde Parti Önderliği ve yönetim gerçeği etrafında bir çerçeve çizdik. Şimdi mutlaka örgütlenmemizin yetkin bir biçimde bu çerçevenin içine oturtulması ve militanda bunun somutlaşması gerektiğini belirtiyoruz. Bu aşılmaz ve yerine getirilmezse, devrimde başarısızlık ve yenilginin kesin olduğunu söylüyoruz. Şimdi yine bunlar genel tanımlama düzeyinde kalıyor.

Gelinen noktada işi artık şirazesinden* çıkaran, bunu en utanmazca biçimlere dökme cüretine giren tipler dışında ki onlarla da hesaplaşacağız gerçekten devrime inanan, zafere inanan ve bunun çabasının gereğini sonuna kadar yerine getirenlerin bu konuda azimli ve kararlı olan militanların bu sorunlara yüksek bir tutkuyla eğilmeleri, kollektif görevlere sarılmaları ve gereklerini yerine getirmeleri hangi koşullarda olursa olsunlar, hangi yönetim kademesinde bulunurlarsa

*Şirazeden çıkmak: Akli dengesini kaybetmek, düzenini yitirmek, çığırından çıkmak

bulunsunlar, ister yurtdışı örgütlenmesi içinde, ister ülkedeki ordu örgütlenmesinde yer alsınlar, gerçekten bu görevleri başarıp amaçlarına ulaşır bir biçimde ve koşullara uygun bir tarzda yerine getirmeleri, bunun bilincini hiçbir zaman eksik etmemeleri bütün yönleriyle bunun yoğunluğunu yaşamaları ve böylelikle devrimcilik denilen görevlerini başarmaları, militanca yaşam denilen yaşamı yaşamaları gerekmektedir. Militanlar kendilerini bu konuda muazzam bir donanımsızlık içinde tutuyorlar. Artık bu konuda suçu ve sorumluluğu, örgütümüzün çizgisine yükleyemeyiz. Sorunu fırsatlar ve olanakların kıtlığına da bağlayamayız. Burada bir aymazlık vardır.

Amaçlara inançta noksanlık, amaçlara yüksek bir netlikle yaklaşamama, ya da bunlar olsa bile çaba noksanlığı, bu giderilse bile bazı kişiliklere takılma, Parti diyerek bazı kişileri esas alma yıllarını bu takılmalar sonucunda yitirme söz konusudur. Bütün bunlar kabul edilemez. Bu bir şaka değildir. Bu iş şu ya da bu özelliğe sığınarak "bu adam beni oyuna getirdi, şu şekilde kandırıldım, şundan etkilendim, geçmişim şu tür koşullar içinde şekillendi" türünden izahlarla geçiştirilecek bir şey değildir. Öyle bir noktaya gelmişiz ki, yapılması gereken şey en yüksek bir kararlılıkla bu görevin başarılmasıdır. Ne biz çocuk olalım, ne de başkalarının bizi çocuk yerine koyup aldatmalarına izin verelim. Burada sayımızın azlığı, ya da çokluğu da önemli değildir. Bu konuda yine defalarca belirtiyoruz ki, militanların örgüt içindeki varlığı artık bu koşula bağlanmalıdır. Örgüt üyeliği bu koşula bağlanmalıdır, başka üyelik koşulu aranmamalıdır.

Biliniyor Parti üyeliği Bolşevik Partisinde en önemli tartışma meselesi olmuştur. Parti üyeliğine ilişkin cümle basittir, Parti örgütlerinden birine bağlı olarak çalışmak programı benimsemek ve aidat ödemek. Bu konuda genelde hiçbir itirazınız olmayabilir. Partiye sonuna kadar bağlıyız diye parmak kaldırılabilir. Ancak mesele bu kadar basit değildir. Bizde her şey basmakalıp geliştiği ve iman getirip parmak kaldırdığımız için bunu öyle görürüz. Hayır, bunu özüyle yaşamak gerekiyor. Örgüt içinde yer almadan bahsedildiğinde bu örgütü tanımak, onu eğitmek bu örgüt bir hücre, bir bölge komitesi veya MK olabilir bu örgütün rolüne ve görevlerine sonuna kadar bağlı olmak, bu örgütü dağıtmamak, onu güçlendirmek ve sarsılmaz bir çekirdek haline getirmek, ona rolünü sonuna kadar oynatmak, onun içindeki her türlü sınıf dışı etkilere karşı mücadele vermek, onun görevlerini en yetkin yöntem ve araçlarla, kanter içinde yerine getirmeyi sağlamak gerekir. İşte Bolşevik Parti üyeliği budur. Bir PKK'linin örgüt üyesi olarak hareket etmesi koşulunu da böyle anlamak gereklidir.

O zaman en yakın dönemlerde ve bir çok birimde yaşanan gerçekleri göz önüne getirdiğimizde, örgüt üyeliğimizin ne kadar havada kaldığı ortaya çıkmıyor mu? Arkadaşlar basit bir komiteyi ne kadar işlettiler? Mevcut görevleri hangi hız ve yoğunlukta yerine getirdiler? Bu gerçekler ortada dururken "tamam doğru ilkelere sonuna kadar bağlıyız" demek demagojik bir yaklaşımdan başka bir şey değildir. Parti üyeliği, Parti örgütlerinden birinde çalışmak hemen belirtelim ki bu bir lose( Lose: Gevşek, çürük, herşeye açık. (Almanca kökenli)) örgüt de olabilir, çok gevşek bir örgüt de olabilir gerçekten en yüksek bir örgüt bilinci kadar, en yoğun bir örgütsel faaliyetle mümkündür. Arkadaşlar dağlarda yıllarını geçiriyorlar, fakat iki insanı bir araya getiremiyorlar. Her arkadaşın pratiğinde de görüleceği üzere, kimse bunu kendisine mesele yapmıyor. Ondan sonra da rahat olunabileceği, PKK gibi bir ateş ortamında sürekli çalışan bir örgütün üyesi olarak ayakta kalınabileceği ve hatta yaşanabileceği sanılıyor. Bu gaflettir, ben kendi pratiğimi defalarca özetledim. İçinde bulunduğum konumu defalarca ortaya koydum. Ben bile sorunları bu kadar açımlamama ve örgütsel faaliyetlere bu kadar koşmama rağmen, bir örgüt üyesi olabilmek için kendimi yeterli görmüyorum. Militanların muazzam eksiklikler içinde olduklarını söylüyorum. Ancak çok daha cılız çabaların sahibi olarak siz rahatsız bile olmuyorsunuz.

Ne olacak peki? Böyle davranırsanız bu dünyada yaşamınızı bile kurtaramazsınız. Örgüt savaşçısı olup da çok önemli başarılar sağlayamazsınız, yaşayamazsınız. Bu konudaki geriliği, çevremizdeki koşullara ve halkın durumuna bağlamamak gerekir. Halkın en gelişkin olduğu ve Partiye en hızlı aktığı yerlerde bile bunlar yaşanabiliyor. "Dağ başındaydık, halka ulaşamadık, yetişemedik" diyemezsiniz. Buna inanmıyorum. Bizdeki yoksul halkın ve köylülüğün kurtuluşa susamışlığını çok iyi biliyorum. Dağdaki çobandan tutalım toplumun bütün yurtsever kesimlerine kadar, herkes bir örgütlenme susuzluğu içindedir. Koşullara göre bunların örgütlenebileceğine dair gelişmelerin bugünkü düzeyi son derece elverişlidir. Bunun karşısında militan bir birey olarak fazla sorumluluğun altına girmemektedir. Girmek ağır görevlerin üzerine yürümeyi birlikte getirir. Yürümek çok çaba ister. Çok çaba yorgunluğa yol açar, ya da kıyasıya bir mücadeleyi gerektirir. Tabii bütün bunlar bireyin çıkarına uygun değildir. Bütün bunlar en azından kişinin rahatını bozmakta, dünyasını yıkmaktadır. Bunlar onun yaşam felsefesine aykırıdır. Ama bu mutlaka yeniyi kurmak için esaslı bir şarttır. 

Önder APO