Basına ve Kamuoyuna
1. 7 Eylül günü saat 17:00 ile 18:00 arası işgalci TC ordusu Hakkari'nin Şemzinan ilçesine bağlı Gırana karakolu, Zeytê karakolu ve bu karakola bağlı Tepe Zeyte'ye Bolu Dağ Tugayından askerler sevk edilmiştir.
- Ayrıntılar
Özgürlük mücadelesi büyük bedeller ödeyerek bugünlere geldi. Bugün eğer dört parça Kürdistan'da yeniden halkımızın yaşam umudu yeşermişse bunun tek nedeni, ödenen bedellerdir. Hem de bu halkın bağrında çıkmış en gözü pek insanların canı pahasına ödenmiş bedeller.
Özgürlük dağlarında hem özgürlük umudunun en çok yeşerdiği aylar yaz ayları iken hem de özgürlük uğruna en büyük bedeller bu ay içerisinde verilmiştir.
Özgürlük mücadelemizin dirilişe 15 ağustosla başladı. Ve 15 Ağustosla Kürdistan boydan boya dirildi, yeniden yeşerdi yeniden yaşama selam durdu.
Ama unutmayalım ki bu ay içerisinde yada bu aylar içerisinde ise özgürlük mücadelesinin büyük abideleri sonsuzluğa uğurlandılar. Sadece bu halk selama dursun diye…
Dörtler yazın sıcaklığını kendilerine kalkan yaparak yürüyüşlerine çıktılar, çetelere karşı direnişte Salih Kandal bu aylarda sonsuzluğa uğurlandı. Dr. Qasımlo, Alişêr ve Zarife, Faik Bucaklarda bu yaz aylarında yıldızlaştılar. Ve tabi Mustafa Yöndem yani Erdal, Ahmet Kesip yani Cemşit, Rojhat Biluzerî, Şıho Dirlik, Sarı İbrahim, halkımızın Delilası, Büyük Azime derken Engin Sincer yani Erdal ve Nucan-Cennet Dirlikler de bu aylarda topraklarıyla bulaşarak halkları için tohum olup geleceğin fidelerini yeşerttiler. Ve bugünlere gelebilmemizin olanaklarını kendi bedenlerini vererek, ortaya sererek sağladılar.
Bu büyük insanlarla tanışmak, birlikte yaşamış olmak, yakın durmak ve de yol arkadaşlığı yapmış olmak insana büyük görevler yüklüyor. En son isimlerini verdiğim iki Apocu militanla hem sivilde tanışmışlığım, hem yakınlığım, hem akranlığım, hem birlikte arkadaşlığım hem de devrimin uzun yolunda ise yoldaşlığım vardır. PKK’nin böylesine seçkin militanlarına yakınlık, akranlık, arkadaşlık derken yoldaşlık yapmış olmak bireye birçok görev yüklediği açıktır.
Erdal yani Engin Sincer yoldaşı 18 Ağustos 2003 yılında bir kaza sonucu yitirdik, Nucan yani Cennet Dirlik ise 25 Ağustos 2005 yılında Beşiri ovasında yaşanan kıyasıya bir çatışmada…
Birisi çocukluk arkadaşım birisi ise çocukluğumun hülyası…
Birisi canım ve her şeyim birisi ise her şeyimin ötesinde…
Birisi özlemim birisi ise hasretim…
Birisi ulaşmak istediğim birisi ise amacım…
Birisi ruhumun derinliklerinde hep saklı duran birisi ise ruhumun kendisi…
Evet, benim için iki ayrı yıldız, iki ayrı gezegen, iki ayrı dünya…
Kişilikleri birbirine uzak değil, çok yakın. Birisi daha fazla içine dönük diğeri ise biraz dışa dönük. Belki de temel fark bu. Birliktelikleri ise çok fazla.
İkisi güleç, ikisi cana yakın, ikisi sadakatin timsali, ikisi sade, ikisi fedakar, ikisi insan sevdalısı, ikisi mütevazi, ikisi boyun eğmez, ikisi sıcakkanlı, ikisi önderlik sevdalısı, ikisi şehitlerin izleyicileri, birisi Erdal’ın takipçisi birisi Sabri’nin yani birisi Mustafa Yöndem’in hayranı, birisi Şıho Dirlik’in.
Evet, birisi sabırlı, birisi ise sabrın ta kendisi, birisi coşku dolu birisi ise coşkunun ta kendisi, birisi zeki birisi zekiliğin ötesinde, birisi akıllı birisi ise aklın ve zekanın bileşkesi, birisi yürek dolu birisi yüreklerin buluştuğu, birisi inatçı birisi ise inadında ötesinde, birisi sert irade sahibi birisi ise iradenin ta kendisi.
Evet, birisi özgürlük sevdalısı birisi ise bu uğurda her şeyi vermeye hazır, birisi bağlı birisi ise bu uğurda can vermeye amade, birisi halkının iyi bir evladı birisi ise bu halk için canı kurban, birisi ülkeye sevdalı birisi ise “benim de ülkemin güzelliklerini görme hakkım var” diyerek dağların doruklarına hem de en zirvelerine çıkacak kadar dost, birisi Avrupai’yi yaşamdan kaçan birisi Avrupai yaşama hiç girmemiş, birisi önderliğe sevdalı birisi önderlikle sözlü.
Evet, birisi Erdal birisi Nucan. Birisi Engin Sincer birisi Cennet Dirlik. Birisi çocukluğumun ve gençliğimin sembolü birisi ise çocukluğumun ve de gençliğimin sevdası…
Nucanla Enginleşerek Erdalların yoldaşı olmak bunun için kolay olmuyor. Zor da değil zorun da ötesinde. Çünkü biri militanlığın sembolü hem de “bir militan yapması gerekenleri yapmalıdır” diyerek militanlığın zirvesini temsil ederken birisi ise bu zirvedeki militanlığın iyi bir takipçisi olarak Dersim yollarına çıkarken kanıtlanmış bir militan kişilik.
Bu iki yoldaşın yoldaşı olmak, arkadaşı olmak, çocukluk zamanlarında birlikte oyun oynamış olmak, gençliklerinde ise yol almış olmak, akran, isimdaş, akraba, dost, hısım, tanışmış olmak derken tarihin her hangi bir zaman diliminde ve herhangi bir mekanında bu her iki kanıtlanmış PKK militanlarıyla olabilmiş olmak insana büyük görevler yüklüyor. Hem de çok fazla büyük görevler.
Bugün Ortadoğu’da Kürtler ilk kez tarihlerinin en görkemli yükselişlerini yaşıyorlar. Sözün tam manasıyla Devrimci Durumu yaşıyorlar. Devrimci Durum tarihin her anında halklara kolay kolay bahşedilmiyor. Ve bu Devrimci Durum için halklar ne kadar da çok bedel ödemişler. Hem de Erdal gibi Nucan gibi, seçkin ve kanıtlanmış militan kişiliklerle…
Evet, bugün Kürdistan'da Kürtler uzun yıllardır ilk kez bu düzeyde bir kalkışı yaşıyorlar. Rojava’da yaşadıkları bir devrim dalgasıdır, güneyde daha hızlı bir devrim dalgasına kapı aralanmıştır. Kuzeyde ise zaten bu devrim dalgasının ortasındayız. Geriye kalan Doğu Kürdistan’dır, burada ise neyin ne zaman ne olacağı belli değil. Yani her an çok köklü bir devrim dalgasının gelişebileceği bir mekan.
Kürtler sadece kendileri Devrimci Durumu yaşamıyorlar, bilakis bugün Kürtler tüm Ortadoğu’ya bu devrim dalgasını taşımaya başladılar. Rojava devrimi Ortadoğu’ya devrimi taşırmanın kapısı iken Güney’de olup bitenler bu devrim dalgasını daha fazla ve daha hızlı tüm Ortadoğu’ya yayma potansiyeline sahip. Nedeni açıktır, Özgürlük Mücadelesinin ve Hareketinin çizgisi ilk kez bu denli açık ve seçik tüm Ortadoğu halklarına bir özgürleşme ve kurtuluş seçeneği olarak görülmeye başlamıştır. Bugüne kadar hem emperyalistler, hem sömürgeci devletler, hem ilkel milliyetçi ve reformist çizgiler hem de cümle cemaat özgürlüğün karşısında olanların tümü özgürlük çizgisinin önünde engel olarak dikildiler. Ancak Ortadoğu’da son yaşananların gösterdiği tek doğru çözüm ve özgürleştirme ve özgürleşme yolu halkların demokratik konfederal yapılarına dayalı gelişecek olan Demokratik Ulus modelidir. Ortadoğu’da Demokratik Ulus modeline dayanmayan hiçbir çözüm kesinlikle getireceği kandır, kıyımdır, katliamdır. DAİŞ gibi çetelerin hortlatılmasıdır, İsrail gibi Filistin halkına günlük yağacak bombadır, Irak’taki gibi günlük kan gölüdür, Suriye’deki gibi günlük hava saldırılarıdır, Suudi ve Katar gibi devletlerde ise günlük olarak ezmedir, bastırmadır, susturmadır.
İşte bunu aşmanın ve aştırmanın tek yolu vardır, o da; halkların kardeşliğine, ortaklığına yani demokratik konfederal yapılara ve de Demokratik Ulus’a dayalı çözüm modelleriyle gelişecek olan Ortadoğu devrimiyle mümkündür.
Bugün eğer Erdallara ve Nucanlara yakın olunduğu söyleniyorsa, onların şahadet günleri anılıyorsa, onlara akraba ve akran olunduğu söyleniyorsa, arkadaş hatta yoldaş olunduğu söyleniyorsa o zaman yapılması gerekli olan aynen Erdal gibi zor anlarda dağların yoluna düşerek Kürdistan Devrimine katılmaktır, yine aynen Nucan gibi Dersimlere doğru yol alırken “benim de bu ülke için mücadele etme hakkım vardır” diyerek inadına Devrimci Duruma denk yaşamaktır.
Evet, Nucanla Enginleşerek Erdalların yoldaşı olmak isteniyorsa ya da öyle olduğunu söyleniyorsa o zaman yapılması gerekenler bellidir, gözler önündedir. Aynen Nucan gibi aynen Erdal gibi bir an evvel Kürdistan dağlarına çıkarak hızla Devrimci Duruma katılarak Ortadoğu devriminin iyi bir savunucusu olarak Kürdistan devrimini bir an evvel gerçekleştirmenin iyi bir neferi olmaktır. Başkası da ne Nucan’a yakışır ne de Erdal’a yakışır. Nucan ve Erdal’a yakışanda kesinlikle ve kesinlikle bir an evvel onların iyi bir takipçisi olarak bu devrimin iyi bir neferi olmaktır.
Şahadetlerinin yıldönümünde hem Erdal’ın hem de Nucan’ın anılarının önünde saygıyla eğiliyor ve her zaman iyi birer takipçisi olacağımızın sözünü yeniden veriyoruz.
- Ayrıntılar
“Onları seviyorum, her şeyi onlar için yapıyorum. Genç başladık, genç bitireceğiz.”
Öncelikle şu bilinsin ki, içine doğduğumuz dünyada kimse başkası için her şeyi yapmaz. Ve herkesi sevmez. Ve öyle ki gerektiği yerde de canını ortaya koymaz, onlar için vermez.
Ama bugün Kürdistan'da birileri için canını ortaya koyanlar var. Hem de tanımadıklarını bile yüreğine basarak ölesiye severcesine koyanlar…
Bunun böyle olduğunu bizlere Amed zindanlarında, “Önderliğin ve partinin emeklerine layık olamadık. Mezar taşıma halkına borçlu yazın” diyen Mehmet Xeyri Durmuşlar gösterdi. “Yaşamı uğruna ölecek kadar seviyorum” diyen Kemal Pirler gösterdi. Ve ardından gelişen özgürlük savaşında Beritanlar ve “Keşke canımızdan başka verecek şeylerimiz olsaydı” diyerek düşmanın yüreğinde patlayan Zilanlar gösterdi. Ve yine Sema Yüce gibi; “Nasıl ki gökyüzünde iki güneş yoksa ve olmayacaksa, bir insan için, özgürleşmek isteyen bir kadın için, iki yaşam seçeneği, iki moral merkez olamaz” diyerek canını ateşlere atarak 8 Mart’ın şafağında Newroz'a selam duranlar gösterdi.
Ve bugünde bu yürüyüşçülerin izinden Şengal’de, Kerkük’te, Celawle’de, Rabia’da, Cezaa’da, Serikani’de, Kobane’de, Afrin’de ve ülkenin birçok savaş meydanın da tek bir çıkar gözetmeksizin en ön cephede yürüyenler göstermektedir. Birileri arkasın arkaya kaçarken; sözde paralı, sözde eğitimli, sözde yaşı bilmem kaç, sözde peşmerge yani savaşçı hem de vatan savaşçısı denenler üstelik… Ama daha bıyıkları terlememiş genç erkekler, daha filiz, daha körpecik kızlar dağların doruklarında bilmedikleri alanlarında, ovalara, şehir merkezlerine öne doğru büyük bir yürek atışıyla atıldılar. Tabiidir ki bu atılmalarının nedenlerini sormak ve açığa çıkartmak gerekmez mi?
Verilecek tek bir cevap vardır ki o da; “Her şeyi onlar için yapıyorum” gerçekliğidir. Bu gerçeklik öyle bir gerçekliktir ki hiç kimse ama hiç kimse bu bağı koparamaz, bu bağın arasına giremez, bu bağı gevşetemez. Çünkü bu sağ sevgiyle örülmüştür, bu bağ yürekle işlenmiştir. Ve bu bağ genç başlamakla ve de genç bitirmekle ilgili bir bağdır. Bu bağ Başkan Apo’nun yürek dolu özgürlük tutkusuyla örülmüştür. Gelecek eğer gençlerin ise ve eğer insanlık gelecek günler için yaşadığını dolayısıyla gençlik için çalıştığını, yaşadığını ve de varlığını sürdürdüğünü söylüyorsa, o zaman bunu en ileri düzeyde söyleyen Başkan Apo ve onun ortaya çıkardığı özgürlük hareketidir.
“Hiyerarşik toplumda tecrübeli yaşlıların gençler üzerinde kurduğu baskı ve bağımlılaştırmadan da önemle bahsetmek gerekir. Jerontokrasi diye literatüre geçen bu konu bir gerçektir. Tecrübe yaşlıyı bir yandan güçlü kılarken, diğer yandan yaşlılık onu gittikçe zayıf, güçsüz kılmaktadır. Bu özellikleri yaşlıları, gençleri kendi hizmetlerine almaya zorlamaktadır. Zihinlerini doldurarak bu işlemi geliştirmektedirler. Tüm hareketlerini kendilerine bağlamaktadırlar. Ataerkillik bu olgudan da büyük güç almaktadır. Onların fiziki güçlerini kullanarak dilediklerini yaptırabilmektedirler. Gençlik üzerindeki bu bağımlaştırma günümüze kadar derinleşerek devam etmiştir. Tecrübe ve ideolojinin üstünlüğü kolayca kırılamaz. Gençliğin özgürlük istemi kaynağını bu tarihsel olgudan almaktadır. Yaşlı bilgelerden günümüz bilim adamı ve kurumlarına kadar gençliğe stratejik, hassas denilen bilgilerin en can alıcı kısmı verilmez. Verilenler daha çok onu uyuşturan ve bağımlılığını kalıcılaştıran bilgilerdir. Bilgiler verildiğinde uygulama araçları verilmez. Sürekli bir oyalama değişmez bir yönetim taktiğidir” demesinin ardından, “Gençliğin her zaman özgürlük istemesi fiziki yaş sınırından değil, bu özgül toplumsal baskı durumundan ileri gelmektedir. Ayyaş, toy delikanlı kavramları gençliği küçük düşürmek için uydurulan temel propaganda sözcükleridir. Yine hemen cinsel güdüye bağlamak, serkeşliğe çekmek, ezbere katı doğmalara bağlamak, gençlik enerjisinin sisteme yönelmesini engellemek ve düzeni sağlamakla bağlantılıdır” diyerek gençliğin nasıl ele alındığı açıkça ifade etmektedir.
Başka bir yerde ise: “Özgürlüğe yürüyen bir gençliği tutmak zordur. Gençlik sistemlerin başına en başta bela olan kesimdir. Tarih boyunca bu çok iyi bilindiği için, eğitim adı altında gençlik kurban edilmekten tutalım, akla hayale gelmez uygulamalara tabi tutulmuştur… Yaşlıların zaaf ve gücünden kaynaklanan gençliği bağımlılaştırma ve güdümleme ilişkisi hızından ve yoğunluğundan hiç kaybetmeden hakim sistemlerin en güçlü sürdürücüleri kılınmışlardır.”
Bu duruma karşı yapılması gerekli olan açık değil midir?
“Gençlik toplumsallaşırken büyük tuzaklarla karşı karşıyadır. Bir yandan geleneksel ataerkil toplum koşullanması, diğer yandan resmi düzenin ideolojik şartlanması altında bocalarken, dinamizmiyle yeniliklere açık bir yapısı vardır. Olup bitenler karşısında son derece toydur. Yaşlı toplumun etkisi altında kendine ne biçildiğini keşfetmekten uzaktır. Kapitalist toplumun baştan çıkarıcı bin bir hilesi karşısında nefes bile alamaz. Tüm bu gerçeklikler gençliğe özgün, tuzaklardan çekici, onun özüne uygun bir toplumsal eğitimi zorunlu kılar.
Gençliğin eğitimi büyük çaba ve sabır isteyen bir iştir. Bunun karşılığında dinamizmi ile destanlar yazabilecek ataklığa sahiptir. Amaç ve yöntemi iyi kavradığında başaramayacağı bir iş yoktur. Amaç ve yöntemli yaşamı temel disiplin olarak görüp seferber olduğunda, sabır ve inadı eksik etmediğinde, tarihsel davalara en önemli katkıyı gerçekleştirebilir.
Demokratik gençlik hareketinde böylesi nitelikler kazanmış kadrolar öncülüğünde gelişecek bir hamle, genel demokratik toplum mücadelesinde başarının güvencesidir. Gençliğin dinamizminden yoksun bir toplum hareketinin başarı şansı sınırlıdır. “
Başka bir cümle ile ifade edecek olursak: “Her şey gençliğin tarihsel toplumsal hamleye yeniden doğru ve yetkin katılmasıyla belirlenecektir.”
“Onları seviyorum, her şeyi onlar için yapıyorum. Genç başladık, genç bitireceğiz” sözleri esas itibariyle yukarıda ifade edilen gerçeklerle birebir bağlantılıdır.
Bugün insanlık ayakaltına alınmışken bu ayakaltına alınmışlığın önünü alacak olan kesinlikle ve kesinlikle gençliktir. Gelecek, gençliktir. Bunun için her şey onlar için yapılıyor, bunun için onlar seviliyor. Ama unutulmasın ki onların da yapacakları vardır.
Özgürlük hareketi genç başladığını söylüyor, genç yürüdüğünü ve dolayısıyla gençte bitireceğini yani adaletsizliği ortadan kaldırarak; adil, eşit, çoğulcu, paylaşımcı ve özgür bir dünya yaratacağını belirtiyor. Böyle bir dünya ilk önce gençliğin hayali ve özlemi değil midir? Jerontokratların çokbilmiş dünyasında bıkanlar, onlar değil midir? Her gün ezilen ve horlananlar onlar değil midir? Günlük olarak baskılanan, söyledikleri dikkate alınmayan, itilen yine onlar değil midir? Daha gözlerini yeni açmışken bilmedikleri, anlamadıkları bir ilişkinin içine zorla atılanlar onlar değil midir? O zaman HER ŞEYİ ONLAR İÇİN YAPIYORUM sese cevap vereceklerde onlar değil midir? Onlar, yani gençler olduğu açık olan bir soruya cevabı vereceklerin kesinlikle bu cevaplarını en ileri düzeyde her yerde ama başta da; Şengal’de, Kobane’de, Afrin’de, Cezire’de, Kerkük’te ve tabi ki; Munzurlarda, Araratlarda, Nurhaklarda, Katolarda, Meretolarda, Binboğalarda, Tendüreklerde, Berbıheyv’de, Bagok’ta ve dahası; Karadeniz’de, Toroslarda derken Dalaho’da, Bestun’da ve Kürdistan ile Ortadoğu’da özgürlük sorununun olduğu yerde…
İşte, “Onları Çok Seviyorum” sözlerine verilecek en iyi cevap, Özgürlük Sorununun olduğu her yere akarak bu özgürlük sorununu büyük bir ruh, coşku ve moral ile çözmektir. Bu ise belki de bu sevgiye verilecek en iyi cevaptır.
KASIM ENGİN
- Ayrıntılar
Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketi PKK, iki kelimeyle yola koyulmuştur: ‘Kürdistan Sömürgedir.’ Şuan üzerinde değerlendirmeye gidilse saatlerce konuşulacak iki kelimedir. Çünkü bu iki kelime üzerinden bugün bir demokratik halk hareketi yaratılmıştır ve tüm insanlığın, hiyerarşik-devletçi zihniyet tarafından sömürülen tüm toplumların, doğanın hatta evrenin sözcülüğünü yapmakta ve mücadelesini yürütmektedir. O gün itibariyle Kürt ve Kürdistan adına değerlendirmeye gidilecek çok fazla bir şey olmamasına rağmen, bir ruhun ürünü olarak geçmişinden aldığı güçle insanları ikna etme yeteneği vardı. Bu da öncesindeki 68 gençlik hareketi başta olmak üzere; tüm ezilmiş, sömürülmüş, zora baskıya maruz kalmış, yok edilmek, tarih sayfalarından silinmek istenmiş toplumların, hareketlerin yürüttüğü mücadelenin verdiği güç ve kararlılıktır. Bunun yanı sıra, tarihin derinliklerinden gelen, kaynağını evrenin özgürlük arayışından alan kültürel toplum olan Kürt halkının özgür yaşamdaki ısrarından kaynağını almaktadır.
Toplumlar iki dinamik güç üzerinden kendisini yaşanılır kılar. Bunlar da kadın ve gençliktir. Kapitalist sistemin bugün itibariyle kendisini toplumların hücrelerine kadar işlemesinin ve toplumsal değerleri zayıflatıp yok etme düzeyine gelmesinin temelinde yatan gerçeklik bu iki olgunun toplumsal etkinliklerinin zayıflatılmasıdır. Bu iki gücün etkisiz ya da işlevsiz olması demek toplumun dıştan gelişebilecek her türden saldırı karşısında hedef olması demektir. Bundandır ki dünyanın neresine bakarsak bakalım, sistemin en fazla üzerinde oyun oynadığı ve düşürmeye çalıştığı gerçeklik kadın ve gençlik olmaktadır. Çokça değerlendirildiği üzere ve Önderliğimizin de belirttiği üzere kadın düşürülmüş olduğu konumundan çıkarılmadığı sürece toplumun kendi öz değerleri temelinde yaşamasının imkânı yoktur. Bu gerçeklik yine gençlik için de geçerlidir.
Hiçbir toplum, geçmişinden bağımsız kendisini yarınlara ulaştıramaz. Geçmiş bugünün aynası olduğu gibi yarınların oluşturulmasında da en etkin ve belirleyici rolü oynar. Bundan kaynaklı geçmişin sadece geçmişte kalmadığını ve yaşanıp bitmediğini algıya çıkarmak önem arz etmektedir. Peki, geçmişi bugünle bütünleştirip, yarınların oluşturulmasına zemin hazırlayacak gerçeklik nedir? Kapitalist modernite, insanları günübirlik yaşamaya iterken, dününü unutturup yarınların süslü hayallerinde boğarken, toplumu kendi gerçekliğiyle yeniden kim buluşturacak? Çarpıtılmış tarihle bugünün sağlıklı yaşanamayacağını, özgür yarınların oluşturulamayacağını biliyoruz. Peki, sadece bilmek yetiyor mu? Bunun gerekleri nelerdir ve öncelikli olarak bu gerekleri yerine getirecek olan güç kimdir?
Muhakkak ki toplumun tüm bileşenleri bu sorumluluk altındadır. Toplumdaki herkesin içerisinde bulunduğu toplumun boğuşmakta olduğu sorunları çözme ve bu temelde mücadele içerisine girme yükümlülüğü vardır. Hakikatin bütünselliğinden bahsediyorsak eğer, bu gerçeklik kaçınılmaz olarak önümüze gelmektedir. Çünkü toplumu genlerine kadar parçalara ayıran hiyerarşik-devletçi sisteme karşı geliştirilecek bir mücadelenin toplumsal bütünlük sağlanmadan başarıya ulaşmasını beklemek beyhude ve boş umuttan öteye gidemeyecektir. Yediden yetmişe, geliştirilecek mücadele bilinciyle, kadınlı erkekli, omuz omuza girişilen bir mücadele ancak sistem karşısındaki zaferi getirecektir.
Ancak öncelikli olarak bu görev gençlerin omuzlarına yüklenmiştir. Çünkü her ne kadar bir bütünsellik gerekiyorsa, bu bütünselliği sağlayacak olan ve toplumun mücadele kararlılığını pekiştirecek olan gençliğin kendisidir. Gençlik toparlayan, örgütleyen, harekete geçen ve kendisiyle harekete geçirendir. Bugün sistemin gençliği olabildiğine geçmişsiz, dününden habersiz bırakmasının temelinde yatan gerçeklik de kaynağını buradan almaktadır. Geçmişinden kopmak demek toplumsal değer yargılarından, kültüründen kopmak demektir. Kültüründen ve toplumu ayakları üzerinde durduran değer yargılarından kopmak ise geleceksiz, sadece bugünle sınırlı kalmak demektir. Ancak oluşum bir an olsun durmamaktadır. Her an kendisini yenilemektedir. Gelişmeler çok farklı boyutlara evrilmektedir. Peki, bu oluşuma ya da zamana nasıl ayak uydurulabilir? Zamanın ruhu nasıl yakalanabilir, nasıl bu temelde olumlu bir pratiğin sahibi olunur? Geçmişinden kopmuş bir gençliğin özgür yarınlar oluşturması mümkün müdür? Ya da toplumun kendi varlığını koruması mümkün müdür? Öyle görünüyor ki verilebilecek tek bir cevap vardır. O da hayır!
İşte PKK hareketi bu gerçekliğin bilincinde, gençliğe öz sorumluluklarını kavratma ve bu temelde toplumu yaşanılır yarınlara ulaştırma kararlılığı ve inancıyla gençliğe yaklaşmaktadır. Kapitalist sistemin aksine gençliği daha da donatmakta ve ayakları üzerinde durdurarak topluma öncülük etme gücünü aşılamaktadır. Daha doğrusu toplumun gençlikten beklediklerini pratiğe koymaktadır.
PKK bir gençlik hareketidir. İlk etapta bu kulağa bir slogan gibi gelebilir. Ancak bu bir slogan değildir. Olabildiğine gerçek ve yaşanılırlığını sürdürmektedir. İlk grup aşamasından, partileşmeye kadar, ülke dışına çıkıp devrimci atılımlar yapmasına, gerilla sayısı on binlere ulaşıp paradigmal değişim sağlanıncaya kadar bir gençlik hareketi olarak PKK, demokratik direniş hareketlerinin saflarında yerini aldı. Nasıl ki şamanlara karşı doğal toplum gençliği bilinçlenme ve mücadele etme gereği duyduysa, şimdi PKK hareketi ve PKK’nin öncü gücü olan gençlik, şamanların yaratmış olduğu tanrılarla mücadele yürütüyor. Kürdistan başta olmak üzere; Kürtlerin yaşamış olduğu her hangi bir yere bakacak olursak sistemin Kürt gençleri üzerindeki baskı ve saldırılarını çok rahat göreceğiz. Çünkü PKK hareketinin, gençliği özüyle buluşturma mücadelesi büyük ölçüde başarıya ulaştırılmıştır. Nasıl ki toplumun ruhu gençlikse, PKK hareketinin ruhu ve beyni de gençliktir. Çünkü PKK toplumsal kültür hareketidir. PKK, tarihin her döneminde sistem karşısında direniş bayrağını kaldırmış her hareketin sürdürücüsü ve özgür yaşam takipçisidir.
Gençlik, özü itibariyle sistem karşıtıdır. Sistemin ‘anlamsızlaştırma’ ve ‘hissizleştirme’ saldırılarına en çok maruz kalan kesimin gençlik olması bu gerçekliği doğrulamaktadır. Çünkü anlamından ve hissiyatından koparılmış bir gençlik özünden boşaltılmış gençliktir. Ancak sistemin her türden saldırısına rağmen, yine mücadele alanlarına çıkan ve sistemi alaşağı edip deviren gençlik olmaktadır. Günümüz itibariyle gençliğin düşürülmüş olduğu durumu göz önünde bulundurduğumuzda, varolan gerçekliği çok daha net bir şekilde göreceğiz. Özellikle sistemin ‘üç s’ ile en çok yönelimde bulunduğu kesim gençlik olmaktadır. Bunun yanı sıra; uyuşturucu maddeler yoluyla gençliğin varolan potansiyeli minimize edilmek ve gerektiğinde kendi ihtiyaçları temelinde kullanılmak istenmektedir. Uyuşturucu maddeleri sadece çekilen ya da damardan alınan maddelerle sınırlı tutmak yetersiz ve üstün körü olacaktır.
Kapitalist sistem şekilselliğinin en çok uygulama alanı gençlik olmaktadır. Sahte, süslü olan her şeyin güzel olarak benimsetilmiş olması tamamıyla bunun ürünüdür. Hemen her gün değişen modalarla gençliğin toplumsal gündemi işgal edilmekte, bu sayede varolan sorunlardan uzak tutularak uyuşturulmaktadır. Özden yoksun maddi gerçekliklerle gençliğin gözü ve gönlü boyanmakta, mekanik bir hale getirilmektedir. Kapitalist sistemin yapmak istediği de; manevi değerlerden, toplumsal olan her şeyden uzaklaştırılan, hayatı yaşadığı anla sınırlı gören, özü görülmeksizin, rengine, şekline, sözde güzelliğine aldanılan her bir şeye sıkı sıkı sarılan gençliğin oluşturulmasıdır. Evde, sokakta, işte, okulda, yaşamın her alanında kendi bireysel sorunlarıyla sınırlı kalmış bir gençliğin toplumsal olana ne derece yönelim sağlayacağı tahmin edilmektedir.
Bırakalım toplumsal alan sorunlarına cevap olmayı, aile içerisinde bile yaşanan ya da yaşanabilecek olan sorunlara reflekssiz kalması kaçınılmazdır. Çünkü hemen hemen yaşamın her anında sistem oluşturmuş olduğu araçlar vasıtasıyla gençliği kendine çekme çabası içerisindedir. TV, internet, para, moda, gittikçe sermaye alanı haline gelen futbol, kadın üzerinden geliştirilen seks pazarı, sanat adı altında gelişen yozlaştırma ve kendine yabancılaşma kültürü vb. daha birçok yöntem denenerek bir şekilde toplumsal gerçekliklerden uzaklaştırılmakta ve müthiş bir bireycilik geliştirilmektedir.
PKK hareketi, gençliği kendi özüyle buluşturma hareketidir. Çünkü PKK’nin mücadelesi çalınmış anlam ve hissiyatın yeniden kazanılması mücadelesidir. PKK gençliği de anlamı ve hissi kendisinde yaşamsallaştırarak her an daha güçlü bir şekilde kapitalist sistem karşısında mücadele etmektedir.
Her şeyden önce gençlik, tarihinden aldığı güçle, doğru reflekslerin sahibi olan ve bu temelde doğru zamanda öfkesini dışa vurandır. Toplumsal olana sıkıca sarılan, her türden bireyci davranıştan kaçınan, bireycileştiren yaklaşımları fark edip, kendini örgütlülüğe kavuşturarak sağlam duruşuyla cevap olandır. Gençlik, sistemin oluşturduğu ve her an oluşturmaya devam ettiği zayıf ve kendi kendini tüketen kişilik şekillenmesine karşı anı anına mücadele içerisinde olan ve kendini toplumsal ahlaki-politik dinamikler üzerinden oluşturandır.
Gençlik toplumun eylem gücüdür. Yaşanan toplumsal sorunları çözme yolunda en önce, en kararlı adımı atandır. PKK hareketinde de gerçeklik böyledir. Gençlik, zaman ve mekânı doğru yakalayan, nasıl hareket edeceğini bilip, araçlarını belirleme konusundaki duyarlılığıyla; toplumun en önemli anlam oluşturma ve eylemiyle mücadelesini başarıya ulaştırma gücüdür. Gençlik, toplumun ihtiyaçlarını tespit eden, doğru yer ve zamanda müdahalelerde bulunan ve büyük başarmada ısrar edendir. PKK hareketinin yenilmezliği de buradan gelmektedir. PKK gençliği her an kendisini yenileyerek ve oluşturarak sürecin gereklerine cevap olmaktadır.
Genç olmak inisiyatifli olmak demektir. İnisiyatif, birilerinin denetiminde olmadan, birilerinin ne söyleyeceğini, nasıl karşılayacağını beklemeden, toplumsal değer yargılarını koruma yolunda kararlıca yürümektir. İnisiyatifli gençlik; yapmaktan korkmayan, yaptığının arkasında durarak her türden baskıya karşı direnen ve toplumu değişime zorlayandır. PKK hareketi, inisiyatifi elinden alınmış gençliği tekrar inisiyatifli hale getirerek, gençliği; toplumsal inşada öncülük misyonuyla donatmıştır.
Gençlik, hiyerarşik-devletçi sistem tarafından insanlara dayatılan ve kişilikte çürümelere, çirkinliklere, bireyciliğe sebep olan, hiçbir şekilde toplumun ihtiyaçlarını gözetmeyen, buna cevap olmayan yanları söküp atandır.
Gençlik monotonluğu ve tekrarı kendisine kabul etmeden, hep yeninin peşinde koşandır. Yeniyi oluşturma yolunda amaçlar edinen ve bu amaçlar uğruna durmaksızın mücadele içerisine girendir. PKK’de genç olmak sunulu olanı reddetmek, çekili her türden sınırı yerle bir etmek demektir.
Hâkim sistemde görüldüğü üzere genç olmak demek, kendi başına, toplumdan kopmak demektir. İstediğini istediği gibi yapma ‘özgürlüğüne’ sahip olmak demektir. Toplumsal sorunlara bulaşmayıp, sorunları ya da toplumsal ihtiyaçları bazı kesimlere havale edip gönlünce yaşamak demektir. Geçmişin bilinci ve geleceğin hayallerinden soyutlanarak, gününü gün etmek demektir…
Ancak PKK hareketi, gençliğe ve topluma dayatılmış bu anlayışları yaşam felsefesi ve gençliğe olan bakış açısıyla tepe taklak etmiştir. Çünkü PKK’de gençlik; toplumsal olmak demektir, içine girdiği her eylemi toplumsal çıkarlar temelinde gerçekleştirmek demektir, toplumda yaşanan sorunları en önce göğüsleyip doğru çözümleri üretmek demektir, toplumsal ihtiyaçları bir yerlere havale etmeden kendi görev ve sorumluluklarının bilincinde olmak demektir, doğru bir geçmiş ve özgür birgelecek hayaliyle kendisini donatmış olan demektir.
Deniz GEM
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Eylül günü saat 09:00'da Şengal'e bağlı Geliye Şilo bölgesinde gerilla güçlerimiz Daiş Çetelerinin bir grubuna eylem gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 5 Eylül günü saat 17:00'da gerilla güçlerimiz Şengal girişinde bulunan Qesra Şemdin Gazinosunda bulunan çetelere yönelik iki suikast eylemi gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 4 Eylül günü sabah saatlerinde Şengal'in doğusunda bulunan Herdan köyünde gerilla güçlerimiz ile Daiş çeteleri arasında bir çatışma yaşanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 3 Eylül günü saat 17:30'da Gerilla güçlerimiz Şengal girişinde Daiş çetelerine ait bir araca ağır ve ferdi silahlarla bir saldırı eylemi gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 2 Eylül günü saat 16:00’da işgalci TC ordusuna ait savaş uçakları Medya Savunma Alanlarımızdan Xakurke bölgesi üzerinde uçuş gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 1 Eylül günü saat 17:00'de gerilla güçlerimiz Şengal'e bağlı Verdiye Köyünde bulunan Daiş çetelerine karşı suikast eylemi gerçekleştirmiştir. Gerçekleşen bu eylemde 2 DAİŞ çetesi öldürülmüştür.
- Ayrıntılar