Son günlerde ve haftalarda AKP Kürtleri açıkça tehdit ediyor. Bu süreç Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu artık bitmiştir” biçimindeki dahiyane tespitiyle başladı. Bu tespit aynı zamanda “Kürt yoktur” anlamına geliyordu. Kürt sorunu bittiğine veya Kürt olmadığına göre, o halde “Ben Kürt olarak varım” veya “Kürt sorunu var” diyenlerin de yok edilmesi gerekiyordu. Nitekim başbakan olarak bizzat Tayyip Erdoğan, böylelerinin yok edilmesi talimatını devletin tüm birimlerine, en başta da polis ve ordusuna verdi. İşte dağda ve şehirde son zamanlarda yoğunlaşan ve yaygınlaşan polis ve asker operasyonları böyle başlayıp gelişti. Bu operasyon ya da saldırılar hâlâ da devam ediyor. Hem de daha da hızlanıp kapsamlılaşarak.
Elbette Kürtler tüm bu saldırılara karşı cesaretle direndiler ve hâlâ da direniyorlar. Çünkü başka yapabilecekleri bir şey yok. Direnme onlar için varlık-yokluk sorunu. Var olabilmek için direnmeleri zorunlu. Bu açıdan dağdaki gerilla direniyor, sokaktaki genç direniyor, zindandaki tutuklu direniyor. Kadını direniyor, çocuğu direniyor, yaşlısı direniyor. Hepsini birleştiren Kürt Halk Önderi direniyor. Tüm bunlar toplanarak kale gibi direnen bir halk gerçeğini ortaya çıkarıyor.
Bu saldırı ve direniş sarmalı hiç kuşkusuz inişli ve çıkışlı oluyor. Bazen saldırılar etkinlik kazanıyor, bazen de direnişler. Son zamanda direnişin gözle görülür düzeyde etkinlik kazandığı bir durum yaşandı. Neredeyse AKP’nin Kürdistan'da silindiğini gösteren sonuçlar ortaya çıktı. İşte bu durum AKP yöneticilerini daha saldırgan ve tehditkar kıldı.
En başta Başbakan Tayyip Erdoğan tehditler savurmaya başladı. Bir yandan İmralı’daki Kürt Halk Önderi’ni, diğer yandan dağdaki gerillayı hedefe aldı. Elbette BDP ve diğer benzer kuruluşlar da bu tehditlerin dışında kalmadı. Tayyip Erdoğan yapar da “Kürt ve kadın düşmanı” Bülent Arınç geri kalır mı? O da açtı ağzını ve “Ayaklarını denk atsınlar” dedi. İnsanın, bir anda öfkelenip “Atmazlarsa ne olacak?” diyesi geliyor. Eminim binlerce Kürt böyle demiştir. Fakat daha da önemlisi bunun taşıdığı anlamdır. Bunun Kürt halkını çok açık olarak ve kabaca bir tehdit olduğu ortadadır. Yine bu tehditkar duruşunda bir sömürgeci duruş, kendini büyük gören bir şoven duruş olduğu tartışmasızdır.
AKP içinde bu ruhu ve tutumu en fazla Bülent Arınç taşıyor ve temsil ediyor. Onun zaman zaman artistçe gözyaşı dökmesine bakmayın siz. Timsahın gözyaşına benziyor onunkisi. Kendini üstün gören milliyetçi-şoven zihniyet Bülent Arınç’ta çok güçlü. Kendini büyük baba görerek durmadan çevresini azarlıyor. Herhalde AKP içinde böyle bir konum kazanmış ve aynı konumu dışarıda da sürdürmek istiyor. En başta tüm halka karşı yaklaşımları böyledir. Kadına tamıtamına böyle yaklaşıyor. Kürtlere böyle yaklaşıyor. Her fırsatta küçümseyici ve azarlayıcı bir tutum gösteriyor.
Kürt halkının bilinçlenme ve birleşme düzeyi arttıkça AKP’nin Kürdistan'daki varlığı sıfırlanıyor ve AKP iktidarı da çatırdıyor. AKP’yi Kürtlere karşı saldırgan ve tehditkar kılan iç gelişme bu. Fakat bundan daha önemlisi yaşanan dış gelişmelerdir. Yani ABD’nin Ortadoğu politikalarında yaşanan değişikliklerdir. Arap halkının yayılan ve derinleşen isyanı karşısında zorlanan ve “Büyük Ortadoğu Projesi” tehlikeye giren ABD’nin politika değiştirmeye çalıştığı gözleniyor. Libya’daki durumun bu konuda bir dönüm noktası olduğu anlaşılıyor.
ABD Arap alemindeki gelişmeleri kontrol altına alabilmek ve egemenliğini sağlayabilmek için yeni bir saldırı planı devreye koymuş bulunuyor. Bu da karşıtlarını komplo ve şiddetle yok etmeyi içeriyor. Libya’ya ve El Kaide’ye dönük saldırılarının bu kapsamda gündeme geldiği anlaşılıyor. ABD, rakiplerini yok ederek bölgeye hakim olmak istiyor. Nitekim bu politikanın kapsamına PKK de giriyor. ABD yönetiminin PKK yöneticileri hakkında kararlar alması işte bu anlama geliyor. ABD politikasında PKK’nin yerinin olmadığı vurgulanmış oluyor.
Bir yandan işte bu durum AKP’nin saldırı ve tehditlerini besliyor. Dahası böyle bir politikayı Ortadoğu'da yürütebilmek için ABD yönetimi Türk devletinin ve AKP hükümetinin desteğine ihtiyaç duyuyor. Bu da devlet ve hükümet için PKK’ye karşı yakalanmış bir koz oluyor. Nitekim bu temelde Libya çekişmesi sürecinde ABD ile AKP arasında yeni bir anlaşmanın yapılmış olduğu gözleniyor. Yani AKP hükümeti ABD’nin Ortadoğu'daki saldırılarına destek verecek, ABD de AKP’nin PKK’ye yönelik saldırılarına destek verecek! Nitekim AKP hükümeti ABD’nin Libya ve El Kaide’ye yönelik saldırılarına destek vermiş bulunuyor. Buna karşılık ABD de AKP hükümetinin Kürtlere karşı saldırı ve tehditlerini destekliyor. AKP’nin son saldırı ve tehditleri esas gücünü işte buradan alıyor. Yani yine ABD “yürü ya kulum” diyor, Tayyip Erdoğan ve AKP de yürüyor!
AKP saldırı ve tehdit için ABD’den destek alıyor, ancak ne kadar alsa da bu destekleri yeterli görmüyor. İstiyor ki bütün işleri ABD yapsın, PKK’yi ABD yok etsin! O nedenle ikide bir Tayyip Erdoğan sızlanıyor, “Müttefiklerimiz teröre karşı mücadelede bize yeterince destek vermedi” diyor. Bu sızlanma o kadar ileri gitti ki, artık ABD elçisi bile dayanamadı. “Günde bir milyon dolar PKK’ye karşı istihbarat çalışmalarına harcadıklarını” söyledi. Diğer harcamaların tutarını buna bakarak siz düşünün! Çok açık ki, PKK ve Kürtlere karşı savaşı ABD yürütüyor. AKP’ninki sadece figüranlık oluyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, gözlerinin içine baka baka “Kürt vatandaşları”na karşı ABD ile de, başkalarıyla da ittifak ve işbirliği yapıyor.
Bu tehdit ve işbirliğini elbette Kürt halkı ve insanı da görüyor ve izliyor. Buna karşı da hem bilincini, hem de örgütlülüğünü geliştiriyor. Bu saldırı ve tehditlere karşı dağda ve sokakta direndiği gibi, ciddi bir dersi de 12 Haziran’da sandıkta vermeye hazırlanıyor. Bunlar karşısında aklı başında hiçbir Kürd’ün AKP’ye oy vermeyeceği söyleniyor. Çünkü AKP’ye verilen her oy, Kürd’e sıkılan bir kurşun oluyor.
Öte yandan böyle tehdit ve saldırıları Kürtler şimdiye kadar çok gördüler. Kenan Evren’leri tanıdılar, nice kontrgerilla şeflerini gördüler, Çiller, Ağar ve Güreş’e karşı mücadele ettiler, Yaşar Büyükanıt ile İlker Başbuğ’u tanıdılar. Hepsi de Kürt direnişi karşısında çözülüp gitti. Bazıları da ağlayarak. Şimdi hiçbirisinin esamesi okunmuyor.
Belli ki Tayyip Erdoğan ile AKP bu zincirin son halkası oluyor. Bir aydın “AKP Kürt sorununu çözmezse, Kürt sorunu AKP’yi çözer” demişti. Şimdi işte bu öngörü doğrulanıyor. Kürt sorununu çözemeyen AKP, kendinden önceki özel savaş hükümetleri gibi Kürtleri tehdit edip saldırı yürütüyor. Elbette bu da kendisinin sonu ve çözülüşü oluyor. Gelecek günler bu gerçeği çok daha net gösterecek!..
Selahattin ERDEM
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna !
1. 16 Mayıs günü 13.00-18.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin'in Dola Bêtalma, Girê Nêriya ile Girê Bêtalma alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
15 Haziran’a bir ay kaldı.
15 Haziran’da selamete mi çıkacağız yoksa kıyamet mi kopacak acaba?
Belli olmamakla birlikte, AKP’nin azgın ve faşizane saldırıları kıyametin kopacağına işaret ediyor.
Bir şairin dediği gibi.
“Dinleyin arkadaşlar.
Bir atasözümüz var.
Biri yer biri bakar.
Kıyamet ondan kopacak.
Kıyamet ha koptu ha kopacak.
Lay lay lay lay lay lay”.
Aynen şairin söylediği gibidir.
AKP zalimlik yapacak Kürtler sessiz mi kalacak?
AKP’nin ordusu ve askeri gerillayı kimyasal silahlarla şehit düşerecek.
Gerilla sessiz mi kalacak?
AKP’nin ordusu fırsat bu fırsat diyerek kalleşçe operasyonlar yapacak.
Gerilla cevapsız mı kalacak?
AKP, Önder APO’ya heyet gönderecek anlaşma yaparken askeri ve siyasi operasyon yok, öldürme yok, tutuklama yok maddelerine imza atacak fakat tersini yapacak.
Gerilla buna tepkisiz mi kalacak?
Bu ne yiğitliktir nede ahlakidir.
AKP’nin Fetullahçı devşirme polis çeteleri Silopi’de halka, Batman’da Kürtlerin yegane temsilcilerinden Ayla Akad Ata’ya direkt kurşun sıkacak.
HPG, hareketsiz mi kalacak?
Tabiki cevap hakkını kullanacak.
AKP’nin ordusu, çakal sürüleri gibi oraya buraya saldıracak.
HPG, bu çakal sürülerine meydanı mı bırakacak?
Eğer birileri diyorsa, bu çakal sürüleri Kürdistan’da istedeği gibi gezsin.
Bilinmeli ki, O birileri herkesi aldatıyor.
Bilinmeli ki, O birileri AKP zalimini meşrulaştırıyorlar.
Yine de bilinmeli ki, HPG, Kürdistan’ı çakal sürülerine bırakmayacak.
Bilinmeli ki, son Bagok şehitleri Şehit Kemal Ferzende ve Şehit Seydoların bize emridir.
AKP’nin çakal sürülerini süreceğiz kutsal vatanımızdan.
15 Haziran’a bir ay kaldı.
Geri sayım başladı.
Selamet mi kıyamet mi herşey AKP’ye bağlı.
Selamet olursa her kes için hayırlıdır.
Kıyamet olursa sadece ve sadece devletlu AKP veyahut diğer şekliyle AKPlu devlete olacak.
Kürdistan coğrafyası, Karadeniz, Akdeniz ve Amanoslar gerillaya kucak açmışken, gerilla bu kadar yayılmışken kıyamet koptuğunda bu AKP’nin sonu olacak.
ÖZGÜR BİLGE.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 14 Mayıs günü saat 16.00 sularında Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Yekmalê köyü, Sinek Tepesi ile Elemun Tepelerini sınır ötesi operasyon yapmak amacıyla tutmak isteyen TC ordusu ile gerillalarımız arasından şiddetli çatışmaların yaşandığı ve 4 gerillamızın bu çatışmalarda şahadete ulaştığı bilgisini kamuoyuna duyurmuştuk.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 14 Mayıs günü saat 16.00 sularında Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Yekmalê köyü bölgesinde sınır ötesi operasyon amacıyla yığınak yapan TC ordusu ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır. Tüm gün boyunca süren çatışmalarda ve TC ordusu tarafından çatışma alanına yönelik gerçekleştirilen obüs, havan ve kobra saldırısı sonucunda 4 gerillamız şehit düşmüştür.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
23 Ocak 2010 günü Muş kırsalında yaşanan bir çatışma sonucunda Hebun Amed ve Xelil Siser adlı iki gerillamızın şahadete ulaştığı bilgisini halkımıza duyurmuştuk. 23 Ocak 2011 günü Amed’in Kulp ilçesinde TC ordusu bu iki arkadaşımızın cenazelerini Amed’e götürmüşlerdir. Hebun arkadaşımızın cenazesi ailesi tarafından alınırken, Xelil arkadaşımızın cenazesi hakkında ise bir bilgiye ulaşmamışızdır.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Mayıs günü Kars'ın Kağızman ilçesinde TC ordusunun Çemçê alanına yönelik olarak bir operasyon başlattığı bilgisi basına yansımıştı. Bu haberde TC ordusuna ait birlikler ile gerillalarımız arasında çatışma çıktığı yönündeki bilgi doğru değildir. Belirtilen yer ve zamanda TC ordusu ile gerillalarımız arasında herhangi bir çatışma yaşanmamıştır.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Mayıs günü Dersim'in Kırmızıdağ, Uzuntarla, Hotmeri ile Derheci alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından kapsamlı bir operasyon gerçekleştirildiği bilgisi kamuoyu ile paylaşılmıştı. Alanda 7 Mayıs günü yaşanan çatışmalarda 2 düşman askerinin gerillalarımız tarafından öldürüldüğü açıklamasında bulunmuştuk.
- Ayrıntılar
“Bir Türkü Tadında Yaşanan Bir Sevdadır Gerilla”
Rêber Apo
Ekim ayının ortalarındayız. Yani sonbahara bir “MERHABA” dedik. Ufak ufak yağan yağmurdan, şiddetli çakan şimşeklerden korunmak için kaldığımız noktayı bırakıp, korunaklı bir yere gelip yerleştik. Bu gece burada kalacak, sabah günün ilk ışıklarıyla buradan ayrılacağız.
Kürdistan coğrafyası, tıpkı engin bir deniz misali renkli, ahenkli. Ne ararsan var. Toprak ana kendinde olanları bizlerden hiç esirgemiyor ve her seferinde bizleri bağrına basıyor. İşte yine toprak ana’nın bağrındayız. Yağan yağmur ve çakan şimşekten korunmak için “kaya altı veya sığınak bulalım” diye etrafa dağıldık. M. arkadaşın “heval gelin bir apartman dairesi buldum” demesiyle hepimiz M. arkadaşın bulunduğu yere gittik. Bizim bu apartman nasıl bir şey bir bakalım istedik. Üst üste düşmüş büyük kayalar ve bu kayaların etrafını kapatan başka kayalar, doğal iki odacık oluşturmuştu. Hem de iki katlıydı. Bir oda aşağıda diğeri ise yukarda. Böylelikle bulduğumuz bu apartman dairesine yerleşiyoruz. Yaktığımız büyük gerilla ateşi önünde hem korunup hem de kara çaydanlıktan çay yapıp içtik. Artık yorgunluktan eser kalmamış halleriyle közlerin başında durmuş sohbete dalmış arkadaşlar. Birden Önderliğin gerilla yaşamı için bir “Türkü Tadında Yaşanan, Bir Sevdadır Gerilla” dediği sözü aklıma geliyor. Gerillacılığın ve PKK yoldaşlığının güzel, anlamlı, dolu dolu oluşu canlandı bir bir hayalimde. Bir gerillanın kalbinde ne çok duygu bir arada yaşarmış meğer!
Gecenin karanlığında sırtında çanta, raxt ve silahla saatlerce yürümek, düşmanın çok ışıklı termalli karakollarını aşarken kanın kaynar. Ellerin tetiğe dokunmak ister, ama önündeki görevi düşünür, süreci düşünürsün. Noktada seni bekleyen yoldaşları düşünür yapamazsın. Hele hele yağmur yağmış ise bambaşkadır yürüyüş. Düşe kalka ilerler, yağmurda ıslanırsın. Çamurlu dağ patikalarında ilerlersin. Yorulduğunda yanındaki yoldaşın “heval kâh inek barê xwe bide min” der mütevazice. Fedakârlık yapmak ister. Sen yoldaşının zaten ağır olan yükünü görür, yükünü vermezsin, ama yoldaşının bu yaklaşımından moral alırsın. Güç almışçasına devam edersin. Yorgun ve ağır tepeden tırnağa ıslanmış bir halde sabahın ilk ışıklarıyla noktaya vardığında ise, kaç gündür görmediğin yoldaşlarınla özlemle bir araya gelirsin. Genç arkadaşlar moralle, coşkuyla, cıvıl cıvıl bir kalabalık yaparak seni karşılar. Kimi gelip yükünü alır, kimi geleceğini hesap ederek çoktan yakmıştır gerilla ateşini ve kara çaydanlıktan çay demlemiştir bile. Emekle sevgiyle kaynatılmış olan sıcak çaydan bir bardak içtiğinde bütün yorgunluğun uçup gider. Artık o görevdeki yorgunluk, düşmeler, kalkmalar, birer espri olur anlatılır güler güldürürsün. “İşte PKK yoldaşlığı işte gerillacılık budur” dersin.
Eğer göreve giden sen değil başka bir yoldaşın ise, onu hazırlar gönderirsin. Bu defa tekrar “ne zaman dönecek?” der beklersin hazırlık yapar, geldiklerinde sen onları karşılarsın. Ya da gündemde yapılacak bir eylem varsa, herkesi tatlı bir telaş sarar. “Acaba kim bu eylemde yer alacak?” diyerek herkes hareketlenir. Büyük bir sabırsızlıkla yönetimin yapacağı açıklama beklenir. Eyleme katılacaklar açıklandığında herkes kendini saldırı kolu için önerir. Eyleme gidecekler büyük bir coşkuyla hazırlıklarını yapar. Eyleme gidemeyenler ise biraz buruk olsa da yansıtmadan eyleme gidecek arkadaşlarının hazırlıklarına yardım ederler. Her kol komutanı kendi kolundaki arkadaşları toplayıp eylemin ayrıntılarını aktarır, olası durumlar karşısında olması gerekenler söylenir. Son perspektifler verilir, silahlar temizlenir, raxt özenle hazırlanır, raxta her arkadaş bombasını da takar ve kalan arkadaşlarla vedalaşılır, “Serkeftin be heval” sözleriyle ayrılık başlar. Gecenin karanlığında yankılanan gerilla mermilerinin sesi duyulur.
Gerilla mermileri önce karakolda panik, telaş ve müthiş bir korku yaratır. “Anneciğim!” diyerek bağrışan askerlerin seslerini duyarsın. Biraz sonra deliye dönen düşman bütün tekniğini kullanmaya başlar. Kendini ancak böyle korur. Biraz sonra geri çekilme yapılır. Gözler tek tek gelen arkadaşları arar. Her geri dönen arkadaş büyük moral ve coşku yaratır. Şayet şahadet varsa kalanların beyninde ve kalbinde intikam sözleri verilir. Artık şehitlere söz verilmiştir.
Deniz Adıyaman
- Ayrıntılar
Türk devletinin tüm bileşenlerinin oluşturduğu Kürt Özgürlük Hareketi ve legal Kürt siyaseti karşıtı cephenin yoğun psikolojik savaş uygulamaları ve özel savaş basınının kara propagandasının ahlak ve akıl ölçülerini çoktan aştığı duyarlı tüm kesimler tarafından görülüyor. Her güne yeni bir yalan, her güne yeni bir sindirme işlenmeye çalışılan bu zaman aralığında yıllardır biriken öfkeyi, her şeyi bir anda bitirebilecek yıkıcı gücü çıkarmamak, kusmamak için insan kendisini zor tutuyor.
Zora ve zulme karşı silah tutmuş, cenge tutuşmuş insanların her türlü hakareti, küfrü sineye çekmesi, ağır başlı, mütevazı, sabırlı olması eğer bir sonuç, onurlu bir çözüm üretecekse caizdir. Ama yok, ortada bir çözüm yoksa ısrarla, şerefin ve onurun üzerine yemin ettiğin her türlü kutsala yönelen saldırılar, küfürler, hakaretler varsa bunları sineye çekmek, sabretmek olamaz.
O yüzden kendini sınırlamak, kontrolde tutmak kadar zor bir şey var mıdır diye soruyorum bugünlerde kendime.
Bu duyguyu 1999’da yaşamıştım. 15 Şubat ardından tüm yoldaşlarımızla birlikte yaptığımız fedai eylem önerilerimiz ardından örgüt ve Önderliğimizin çabaları karşısında aynı şeyleri hissetmiştim. Bu haksızlığa, onursuz yaşam dayatmasına, teslimiyeti dayatan anlayışa, iki yüzlü, riyakar düzene karşı eli kolu bağlı kalmak gibiydi. Belki de bir işkence yöntemiydi bizim için.
Bu durumu iyi tarif eden kimi işkence yöntemleri okumuştum daha önce. Çırılçıplak soyulan insanların üzerlerine şekerimsi bir madde sürülerek güneşin önüne elleri ve ayaklarının gerili olarak sabit duracağı bir şekilde uzatıldıkları, etrafta bulunan ve et yeme özelliğine sahip karıncaların gelerek kemiklerine dek o insanı kemirdiği ve o insanın tüm bu süre boyunca canlı kalabildiği bir işkence.
Şimdi yaşadığım bu durumu, benimle aynı ruh halini yaşayan binlerce yoldaşımı ve sokaklara dökülmüş halkımın durumunu buna benzetmek yerinde mi?
Evet, bence yerinde.
Aradan geçen onca seneye rağmen aynı tavrı bir onur, bir şeref, insani bir tavır olarak sergilemekte bir saniye bile tereddüt yaşamadan sürdüren Kürt halkının tüm organlarının, bireylerinin sabrıyla bu kadar oynanmasının bu işkence türüyle hiçbir farkı yok.
Tek bir farkla…
Bizim elimiz kolumuz bağlı değil. Alternatifsiz değiliz. Karşı koyacak gücümüz var. Ve istersek en büyük direnci, en güçlü ve büyük savaşı yürütebiliriz.
Fakat…
Evet, fakat gerçekten istemiyoruz.
Kuru, amaçsız bir şiddet örgütü değiliz. Belki de savaşmaktan, silah kullanmaktan en nefret eden topluluk olduğumuz gerçeği de görülmek istenmese de ortada.
Lakin gel gör ki yıllarca dağlarda inandığı doğrular ve değerler için her türlü şeyden vazgeçmiş, bir lokma bir hırka felsefesine göre yaşayan, halkının insanca, onurluca ve hak ettiğince yaşaması dışında hiçbir talebi olmayan insanların kendilerine savaş dayatılması durumunda, üzerine şiddetle yönelinmesi durumunda silahı en iyi kullanan, savaşı en iyi bir duruma getirebiliriz.
Bu, tecrübeyle hasıl olmuş bir gerçektir. Denemeyin diyoruz, sabrımızla oynamayın. Biz güçsüz değiliz diyoruz. İstemiyoruz diyoruz.
Ama nafile… bir kuru kafalık, bir anlayışsızlık, bir densizlik, bir vurdumduymazlık…
Ötesinde faşizm, katliamcılık, asimilasyonculuk…
Madem öyle
Biz buna karşı mücadele de her zamankinden daha güçlü olarak hazırız diyoruz.
Sabrın öğreticiliğini, mütevazılığın kazandırıcılığını, barışın kardeşleştiriciliğini onaylamıyor ve ötesinde karalarla örtmeye çalışıyorsunuz o zaman…
Ve inanın, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak hale …
Pir Kemal
- Ayrıntılar