HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

reber apo3PKK tarihinde, şahadet değerlendirmemizde gerek dönemlere göre ve gerekse de kişiliklerin özgünlüğüne anlam vermeye çalışırken, bugün; en az O'nu yaşayanlar kadar bir irade, düşünce yoğunluğu olduğunu, öyle anlaşılması gerektiğini; bu konuda unutkanlık, gaflet gibi durumların asla kabul göremeyeceğini, asıl yaşayan değerlerin bu kişiliklerin şahsında temsil edildiğini, manevi komutası altında işlerin ağırlıklı olarak yürütüldüğünü vurgulamaya çalıştık. Eylemimizin en az sesli, itici nedenlerinden birisi bu olduğu kadar, moral değerinin de ağırlıklı bu olduğu, esas alındığı kesinlikle bilinmek ve ona göre yaşayanların yaşamı ve savaşı düzenlemeleri tutarlılık gereği, dürüstlük gereği verilen söz kadar esastır. Şahadet çizgisine ters düşmüşse, onun gereklerine, tüm anlam ve önemlerine göre bir yaklaşım içinde değilse, onun fazla iflah olmayacağını, layık olmayacağını, başaramayacağını da belirtmek gerekir.

                Şahadetlerin çizgisinde yürümesini bilmeyenlerin eylemleri, zaferleri fazla anlamlı olamaz ve hatta tehlike içerir. Şahadet en ağır konulardan birisidir, şahadetin yükünü kaldırmak en ağır yüklerden birisidir. Şahadetin gereklerine göre yaşayabilmek, yaşamların en zorudur.

                Halen hatırlarım; Haki Karer'in şahadetinin yakıcılığının o ilk yılında tüm sorun buna anlam verebilmek ve gerekeni yapmak idi. Manevi etkisi altında nasıl kalkabiliriz diye gecemizi gündüzümüze katıyorduk. Yanılsaydık, gereklerinden uzak düşmüş olsaydık, ortada PKK diye bir gelişme olamazdı. Bu anlamda en zayıf olduğumuz bir dönemde ve hatta Haki'nin katledilmesiyle, o oldukça zayıf şekillenişin şekillenemeyeceği, belli olmayan gruplaşmamızın tamamen dağılacağını düşünen düşmana, bu şahadet dolayısıyla yaşadığımız yoğunlaşma, gereklerine ulaşma, mümkünse eyleme geçirme denilebilir ki, en büyük işlerimizdendi ve asıl PKK'yi de yaratan bu yaklaşımdı. Onun anısına bağlılığın en tipik bir ifadesi olarak partileşme kararı, program taslağı ve ilk yılının bunun hazırlıklarıyla geçmesi ve hatta resmen partinin ilanına gidişimiz, şahadet gerçeğinin doğru değerlendirilmesi halinde neye yol açacağının da en büyük göstergelerinden birisidir.

                Düşman onda dağılmayı beklerken, biz onda en büyük tarihi adımlardan birisini gerçekleştirdik. Eminim ki Haki'nin şahadeti olmasaydı biz belki PKK'lileşemezdik, o kararı veremezdik. Tarihin seyri böylece değişti. Buna benzer önemli şahadetlere hep anlam vermeye çalıştım. Bir Mazlum'ların şahadetini ülkeye kesin inançlı ve başarılı yürüyüşün emredici ifadesi olarak değerlendirdik:

           Giriş kati olacak, sonuna kadar gerekenler yapılacak! Ve bilindiği üzere 15 Ağustos Atılımının bununla da bağlantısı vardır. Diyarbakır zindanlarındaki baskılar ve ona karşı şahadetler olmasaydı belki de biz bu çarpıcılıkta ülkeye yönelemezdik. Yöneliş bu kadar kati olamazdı. Başlı başına bu da tarihin seyrini değiştirdi ve en ciddi tarihi adımlardan birisi olduğu kadar en büyük eyleme de bu temelde ulaşıldı. Yine bir Mahsum Korkmaz(Agit) arkadaşın şahadetinde, gerillanın zayıflığı ve tasfiye tehlikesi vardı ve bu amaçlanmış-tı. Ülkede kalıcı bir gerilla gücü olup olmamanın bir anı idi. Nitekim ardılları da dahil, bizzat bu pratikte yer alanlar da dahil kendilerini iflasın içine iterken umudu da, pratiğe de anlamsız kılarken, bizim zor da olsa buna cevap vermemiz yani gerillanın daha kalıcılaşması ve kendilerini en azından bölükler düzeyinde yürütmesi, verilmesi gereken bir cevaptı. Ve de böyle seçildikten sonra kararlı çalışmaya yol açtı Sonuçta ‘87'nin yaratılması, yeni bir tarihi sürecin başlayacağı, gerillanın söküleceği, Kürdistan'ın eylemsiz, silahsız kalamayacağı kesinleştirildi. Bu da aslında Agit'in şahadetinden beklenen tamamen bir çözülüştü ve gerillanın tasfiyesiydi. Tıpkı Mazlum'un şahadetinde olduğu gibi, Diyarbakır Zindanı'nın çözülüşü, teslimiyetiydi. Ama bunlara karşı zamanında ve yerinde verilen karşılıklar, tarihin seyrini çarpıcı bir biçimde değiştirebildi.

                Demek ki şu ortaya çıkıyor; şahadetlere doğru anlam vermek ve en önemlisi de ne kadar zor da olsa kat be kat eylemi geliştererek cevap olabilmek en doğrusudur.

                Ve başka türlü şahadetlerin gereklerine ulaşılamaz.

                Buna benzer şüphesiz etkileyici binlerce şahadet olayı vardır. Ne kadarına layık olundu? Özellikle kendi görev anlayışımız neydi, onların en yakın yoldaşları olarak nasıl cevap olunabildi? Kendinizi sorgulamanız gereken bir husustur bu. Ben kendi eylemimde ana hatlarıyla şahadetlere bağlı kalmayı dönemsel olarak ve özgünlükleri olanlara daha özgü biçtiğim değerler halinde yürüye-rek, sonuçta halkın da kabul edebileceği, şehitlerin ruhunun da rahatlıkla kabul edebileceği bir konuma ulaşıldı. Bunu şüphesiz kendiniz için kişiselleştirmeniz gerekiyor. "Biz ne kadarına anlam verebildik, nasıl cevap olabilmeliydik", sizin en önemli işlerinizden birisidir. Kesinlikle ve şiddetle kendinizi sorgulamalısınız ve yapılmayanı yapmanız gerekir. Şahadetlere karşı görevlerinizin farkında olduğunuzu -tabii bunu art niyetlilik anlamında, dürüst değilsiniz biçiminde söylemiyorum- kendi kişiliğini katlayarak, onların kayıplarını kendi kişiliğinde kat be kat yeniden üreterek ve buna kesinlikle kısa bir süre içinde başarıya dönüştürerek karşılık verirseniz, şehitlerin anısından bir şeyler anlıyorsunuz demektir. Aksi halde fazla değerli olacağınız düşünülemez. Bu bir ilke meselesidir. Yaşama hükmedilmesi gereken an be an yaşamsal sorundur. İkide bir hatırlama meselesi değildir. Bugün birinci yıldönümünde Zilan şahadetinde, çok şeyler söylenebilinir. Genelde gerilla üzerinde, özelde kadın ordulaşması üzerinde eyleminin etkileri oldukça ortaya konulabilinir. Yine Dersim özgülünde olup bitenler üzerindeki anlamı dile getirebilinir. İdeolojik, siyasi, askeri boyutlar da rahatlıkla dile getirilebilinir.

                Ben bu hususlarda oldukça alışageldik bir değerlendirmeyi yapmayı fazla anlamlı bulmuyorum. Gerektikçe zaten yapılıyor ve yapılmalıdır da. Dersim'de örneğin bu eleştirilen kişilik bizzat mektubunda, "küçük burjuva bilmem kemalist etkiler deyip duruyorsunuz, yakışmaz, bu şeyleri niye ısrarla yaşıyorsunuz, yaşatıyorsunuz" derken aslında bir yıl geçmeden o verdikleri kayıplarla kendini ortaya koyuyor. Eminim ki yani bu eleştirilerden bazı sonuçlar çıkarılsaydı, bu büyüklüğe cevap olabilen bir gerilla sergilenseydi, Dersim düşmanın en çok korktuğu ve asla sonuç alamayacağı, belki de Güney'den daha fazla etkili bir Kuzey direniş kalesi olacağı açıktı. Ama, o kişilik kendine layık gördüğü yaşam fazla yaratıcı olmayan, derinliği yakalamayan, tedbiri geliştiremeyen aslında nasıl savaştığı, nasıl yaşamak istediği de fazla kestirilemeyen, nereden bakılırsa bakılsın, çeşitli yönleriyle zaafları olan bu kişiliğin savaşa yansıması, düşmanın bir ağır operasyonunu önceden görememek kadar ona etkili bir savaşla karşılık verme gücü ortaya çıkaramaması en önemli kayıp nedenidir ve Zilan kişiliğinde aslında buna cevap verilmişti.

                Kendi başına örgütlenmesi, planlaması, eylemini başarıyla ortaya koyması hepsi için uyarıcı olabilirdi ve eminim ki bir kişinin kendi düzeyinde sağladığı bu gelişmeyi onlar kendi kişiliklerinde sağlamış olsalardı; düşmanın bu sahaya böyle rahat girmesi, sonuç alması asla mümkün olmazdı. Demek ki şehitlerin anısına layık olunamamıştır. O kadar kızlar, erkekler vardı; hepsi kendi kendilerini adeta tüketirken demek ki önemli yanlışlıklar yapmışlardır. En azından kendilerini örgütleyememişlerdir. Yaşama ve savaşa verdikleri anlamlar dar olmuştur. Düşmanı esas alan bir yaşam tarzına girememişlerdir. O yaşamın savunulması için kendilerini örgütleyip, her an kendini savaşta patlayan dinamit deposu haline kendilerini getirememişlerdir. Kayıpları da budur. Aslında Dersim'de gösterilmesi gereken kişilik Zilan kişiliğidir. Ayakta kalacak olan, yaşayacak olan da buydu. Bu ülke geneli içinde söylenebilir ki; biz bunu vurgulamıştık, bu ciddi bir işarettir dedik. Gerilla zor bir sürece girmiştir, düşman oldukça derli-toplu geliyor. Eğer ayakta kalmak istiyorsanız kendinizi şiddetlendirmeniz lazım ve hatta her gerilla kendini Zilan kişiliğinde bir sembol haline getirip böyle bir anda değil, sürekli patlatacak bir bomba halinde yürüyebilmelidir. Kürdistan üzerindeki bu büyük belanın, bu büyük afetin kaldırılması gerilla kişiliğinin bu düzeye gelmesiyle mümkündür. Bu çok açıktır bizim için, ama Kuzey'den Güney'e doğru gelişlere baktığımızda, kayıplara özellikle sığ geçildi, anlamı derinliğe kazılmadı ve hatta partinin bazı savaş değerleri üzerinde ucuz bir yaşam tutturuldu. Yaratıcılık, katı bir direniş kişiliği ortaya konulmadı. Sonuç; en anlamsız kayıplar! Hele bu yılda bunun böyle olması bizi çok öfkelendirdi. Bu da neyle ilgili? Duyarlılıklarınız zayıf, olup bitenleri anlama; ne şahadetlerin gerçeğinde, ne düşmanın yönelimlerinde fazla sökemiyorsunuz. Tam tersine büzülüyorsunuz, anlamsızlaştırılıyor ve sonuçta darbe yeniliyor. Halbuki bu eylem düşmanı çok korkutmuştu ve her gerilla da rahatlıkla bu sürece girmişti. Karar vardı, uygulama da sağlanabilirdi. Saflarımızda yaygın gözüken bir durum; birisi çok iyi yapmışsa diğerlerinin ona dayanarak ucuz yaşaması bir kez daha etkili oluyor ve böylece de gafilin kaybı ortaya çıkıyor. Kim ne derse desin bu yılı gerillada da çok daha büyük kazanmak kesinlikle mümkündür. Bir anlam verilebilseydi, gereklerine vicdanen kendini yatırmış olsaydı, bu büyük bir gelişme anlamına gelecekti. Diğer boyutlarda da böyledir. İdeolojik boyut; özellikle moral, cesaret olayında, kesinlikle, herkesi de kat be kat büyütecek bir anlama sahipti. Çağrı da bilindiği üzere büyük yaşam tutkusu, cesaret çok nettir. Bunun büyük bir şans olarak da görülmesi gerektiği vurgulanıyor. Ama bir çoğu kişiliğinde maalesef bu düzeyi yakalayamadı. İdeolojik moral düzeyinin savaşta ne kadar belirleyici olabileceğini anlayamadı, gerekeni yapamadı ve kayıpların en önemli bir nedeni de bu oldu. Tedbir almasaydık belki de bunu çok kötü bir yenilgiye kadar da götürebilirdi.

                Ufuk olmuştur; insanımızın beynini, yüreğini açmıştır, bencilliği yıkmıştır. İdeolojik etkileri böyle çok çarpıcıdır, ulusal düzeydedir. Siyasi olarak da güçlü olmanın nasıl olduğunu ortaya koymuştur. Küçük amaçlar için yaşamamak, büyük amaçlar için yaşamanın nasıl olduğunu kanıtlamıştır.

                Örgütsel anlamda da iki de bir örgüt bozgunculuğunun anlamlı olmadığı, değerli bir yoldaş olmanın örneği sergilenmiştir. Son derece yapıcı, örgütlü bir kişiliğin nasıl olması gerektiğini çarpıcı olarak ortaya konmuştuk. Bütün bunlar tabi ki partililere bir mektup biçiminde sunuldu. Çağrıydı! Etkisi hiç olmadı demiyorum, ama oldukça sınırlı bırakıldığı, genelde şahadet çizgisine yaklaşımın duyarlı olmadığı, sonuçta çok büyük bir gelişmeye neden olabilirken bunun geçiştirilmesi yaşandı. Tabii bizim her zaman şahadetlere karşı aldığımız tedbirleri genelde aldığımız için anlamını yitirtmedik. Bu şahadetin temelinde bütün şahadetlere yüksek değer biçtik. Çok şiddetli bir yoğunlaşmayı esas aldık. Örgüt içi savaşımımız çok yoğundu, çok kesindi. Hiçbir yenilgiye fırsat vermeyecek kadar biz kendimize anlam vermiştik. Herkes gitse de, biz kalışımızla, kesin yenilgiye geçit vermeyeceğiz ve bugün bu gerçekleştirilmiştir. Bugün, düşmanın Kuzey'den başlatıp tarihin bu en büyük operasyonlarını Güney'de tamamlamak istediği çok net. Bu da büyük taaruzdu. Belki de, Türk kurtuluş savaşının ve hatta Osmanlıların son ikiyüz yılındaki en büyük operasyonlarındandı. Özellikle Kürdistan'ın son iki yüzyılda düzenlenen sefelerin en kapsamlısıydı. Belki de tarihte böyle seferleri İskender, Romalılar, Persler bilmem İslam orduları veya Cengiz Han, Timur orduları düzenlemiştir. Biz bunları bir tarafa bırakalım, son ikiyüz yılın Kürdistan seferlerinin içinde bu yılın operasyonları en büyüğüdür. Ve Dersim'den başlatılması da bence anlamlıdır. Çünkü "Zilan" şahadetinde genelkurmay sarsılmıştı ve bunun intikamını almak için oranın üzerine korkunç yöneldi. Türk askeri literatüründe böyle anlamlar vardır, bu da kendine göre intikam veya imha süreçlerini düzenlemedi. İşte tüm partiye bunu ödetmek için Güney'e kadar böyle büyük bir çapul seferi düzenlendi.

                Açık söyleyeyim; yani hepinizin pratiğine baktığımda, tedbirleriniz bunları aşmaya yeterli değildir. Dersim gerillamıza bakalım, cevap vermeyi beceremedi. Güney'e kadar bütün alanlarımıza bakalım, yıl için etkili bir karşı koyuşu planlayıp, hayata geçiremedi. Güney'de bile esasta buradaki savaş duruşumuz olmasaydı belki de ardına kadar bir yenilginin kapısına açık bir yönetim yoğunca yaşanıyordu. Ama dediğim gibi, bizim çok katı kararlılık ve hazırlık düzeyimiz, bütün alanlarda bir gerileme olsa da, sonuçta bizde duracaktır. Nitekim operasyon durdurulmuştur. Durdurulmasından da öteye çok ağır ve son sefer olma konumuna da indirgenmiştir ve aynı zamanda işbirlikçiler içinde bir son ihanet seferine dönüştürülmüştür. Bu da bizim savaş tarzımızın bir ifadesidir. İster yaşayın ister ölün, ister kaybedin, ister kazandırın, ne olursanız olun. Önderlik gerçeğinde verilen söz önemlidir ve söze kati bağlılık vardır. Bunu da öyle sizin söylediğiniz gibi değil, günlük-anlık pratik hazırlıklarıyla, kendini kanıtlar. Böyle bir tarzı var. Ve çok açık ortaya çıkmıştır. Bana göre, bu operasyonlar bir anlamda "yenilgimizdir." Zihniyet olarak, ideolojik, siyasal, örgütsel düzeydeki güçlenme olarak aslında fazla başkaldırı, başarma noktanız yakalanmamıştır. Biraz daha değerlendirmeleri yoğunlaştırın, göreceksiniz ki, sizlere kalsa, ne kadar savaşsanız da yenilgi bir yerde kaçınılmaz oluyor. Bunun "Zilan" kişiliğiyle bağlantısı nedir? Bu eyleme kalkan bir kişilikten anlam çıkarılsa, bir yıl ona göre şiddetle değerlendirilse yenilgi olmayacak. Neydi o?

                Şiddetle kendini bomba olarak patlatırken, sen onu düşüncede şiddetlendireceksin, politikada, örgütlenmede, bizzat askeri yoğunlaşmada aynı şiddeti göstereceksin ki yenilmeyesin. O, bunun işaretiydi! O, bunun çağrısıydı. O, bunun gerçeğiydi. Ya böyle savaşçı bir kişiliğe ulaşırsınız ya yenileceksiniz!

                Bugünkü gerçekleştirilen eylem Dersim için olduğu kadar, bütün ülke için, halk için "ya böyle kendinizi bombalar halinde patlatırsınız- her anlamda bomba- ya da yenilgi kaçınılmazdır." Bu çok önemli ve bu anlamda değeri büyüktür diyorum. Ben anladım. Kendi kendi payıma bazı sonuçlar çıkardım. Çok zorda olsa dedim, gereken cevabı vermeye çalışırız. Ve bunu da öyle ağlayarak, sızlayarak bilmem imkanlarla oynayarak değil, bilindiği üzere kendi tarzımızdaki derinliği, çok yönlülüğü, yaratıcılığı eksik etmeden kazanımlar kadar, yeni kazanımları da buna ilave ederek cevap vereceğiz. Bizim için artık önüne geçilemez bir emirdir ve başarı yürüyüşü gerekirse zafere kadar sürdürülecektir. Evet, kendi payıma diyorum ki; biz de böyle bir yılı değerlendirdiğimizde ciddi bir yetmezliği kendi payımıza göstermedik ve tehlikeli bir başarısızlığa neden olmadık. Başarı içinde günlük pratik olarak hemen herşey vardır. İşte bu doğru kaşılık verme oluyor. Siz acaba böyle karşılık verme gücüne ulaşabilir misiniz? Kendinizi sorgulama, buna göre yaratma yiğitliğidir artık. Onun gücünü göstermedir. Sizin kişiliğinizi ölçülendirecektir. Kim olup olmadığınız, ne kadar yapıp yapmayacağınızı ortaya koyacaktır. Ve önderlik kendi payına düşeni yaptı diye düşünüyorum. Ama tabii bütün partililer yapmalıydı. Çünkü çağrı onlaraydı, hatta halka da çağrı vardı. İnsanlığa hatta vardı. Kısmen cevap olunabilirdi, bundan sonra cevap olunabilinir. Birinci yılında yapamadıysanız, ikinci yılında yapabilirsiniz. Bağlılık gücünüz varsa hatta tüm ömrünüzde bunun tedbirlerini alabilirsiniz. Dediğim gibi tüm şahadetlerden sonuç çıkarabiliyorsanız, bunun yolu ardına kadar hepiniz için açıktır. Umarım ihmal etmezsiniz, gafilce böyle alışageldiğiniz sığlıkla bu şahadetleri geçiştirmezsiniz. Mutlaka kendinizi katlayarak bir cevabı vereceksiniz. Vermedikçe fazla yüzünüzün ağaramayacağı açık. Yaşamı kazanamayacağınız yine o denli açıktır. Şehitlerini unutan, onlara gereken anlamı veremeyenler, lafta geçiştirenler fazla iflah olamazlar.

Parti Önderliği

Haziran 1997