Basına ve Kamuoyuna!
1. 29 Eylül saat 06.00’da Hatay’ın Kırıkhan ilçesine bağlı Görmeli yaylasında bir yoldaşımız, komplo sonucu kurulan pusuda şehit düşürülmüştür.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 1 Ekim günü saat 06.30’da Bingöl’ün Ilıcalar beldesi Şehit Serxwebun alanına bağlı Şehit Kahraman, Kanyan, Özgür yamaçları, Dallıtepe, Gol ve Kot alanlarına yönelik işgalci TC ordusu tarafından kobra helikopterler desteğinde yeni bir operasyon başlatılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 30 Eylül günü saat 17.30’da Şırnak’ın Uludere ilçesiyle Kadune köyü arasında işgalci TC ordusuna ait askeri bir konvoya yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Eylemde 2 düşman askeri öldürülmüş, 3 asker de yaralanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna
Kars’ın Kağızman ilçesine bağlı Geliye Hace alanında işgalci TC ordusu ve işbirlikçileri tarafından halk arasında bölgede esrar tarlalarının ekildiğine ve gerillalarımızın izni veya haberi dahilinde bu tarlalarda uyuşturucu yapıldığına dair kimi söylentiler yayılmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 30 Eylül günü saat 17.30 sularında Van’ın Gürpınar ilçesi Dimê karakoluna yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın 2 askeri gerillalarımız tarafından öldürülürken, düşman ölü ve yaralılarını skorsky tipi helikopterler ile alandan uzaklaştırmıştır.
- Ayrıntılar
Gündemin temel iki konusu var; biri bölgedeki mücadele-çatışmalar, diğeri de balyoz davasının sonuçları… Yargılamanın sonucunda hem tutuklu olanlar, hem de tutuksuz yargılananların aldığı ceza, birçok çevre için şok etkisi yarattı.
Konu hakkında uzun boylu değerlendirmeye ya da kılı kırk yaran detaylara girmeye gerek yok… Zaten ortalıkta bunu bol bol yapan var, konu hakkında hem sakala göre, hem de bıyığa göre değerlendirme yapanlar çoktur! Alınan cezalar ve uygulanan yargılama sürecinin karakteri ve içeriği bizim konumuzun dışında kalıyor…
Önemli olan bu konuyla dolaylı bağlantısı olan ise gündemin diğer konusu olmaktadır. Yani bölge de yaşanan çatışmalar ve ortaya çıkan stratejist bozuntuları eşliğinde, AKP’nin yeni dönem politikaları! Bazı kesimlerin dediği gibi bu çatışmayı kimin çıkardığını aramak ya da Oslo’da kimin masaya tekme attığını aramak, şu an için çatışmalarda ve yaşanan can kayıplarında herhangi bir değişikliğe neden olmayacaktır…
Bu durum anlaşıldığı kadarıyla ebed olmasa da, belli bir süre daha devam edeceğe benzemektedir…
İşte burada doğal olarak konunun önemi ve yeni hüviyeti biraz da olsa irdelenmeyi hak etmektedir…
Ulusalcıların dediği gibi askerlerin cezaevine gönderilmeleri ardından yeni dönemde, özellikle bölgedeki operasyonlarda generallerin devreye girmesi ne anlama gelmektedir? Yine bunun yanında; askerlerin ne gibi sorunu var ki, artık generaller eylemleri yürütmeye çalışmakta!
Sadece bu konu üzerinden bile anlamaktayız ki, ordu artık AKP’nin siyasi konsomatrisi olmuş durumda… Bazı emekli ve muvazzaf generallerin mahpusu boylamalarının ardından AKP’nin gözüne girme derdi içinde Kimyasal Özel ve ekibi soluğu operasyon alanlarında almaya başladı…
Tabi sadece mesele AKP’nin gözüne girmek değil!
Aynı zamanda “gariban halk çocuğu” söylemli siyasete de malzeme vermemek için generaller kendilerini göstermelik de olsa operasyon alanlarına inmeye mecburi hissediyor. Daha geçtiğimiz hafta onlarca cenaze yerden kalktığı için yüksek tansiyonu düşürme adına girişilen beyhude bir çabadır aslında bu generallerin yaptığı. Aksi halde ortada bir kabiliyet ya da üstün başarının temel bir kuralı olarak gerçekleştirilmek istenen bir durum yoktur.
Generallerin bu hareketlerinin belki de en önemlisi; askere moral vermek ve onları savaşmaya ikna etmektir. Bunun da ordunun değil, daha çok AKP’nin bir isteği olarak görmek ve okumak gerekir.
Siyasi iradenin bu konuda gözü dönmüşlüğü karşısında konsomatris konumdaki ordunun yapabileceği pek fazla da bir şey yok! Tipik bir müşteri memnuniyeti, kadeh tokuşturma işte…
Yaşanan bu durumun yeniliği veya getireceği herhangi bir siyasi sonuç olur mu diye sorulursa; aklı olan herkesin vereceği cevap elbette “hayır” olacaktır…
Belki AKP’nin kana susamışlığına, kamuoyunun yüksek tansiyonuna ve bazı çevrelerin artık gizlemedikleri rahatsızlıkları karşısında belki bir nebze de olsa bir şeyleri değiştiriyormuş gibi bir manzara ortaya çıkartabilir.
Ama özünde; daha köklü bir sorunu da beraberinde getirecektir! Bu anlamıyla da ordunun bu dönemden itibaren herhangi bir saygınlığı ve prestijinin olduğunu söylemek neredeyse imkansızdır. Çünkü yapması gerekenlerin çok dışında bir pratiğin içine girmiş ve bu durumdan önüne atılanla yetinmeyi öğrenmiştir…
Bazı liberallerin “siyasetteki vesayetinden” duyduğu rahatsızlığı kalmamıştır artık ordunun. Bunun yerine ordu siyasi vesayetin hizmetinde basit bir emir eri olmuştur…
Böyle bir ordu gerçeğinin başarılı olabileceğini düşünmek, hele hele “kandil’e bayrak dikmesini” telaffuz etmek en amiyane tabirle işgüzarlık olmaktadır.
Balyozcuları “!” mahpusa gönderen siyasi vesayetin baronları, ordunun geri kalanını da peyderpey operasyon alanına sürmektedir… Bu haliyle de; AKP’nin bugünün ordusuyla olan ilişkisini gözden geçirmek ve tartışmak durumun aciliyetini de gözler önüne sermektedir…
Sanıldığının aksine ordunun büyük bir çoğunluğu, yaşanan çatışmalara ve süre giden bu şiddet iklimine karşıdır. Zaten bundan dolayı koordineli mücadele denilen bir zırtapozluğu AKP icat etmiş ve onunla sonuç almaya çalışmıştır. Polisi, özel harekatçısı, jandarmayı, bahriyelileri de çatışmaların içine çekmekten çekinmemiştir. Her ne kadar oluşturulan bu konsepte başarısız olsa da, ordu’da AKP’nin bu gözü dönmüşlüğü karşısında ayak diretenler, müebbet cezalarla/18 yıllarla cezaevlerine atılırken, dışarıda kalan embesil takımıysa AKP’ye şirin görünmek ve onun hışmından kaçınmak için soluğu operasyon meydanında almıştır…
Anlaşılan yakın gelecekte; çatışmalarda can veren generallerin cenazeleri ile yüzleşmek kaçınılmaz olacaktır. Bu işin tabiatında bu var; içeri atılanlar oltu taşlarından hediyelik eşyalar-tespihler yapacakken, dışarıda duranların elleri armut mu toplayacak? Elbette onlar da operasyonlara çıkacak! Hem boşuna mı dedi Erdoğan; “terörle mücadele, boğazda keyif çatmaya benzemez” diye…
Toprak Cemgil
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Hakkari’nin Şemdinli, Yüksekova ve Çukurca ilçelerinde alan hakimeyeti kapsamında gerillalarımız tarafından Çukurca’daki 2 karakola eş zamanlı eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Şehit Zilan, Şehid Celal ve Şehid Aziz Devrimci Harekat çerçevesinde 29 Eylül günü 16.00-17.30 saatleri arasında Dersim ile Hozat ilçesi arasında YJA Star gerillalarımız bir yol kontrolü gerçekleştirimişlerdir. Gerçekleştirilen eylemde kimlik kontrolü yapılmış ve halk süreç hakkında bilgilendirilmiştir.
- Ayrıntılar
Tut ki kaybolur gülüşün. Olmazsa yaşamın solduğunu sandığım gülücük dolu sevecen, azim yığılı yüzün gözümün önünde. Üşüyorum, yüreğim üşüyor heval. Yüreğim çırılçıplak, buz tutuyor çok üşüyorum, tir tir titriyorum, gözlerim kapalı seni dinliyorum, delirten karanlığın ortasında.
Gidişinin ama dönmeyişinin yüzü soğuktur heval. Ah! Hangi ayrılık vaktinde oldu ki bizde, hangi hicran da yüreğimde ki soluk, çorak olmaz?
Üşüyorum, üşüyor yüreğim, soğuktan sızlıyor her bir haresi. Pare pare oluyorum heval. Ne kadar derindir uykun(?) kalkmaz mısın be heval? Donarım ha bilirsin, dayanamam gülüşünü duymazsam. Asılırım gecelere, kaybolurum bildik patikalarda. Dizlerim hiç alışmazmış gibi bedenimi de taşıyamaz beni.
Görmez misin be heval halimi de beni böyle bırakırsın?
Neden nedendir ayıkmıyor aklım? Yüzüme ışığın vurmaz mı hele? Bilirsin hasretim olan ışığı çekmek için içime ne serlerden geçerim de geçmem ışığın zerrecik kadar bir huzmesinden bile. Işığım söndü heval neredesinde, koyarsın beni ışıksız loş ve alacakaranlıklarda?
Nereye böyle vakti miydi? Daha erken be heval… Vakti miydi?
Soldurma yüzümü, hunhar etme beni bana.
Duymaz mısın (?) yüreğimde ki ürpermeyi de ısıtmazsın ruhumu da garip edersin beni be yoldaş.
Gördüm ki kayboldu gülen yüzün, sakınmayan gözlerin ve gözlerin asılı kaldı kuytusuna en kuytusuna yüreğimin. Yaşamın ilmiğini emmişte soluğunu öyle yılmaz kılmış yoldaşım, soluğunu duymuyorum bilir misin? Üstüme üstüme geliyor her şey ama her şey. Bilirsin de kahredersin yalnızlığı, sökün edersin heyhat.
Sökünün de niye(?) sökün eylediğinde dönüverdin de nereye?
Vurgunum bilir misin heval yoluna, dik başına, bitimsiz gülüşüne, yürüyüşünde ki soluksuzluğuna, heybetine. Heybetini katık ederim içime solurum solurum. Gün ile gecenin ayrıldığı şafakta oturur seni beklerim. Şafaklar alır beni koynuna sallar beşikte ki bebeler gibi. Şafağın söküşünde yüreğime fısıldadığı türküyü dinlerim.
Bakma öyle soğuk tutan yüreğime belki de kıskanırım seni bilir misin; sen olmak ister biraz içim. Vururum kendimi yokuşlara da yine de düz bana. Düzlüklere vururum da kendimi esen rüzgâr gibi savrulurum. Bakma öyle heval anlatamam kendimi.
Tutkunum bilir misin heval yüreğimde ki sana. Bana ait olmayan çıldırasıya yüreğim sen, sen doludur. Dönerim dağa, taşa, kuşa, dingin yollara, yıllanmış dağın uğultusuna sen, sen dolusun. Mail oldum her bir dirhemine kavganın. Kavga yüreğim de sen olur bir aşkı fısıldarım heval diye. Bir seni çağırır sanır oysa binleri bulurum yüreğimin içinde. Ayılırım, örterim yüreğimi üşümesin diye. Bayılan yüreğimi.
Teşne yüreğim şimdiler de bıraktı üşümeyi, çatlıyor susuz topraklar gibi. Yüreğim kendinden geçmiş bir ayindedir şimdi. Dua eder, niyet eder, şükran eder. Mevlana’nın dediği gibi
“Dedim ki: Eğer güzelsem bu güzelliği O’nun lutfu olarak kabul ederim.
Değilsem zaten çirkinler bile bana güler!
Çaresi şu: Kendime bakayım, kendime çekidüzen vereyim.
Bakalım ona layık mıyım, değil miyim?
O güzeldir, güzelliği sever.
Taze bir delikanlı kart bir ihtiyarı nasıl seçer.
Temizler kimlerindir? Temizlerin.
Şu meydandadır:
Güzel, güzeli sever, güzeli ister.
Şunu bil ki, güzel güzeli cezp eder.
Heval… heval… heval… döner dönerim yine kendimde ki senin güzelliğine. Seyre dalarım yüreğim de güzelliğini tüm kahrolası çirkinliklere yaşam dolu bir öfke doldururum. Ve de içerim. Ve bütün çirkinliklerden hesap sorma sana koşan kaderim olsun isterim.
Sararsın yüreğimi heval. Heval… tükenmez deryalar gibi işler içime. Heval olurum en cezbedilen gönül ile. En büyük zevk heval olmak, en büyük hasret heval olmak, en büyük doyumsuzluk yoldaşlığı dorukta yaşamak. Heyyyy! Heeeey! Hey heval duyar mısın beni.
Sar sar yüreğimi üşümesin. Üryan değil o. Garip değil o. Kimsesiz değil o. Sarıl heval diye. Gülüşüne, tutuşuna, usanmazlığına, patlayan bedeninin her bir parçası yıksın içimde ki soğukluğu. Sar sar heval de bana, heval ol bana. Yoksa tanımaz, bilmez, algılamazım seni. Heval olmayı bilirim, tanırım seni.
Usanmam bilesin ha, vurulmam ha, yılmam ha çünkü ben sana yoldaşım. Yoldaşlığın ruhunu soludum da yoldaşsızlıktan soyundum da geldim.
Bilirim dağlar da bir tek sohbetler sığdırılmaz yüreklere, ölümler de sığdırılır. Ve yoldaşlık kadar ölüm de paylaşılır. Giderken ufuklara doğru bedenlerimiz, al şafaklara teslim ettiğinde kendini, kavga kadar ölüm de yaşanır. Bütün yaşanmışlıklar gibi de o da paylaşılır. Canhıraş vuruşulan gecelerde alın teri kadar, kendini adamak kadar, insan olmanın en yılmaz esintileri kadar ölüm de paylaşılır. Bir tek gülüşler de bulmaz yoldaş yoldaşı, gidişlerde de bulur yoldaş yoldaşı. Ve her şey kaybolur her şey yenilir belki ama yoldaşlıklar bitmez, yenilmez, kaybolmaz.
Melekler gibi hep yanındandır, kalbin kadar içerindedir, soluğun kadar senin sahici yanındır, şah damarın kadar yakındır sana. Heval deyince bir gülücükler paylaşılmaz gidişler de paylaşılır. Yıkılmazlığın narasını atan zafer çırpınışları kadar ayrılıklarda paylaşılır.
Sanma ki bir tek seni yüreğime gömerim heval. Sanma ki bir tek ben de yaşar diye bilirim seni. Sanma ki heval diye dert dökerim dizelerime. Sanma hevalin olmayı kolayda bilir de. Sineyi sıradanlığa veririm. Sanma bir eğriyi düz kılmak için sabrın ruhunu okumam. Sanma yalnız bırakırım zamanı ve bir tek gerisin gerisin döner de ararım seni. Geçmişte, gelecekte ve an’da arama gayretimdir güldüren yüzümü.
Bilmezdim oysa heval. Yoldaş olmak bu dünyanın en zoru, en özü. Yoldaş olmak binlerce serden geçmeyi kendine kolay eylemek. Bilmezdin de bir tek seni yüreğim de sanırdım. Oysa her aşkın içinde bir sen varsın. Heval diye bakarsın yüzüme, gülüşün kıymık kıymık işler içime. Gök de görürüm seni, yıldızda görürüm seni, yılmazlıklarda görürüm seni, bağrı yanık saz tellerinde dinlerim seni. Sabahın seherinde fark ederim seni. Yüzüme vuran seher yelin de haber mi gönderdin diye susar, dinlerim. Temiz de yiğit de anlarım seni. Bilmezdim heval bu kadar çok bu kadar kalabalıksın.
Yüreği gömülecek değil de yaşama saçılacak taze tohumlar olarak hep ama hep çokmuşsun heval.
Yüreğim de bak telaş kalmadı, acelecilikler çekildi sükunete; bak kasırgalara kafa tutar çünkü içinde yoldaşı saklıdır, yoldaşları vardır, yoldaşlarına yoldaştır. Hasretim ama hasret üşütmez insanı.
Üşümüyorum artık heval…
Hep varsın…
Hep yanımdasın…
Ve de herkes ilesin…
Hepimizde bir parçasın…
Sen öyle bir yoldaşsın ki üşümüyorum ve mümkünde değil.
Nupelda ENGİN
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 27 Eylül günü Hakkari'nin Çukurca’ya bağlı Geliye Zap alanına yönelik işgalci TC ordusu tarafından başlatılan operasyon genişleyerek devam etmektedir. Operasyon kapsamında 28 Eylül günü 08.00-10.00 saatleri arasında düşman güçleri Mirişka tepesine bir indirme yapmış, saat 24.00’dan sonra ise Helwesîs tepesine yönelik kobra helikopterlerle bir bombardıman düzenlemiştir
- Ayrıntılar