İnsan TC’nin yöneticilerini dinlediğinde ya da dinlemek zorunda kaldığında içinde sadece ve sadece; “Hadi Be Oradan” demek geliyor.
İlk günden başlayarak gerillaya yani dağlara kellemizi koltuğumuza alarak çıktık. Ve bu dağlara çıkarken de bir daha da dünyanın topuna da gerekirse kafa tutacağımızın hesabını da yaparak çıktık.
İlk günden başlayarak halkımızın bu kutsal var olma mücadelesinde tek bir adım atmayacağımızın da sözünü vererek bu zorlu, çetin, sert davaya adım atarak dağlara yüzümüzü verdik. Ve bu dağlara sadece yüzümüzü vermedik, bu dağlara yüreğimizin tümünü vererek yola koyulduk.
Yola koyulmalarımızın gerekçeleri ortadan kalkmamıştır. Ve bu gerekçeler kalkmadıkça da biz bu dağlarda en sert olan mücadeleye kelle koltukta cevap vermeye devam edeceğiz.
“Kendi dilini yazdıramayan, kullanamayan bir halk toplumu hor görülmeye layıktır!” diyor Kürt halk Önderi. Biz kendi dilimizle yazana kadar, dilimizi kullanana kadar bedeli ne olursa olsun bu şartları zor olan mücadeleyi de sonuna kadar yürüteceğiz. “Dilin kendisi bir toplumun kazandığı zihniyet, ahlak ve estetik duygu ve düşüncenin toplumsal birikimidir. Anlam ve duygunun bilince çıkmış, ifadeye kavuşmuş kimliksel, ansal var oluşudur. Dile kavuşan toplum, yaşamın güçlü gerekçesine sahip olmuş demektir. Dilin gelişkinlik düzeyi yaşamın gelişkinlik düzeyidir. Bir toplum ne kadar anadilini geliştirmişse o denli yaşam düzeyini geliştiriyor demektir. Ne kadar dilini yitirmeyle ve başka dillerin hegemonyası altına girmeyle karşılaşmışsa o denli sömürgeleşmiş, asimilasyona ve soykırıma uğramış demektir.” Biz hem bu tepeden bakan horlanmayı hak etmediğimize inanıyoruz hem de insan benliğini yıkan bu faşizan, anti insani, ahlak dışı asimilasyona ve soykırıma dur demek için dağlara çıktığımızdan, bu asimilasyon ve soykırım var oldukça da biz hep bu dağlarda inadına direneceğiz.
“Asimilasyonda esas olan iktidar ve sömürü mekanizmasına en az maliyetle köle oluşturmaktır. Asimile edilen grubun öz kimliği ve direnci dağıtılıp kırılarak hâkim elit içinde hizmetlerine en uygun kölelerin derlendiği konuma düşülür. Burada asimile edilen köleye düşen temel işlev efendisine mutlak benzeşme, eki, uzantısı olma uğruna her tür çabayı göstererek kendini kanıtlamak ve böylelikle sistemde kendine yer yapmaktır. Başka hiçbir çaresi yoktur. Yaşayabilmek için eski toplumsal kimliğini bir an önce terk etmek, efendilerinin kültürüne kendini en iyi adapte etmek tek seçenek olarak sunulmuştur. Asimilasyonu yaşayan toplum en uysal, en çalışkan ve uşaklıkta yarışan vicdansız, ahlaksız ve zihniyetsiz insan taslaklarından oluşur. Özgürce hiçbir karar ve eylemi yoktur. Tüm toplumsal kimlik değerlerine ihanet ettirilmiştir.”
Evet, TC devletinin büyükleri biz Kürtlere çalım atarken bizleri kendi potalarında eritmek istediklerini her halükarda hissettiriyorlar. Onların istediği Kürt olmadı mı bu çalımlar daha sertleşiyor. Sözde birisi başbakan, sözde birisi başbakan yardımcısı ve sözde birisi de meclis başkanı ve sözde bir de bunların şakşakcılığnı yapan bir sürü aydın zer zevat. Hepsinin ortak birleştiği nokta Kürtlerin asimile edilmesinde aldıkları karardır. Ve Kürtler asimile olmak istemediklerinde bu kez dile getirdikleri ise soykırımdır.
Soykırımı biz tarihte iki çeşidini biliyoruz. Bir, üstün bir kültüre karşı yaşanan komplekslerden dolayı uygulanan fiziki yok etmeler yani jenositler. Bu konuda TC devleti ve de mirasını TC devletine bırakan İtaati Terakki. İkinci bir soykırım biçimi ise kendince daha geri gördüğü bir kültürü eritmeyi başarabileceğine inanarak uygulanan asimilasyonist soykırım rejimidir. Birisinde dünyanın tümü duyar ve belki de duyarlıklar gösterir, ikincisinde bırakın dış dünya da ki güçler, çoğu zaman asimile edilmişlerin eliyle bizatihi bu soykırım öyle uygulanır ki Kamer Genç gibi biri utanmadan “biz Türkoğlu Türk’üz” deme noktasına kadar getirilir.
Evet, TC devleti ve hükümeti, onun cümle cemaat liderleri Kamer Genç gibilerine, bir kedisi bile olmayanlara, zindanlarda teslim olmuş olanlara, alman ajanlığını yapanlara, kaçkınlara güvenerek “bıçak kemiğe dayandı” diyebiliyor ve bir sömürge valisi edasıyla gürlüyor.
Ama unutuyorlar ki biz dağlara bir de kimsenin çalımını takmamak için çıkmışız. Yüksek perdeden gürleyenlerin o gürültülerine cevap vermek için çıkmışız. Kendi kaderimizi kendi elimize alarak çizmek için çıkmışız.
Özcesi; dağlara kimseye ama kimseye boyun eğmemek için çıkmışız. Bunun için birilerini “bıçak kemiğe dayandı” sözlerine gerillalar olarak,
“Hadi be Oradan” diyerek kendi yolumuzu daha güçlü çizeceğimizi şimdiden alenen açıkça belirtiyoruz.
Kasım Engin